15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2732
Okunma

Kızının hamile olduğunu öğrendiği günden beri Perihan Teyze’nin gözünde hep aynı hatıra canlanıyordu: Kızı Gülsüm’ün istendiği gün.
O gün Perihan Teyze iyice burnunun ucuna inmiş olan yakınsak-ıraksak her türlü özelliği bünyesinde toplamış olan , ortasından sakızla yapıştırılmış ve bardak dibi kalınlığındaki gözlüğünü biraz daha yukarı kaldırdı. Karşısında, bahçedeki ağacın tüm dutlarını yemiş bülbül gibi süklüm püklüm oturan delikanlıyı, onun yanındaki protez dişli kadını ve kafasındaki iki tel saçının birini sağa, birini sola doğru taramış olan yaşlı adamı tepeden tırnağa süzdü. Sonra yanında iki yüz yirmi volt cereyana kapılmış gibi titremekte olan kocası Şerafettin’e döndü.
-Şerafettin kim bunlar? Niye gelmişler?
-Kızımız Gülsüm’ü İstemeye gelmişler nûr-u aynım.
-Kaynım mı? Ayol benimle dalga mı geçiyorsun? Ben kardeşlerimi tanımayacak kadar yaşlı mıyım?
-Kaynım değil hayatım. Bunlar görücüler. Kızımız Gülsüm’ü istemeye gelmişler.
-Yemeğe mi gelmişler. Hoş gelmişler…Baş üzre gelmişler de kim bunlar?
Kıvırcık amca söze girdi.
-Efendim biz Allah’ın emri ile kızınız Gülsüm’ü oğlumuz Bahtiyar’a istemeye geldik. Allah nasip ederse dünür olacağız.
-Oh oh maşallah…Nereye müdür olacaksınız? Hem siz niçin geldiniz ben hâla anlamadım.
Protez dişli teyze de lafa girdi.
-Perihan Hanımcım. Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Gülsüm’ü, oğlumuz Bahtiyar’a istemeye geldik.
Perihan Teyze kocasın döndü.
-Şerafettin..Bunlar bize hıyar mı dedi yoksa ben mi yanlış anladım?
-Of be hanım. Oğlan’ın adı Bahtiyarmış onu diyor ?
-Haa anladım. Sanırım bizim Gülsüm’ü istemeye gelmişler. Neden söylemiyorsun iki saattir?
Kızına seslendi sonra.
-Kızııımmm. Haydi sen de kapı arkasından laf dinlemeyi bırak da bir kahve yap misafirlerimize. Hem şu zavallı çocuğun elindeki pırasaları al da öğlene güzel bir zeytinyağlı pırasa yap.
Şerafettin Amca, Perihan teyzenin baldırına bir çimdik attı.
-Hanım görmüyor musun damat adayımız zambak çiçeği getirmiş. Ne pırasası.
Şerafettin amca, kıvırcık amcaya sordu?
-Beyefendi ne işle iştigal edersiniz?
-Efendim benim bir çiftliğim var..Ben ve oğlum besicilik yaparız.
Perihan teyze merakla sordu:
-Ne diyor ne diyor?
-Baba-oğul besicilik yapıyorlarmış.
-Ben yan kesiciye kız vermem. Onu ne hakimler, doktorlar, mühendisler istedi vermedim de bir yankesiciye mi verecem.?
-Yan kesici değil hanım besici, besiciiiiii
Sonra Kıvırcık Amca’ya döndü Şerafettin Amca
-Efendim mazur görün bizim hanımı. Kulakları az hafif işitir de.
Takma dişli teyze kocasının kulağına fısıldadı.
-Ay ne hafif işitmesi. Bu düpedüz sağır.
Perihan Teyze atıldı.
-Şerafettin bu ihtiyar kadın kime sağır diyor?
-Ah be Sultanım. İşine geleni duyuyorsun, işine gelmeyeni duymuyorsun.
Az sonra Gülsüm kahveleri getirdi. Kahvenin yanında lokum da ikram etmişti. Perihan Teyze yarım kilo lokumu mideye indirirken zavallı Protez dişli teyze bir alt protezi bir de üst protezi yerlerine yerleştirmeye uğraşa uğraşa ancak bir tane yiyebildi lokumdan.
Bunları hatırlıyordu Perihan Teyze. İstememiş, baya direnmiş ama sonunda validenin, pederin değil kaderin dediği olmuş ve kızı Gülsüm, Seferihisar’ın en tanınmış Besicilerinden Haydar Ağa’nın ve Tıkır Tıkır Mahmure Teyze’nin tek evlatları olan Bahtiyar ile dünya evine girmişti. Daha dün çiçeği burnunda bir gelin olan kızı, şimdi karnı burnunda bir anne adayıydı.
İzmir’in merkezinde yaşayan Perihan Teyze emeklilik yaşı çoktaaan gelip geçmekte olduğu halde ve bazen sınıf diye müdürün odasına girecek, bazen sınıf tahtası yerine sınıfın duvarlarına yazı yazacak kadar yaşlanmış olmasına rağmen aşk ile, şevk ile öğretmenlik mesleğini sürdürdüğü için devamlı kızının yanında olamıyordu. Bu durumdan da oldukça rahatsızdı…Rahatsızlığı kızına yardımcı olamamaktan çok, dünürlerinin bir katakulliye getirip doğacak çocuğa kendi uygun görecekleri ismi koyabilecekleri endişesinden kaynaklanmaydı.
‘’Aman Allah’ım mümkünü yok ben kucağıma alamam adı Haydar ya da Mahmure olacak olan bir torunu… Iyyyy hele hele de Mahmure…Rastık çekerek Mahmure…Yastık dikerek Mahmure…Yaşar yuvada kuş gibi…Sek sek sekerek Mahmure…Tıkır tıkır da şıkır şıkır da Mahmure…Allah korusun.’’ Diye geçiriyordu içinden. O’na göre çocuğun adı Perihan ya da Şerafettin olmalıydı. Tabii ki cinsiyetine göre.
Perihan Teyze sırf bu yüzden o güne kadar almadığı bir cep telefonu satın aldı. Tabii ki en şiddetli titreşime ve en yüksek volümlü sese sahip olanlarından. Sık sık kızını arıyor ve ona sıkı sıkı tembih ediyordu. ‘’ Kızım bak doğacak torunuma Haydar ya da Mahmure ismi koyduracak olursan hem kendi sütümü hem de bakkal Hüsamettin Amca’dan satın aldığım tüm pastörize SEK sütleri sana haram ederim. Ne yap yap o isimleri koydurma’’ diye resmen şantaj yapardı zavallı Gülsüm’e.
Oysa Mahmure de Bahtiyar’ı sıkılamaktaydı: ‘’ Bana bak oğlum ola ki doğacak torunumun adını Şerafettin, Hele hele de Perihan koyarsan, Gazi Paşanın Yunan’ı deniz’e döktüğü gibi ben de seni Kordon’dan denize sürerim. Bilmiş olasın’’ diyerek.
İşte bu dünürler arası rekabetten dolayı ne Gülsüm’ün yüzü gülebilmekte, Ne de Bahtiyar garibim, eşinin hamileliğini duydukları andan bu yana bahtiyar bir gün geçirebilmekteydi. Perihan Teyze de , Tıkır Tıkır Mahmure Teyze de ‘’Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır’’ diyerekten birbirlerine girmiş vaziyetteydiler ve bu savaşta tarafsız ülke olmak oldukça zordu.
Perihan Teyze her ne kadar çalışan bir kadın olsa da gelenek ve göreneklerine son derece bağlıydı. Mesela onların evde bakkaldan ya da fırından ekmek alınmaz , ekmeği bahçede sac üzerinde Perihan Teyze yapardı. Tabii ki Pazar günleri.
O gün, günlerden Pazardı. Perihan Teyze Bahçeye tezgahı kurdu. Büyük bir hamur teknesi, Bir çuval kadar un, Su, Tuz, Maya filan derken işe unu elemekle başladı. İçindeki topakları attıktan sonra tekneye boşalttı. Üzerine su, tuz ve mayayı da ilave edip yoğurmaya başladı ki birden sağ tarafından gıdıklandığını hissetti.
-Şerafettin…Elleşme len. Ne ayıp bahçe ortasında…
-Şerafettiiinnn. Sana diyorum elleşme…Görmüyon mu elim kolum un-hamur içinde…
-Şerafettin şimdi kafana odunu yiyecen ha..
Etrafına bakındı. Ortada ne Şerafettin vardı ne de başka bir Allah’ın kulu. İşte o zaman telefonunun titreşiminin kendisini uyardığının farkına vardı. Oysa zır zır da çalmaktaydı telefon. Ama duymamıştı sesini.
Eli kolu un içinde olduğu için telefonu cebinden çıkarması mümkün değildi. Yeğenine seslendi.
-Haceeeerrrr kız koş koş.
Az sonra kırmızı yanaklı, on bir , on iki yaşlarındaki yeğeni Hacer yanına geldi
-Buyur hala ne oldu?
-Kızım telefon çalıyor…Su şalvarın cebinden çıkar da bir bak bakalım kim arıyormuş?
Hacer hâla ısrarla çalmakta olan telefonu aldı ve açtı. Sonra halasına döndü.
-Halaaa…Seferihisar Hastanesinden arıyorlar.
-Sivri biber pastanesi mi? Bir pastaneye koyacak başka isim bulamamışlar mı? Hem ben size yapacam pasta. İhtiyacımız yok de kapat gitsin.
Hacer çıkartabileceği en yüksek sesle bağırdı.
-Yok hala pastane değil hastane…Gülsüm ablam doğum yapmış…Bir kızı olmuş. Nine olmuşsun nineeee… Onu diyorlar.
Perihan Teyze ayağa kalktı ve ellerini açıp ‘’ ya Rabbi şükür ‘’ dedikten sonra Hacer’e telefonu kulağına dayamasını söyledi. Arayan damadı Bahtiyardı.
-Bahtiyar yavrum. Gözümüz aydın olsun. Gülsüm nasıl? Bebek iyi mi?
-Allah razı olsun ana. Gülsüm de bebek de çok iyiler. Ellerinden öpüyorlar. Annem ve babamın da çok selamları var.
- Aleyküm selam evladım ( Bu sefer nasılsa anlamıştı konuşulanları ) Eee ne koyacaksınız torunumun adını bakayım?
-Anacığım bir görsen o kadar şirin ki. O bakımdan biz adını Şirin koymaya karar verdik.
Bu durum Perihan Teyze için bir şoktu ama yine de merak etti.
-Peki anan ne diyor bu duruma?
-Valla ana, adeta kudurdu bu habere. Çok kızdı ama zamanla alışacak.
Perihan Teyze rahatlamıştı. Madem ki Tıkır Tıkır Mahmure sinir olmuştu o halde kendisi göbek atabilirdi. Telefon konuşması bittikten sonra Hacer’e sesledi yine.
-Kız Hacer. Git gramafonu getir. Bir de kasap havası koy. Şurada bahçede göbek atacam.
Hacer’’ Gramafon mu kaldı be hala’’ diye söylenerek gitti ve içeriden bir radyo getirerek rast gele bir kanal buldu.
Perihan Teyze Kasap havası eşliğinde göbek atıyordu güya oysa radyoda Şakir Öner Günhan’dan nostaljik bir Türkü vardı.
‘’ Amanın nineler, Un eler dönerler ‘’
NOT: ‘’Gayet NET muhabbetler ‘’ dizimiz yarından itibaren kesintisiz devam edecektir. Bu öyküm, verdiğim bir sözün gereği olarak çok değerli bir arkadaşıma armağanımdır. Umarım beğenir.