17
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
4182
Okunma

Sıcak kış gecelerinin içimizi ısıtan güzel içeceklerinden birisidir salep. Sevmeyeni var mıdır bilmem, ama kendi adıma söyleyeyim, ben bayılırım.
Eskiden kış gecelerinde, sırtlarında sarı pirinç güğümleri, dolaşırlardı salepçiler çevre mahalleleri. Hatta gelecekleri saatleri ezberlediğimden, az beklememişimdir, pencere önünde geçişlerini.
Bizim semtin bir salepçi amcası vardı, duyduğum zaman Salepçi!!! diye bağıran sesini, bizde başlardık yalvarmaya annemize, “Alalım mı anneciğim? Ne olursun. Hadi ama hadi!..”
Evde çocuk bir tane değil ki! Kadıncağız, kabul etse bir türlü, etmese bir sürü asılmış surat görecek karşısında. Çaresiz “Eh! Hadi alın bari” derdi. Sevinç içinde koşturduk bahçe kapısına, ellerimizde kupalarımız, itişe kakışa “Önce ben” diyerek.
Satıcı zaten hemen gözden kaybolmazdı. Özellikle de bizim evimizin önünde biraz daha çok oyalanır ve biraz daha yüksek sesle bağırırdı.
“Salepçi!!! Sıcak sıcak, gelin hadi!”
Çünkü bilirdi ki o evde sadık müşterileri vardı. Kışın soğuğuna aldırmadan, sırtı güğümün ağırlığı ile kamburlaşmış, burnunun ucu, palyaçonun burnu gibi kızarmış vaziyette, morarmış ellerini ovuşturarak, dolanır dururdu bir mahalleden, diğerine.
Bahçe kapısında göründüğümüz an, yüzünde, en az salebi kadar insanın içini ısıtan, kocaman bir gülümseme, koşarak gelirdi yanımıza.
Salepleri kupalarımıza sırayla boşaltır, üzerini mis kokulu tarçınla donatır ve tutuştururdu elimize. “Haydi, alın bakalım keratalar,” derdi. “ afiyetler olsun size”
Konuşurken ağzından çıkan nefesi, buhar olup, havaya karışırdı. Parayı alıp cebine koyarken, gözlerinin misket gibi parladığını görürdüm. Sevinirdi çünkü.
Kim bilir o da kimin babasıydı ve evinde onu bekleyen kaç çocuğu vardı? Onların rızkını çıkartmak için, gecenin ayazında böyle sokakları turlamaktaydı.
Bir yandan bağırırken duysunlar diye sesini, bir yandan da gözleri tarardı pencereleri. Bakalım, kaç kişi duyup onu açacaktı yine perdelerini.
Ben duyardım dediğim gibi, ama bazen ısrarcı olmazdım, bu gün de alalım diye. Üst üste istersem, annemi kızdırırım da, bir daha almaz diye korkumdan.
Bu arada, annem boza severdi. Hele ki Vefa’dan gelirse ve de yanında bol sarı leblebisi olursa, hiç hayır demezdi. Bu vazife ise, genelde babama düşerdi. Çünkü Vefa Cihangir’e uzakta bir semtti.
Ama benim gönlümün favorisi saleptir. Hiç ihanet etmedim ona. O yüzdendir ki, kış ayları geldiğinde, üzerinde dumanı tüten o sıcacık bol tarçınlı salepler, hiç çıkmaz aklımdan.