7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
885
Okunma

İlköğretim okulllarında görev yapmanın en tatsız yanı her sene teftiş görmektir. İşin bir diğer kötü tarafı da neredeyse her sene teftiş heyetinin değişmesi ve her teftiş heyetinin sizden farklı şeyler istemesidir. Bir örnek vereyim:
Sayın müfettiş ’’ Hocam plan defterinizi getirin ’’ dedi. Çantamı açtım. Plan defterini önüne koydum. Defteri açar açmaz başladı ’’ Hocam olmaz böyle siz önce konuyu , sonra konunun amaçlarını yazmışsınız. Oysa sınıfa girerken sizin bir amacınız olmalı değil mi? O bakımdan önce amaçları yazacaksınız, sonra konunun ne olduğunu. ’’ Meslekte biraz kıdemlenince müfettişlerle tartışılamayacağını çeşitli tecrübelerle anlıyor insan. Ben de tartışmadım ’’ Tamam efendim bundan sonra önce amaçları, sonra konuyu yazarım ’’ dedim ve aynen de öyle yaptım.
Ertesi sene bir başka teftiş heyeti geldi. Müfettiş bey yine her zamanki gibi öncelikle plan defterini istedi. Çıkardım plan defterini koydum önüne: ’’ Hocam bu ne saçmalık. Sizin öncelikle bir konununuz olmalı. Konu belirlendikten sonra onun bir amacı olur. Dolayısıyla önce konuyu, sonra amacını yazmanız gerekir’’ diyerekten hafiften bir fırça attı. ’’ Efendim geçen sene gelen Ali Bey bana planı bu şekilde yapmam gerektiğini söylemişti ’’ deyince de kükredi adeta ’’ Ali Bey halt etmiş. Olur mu öyle şey. Önce konu yazılacak’’ deyip kestirdi attı.
İkisinden biri halt ediyordu ama hangisi? Ya da ikisi birden ... Çünkü planın şekli şemaili o kadar önemli olmamalıydı eğitimde. Önemli olan sizin sınıfa girdikten sonra o planlarda yazdıklarınızın ne kadarını ve ne şekilde öğrencilere aktarabildiğiniz olmalıydı asıl konu ama bunun üzerinde çok da fazla duran yoktu. Önlerine çok kalın bir dosya koyabildiğiniz takdirde başarılı, zayıf bir dosya koyarsanız başarısız oluyordunuz. Örneğin Eğitsel kollardan Tiyatro kolu üzerinizdeyse yıllık faaliyet raporuna ’’ Falanca yazarın filanca eseri sahnelendi ’’ yazmışsanız. O eseri beş altı defa tam dolu bir salonda sahnelemiş olmanız bir anlam ifade etmiyordu. İlle on- onbeş sayfalık bir rapor halinde sunacaktınız ne yaptığınızı. Bu kadar uzun bir rapor okunur muydu ? Hiç sanmıyorum.
Müfettiş heyetlerinin üzerinde mutabakata vardıkları ender konuların başında ise öğrencilere dayak atılmaması gerektiği geliyordu. Teftiş sonrası yaptıkları son genel toplantıda mutlaka bu konuyu dile getirir ve öğrencilere kesinlikle dayak atılmaması gerektiğini ifade ederlerdi. Hatta ’’öğrenci döveni oyarım’’ diyenleri bile vardı.
Okulumuzun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Saffet Bey asabi bir adamdı. Olumsuz davranışlarda bulunan öğrencilere çok şiddetli bağırır, fena halde azarlar ama dayak atmazdı . Pardon Özer Malçok hariç hiç kimseye dayak atmazdı. Özer ise okulda tüm öğretmenlerin en az bir kere en azından bir tokadının tadına bakmış olan yaramazlık denilen kavramın mücessem bir örneğiydi.
Ne yazık ki Müfettiş bey Saffet Hoca’yı işte bu Özer’in de içinde bulunduğu sınıfta teftiş etmiş. Öğrenciler önceden sıkı sıkıya tembihli olduklarından sınıfta çıt çıkmıyor lakin sınıfta Özer var dolayısıyla da çıt dan daha fazla şeyler oluyor. Özer önce yanındaki arkadaşının kaba etine, kaleminin sivri ucunu dürtükleyiveriyor. Saffet Bey çıkan ’’ Ah ’’ sesine içinden ’’Ya sabır’’ diyor. Sonra önündeki öğrencinin ensesine tokat geliyor Özer’den. Saffet bey yine ’’ Ya sabır ...’’ Kız öğrencinin örgülü saçlarından asılıp ona da ah çektirince Özer, Saffet bey dayanamıyor artık Özer’e basıyor tokadı. Hem de müfettişin huzurunda.
Müfettiş ’’ Hocam ne yapıyorsun sen. O kadar konuştuk, izah ettik, genelgeler gösterdik. Dayak yok. Bunu artık kafalarınıza yerleştirin. Dayak yok. Benim yanımda bile bu çocuklara dayak atabiliyorsanız kim bilir ben yokken neler yapıyorsunuzdur bu çocuklara. Maalesef hakkınızda olumlu rapor yazamayacağım ’’ Diyor. Saffet Bey bir ’’ Ya sabır ’’ daha çektikten sonra on dakika daha derse devam ediyor. Tabii ki müfettişten de arka bulmuş olan Özer’in çaktırmadan yaptığı tacizler altında. Sonunda Müfettişe dönüyor ’’ Hocam dersi size bırakıyorum söyeleyeceğiniz şeyler vardır çocuklara ’’ diyor ve kürsüyü müfettişe bırakıyor.
Müfettiş bey geçiyor karatahtanın başına Çocuklar öğretmeniniz sizlere Allah’ın zati sıfatlarını anlattı. Ben de subuti sıfatlarını anlatacağım diyor ve tahtaya yazmaya başlıyor Hayat, İlim , Semi, Basar...Özer basıyor elindeki sil giyi. Tam da müfettişin kafasının kel noktasına. Hedefe tam isabet yani. Müfettiş hışımla dönüyor ’’ Kim o terbiyesiz? ’’ Tüm öğrencilerin parmakları Özer’i işaret ediyor. Müfettiş okkalı bir tokat indiriyor Özer’e. Tam ikincisini patlatacakken Saffet bey yakalıyor kolunu. ’’ Hocam dayak yasak ...’’
O OKULUN 1999 DEPREMİNDE YIKILMADAN ÖNCEKİ HALİYLE YATAKHANE BİNASI... 1610 YILINDA YAPILMIŞ OLAN BU BİNA 1920 LERE KADAR TÜRKİYE’DEKİ TEK ERMENİ RUHBAN OKULU OLARAK GÖREV YAPMIŞ.