7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1356
Okunma

Sabahın köründe Van’e..Van’e..Van’e sesleriyle sıçramıştım yataktan. Zaten bir kaç gündür hep bu sesle uyanıyorduk... O saatten sonra uymam mümkün değildi. Babam, diğer kardeşlerim ve üvey annem de uyanmışlardı...1963 yılında Van’ın Erciş İlçesinde küçük bir oteldeydik ailece... Babam, annemden boşanmış, bize de biraz moral olsun diye ciciannemizi de yanımıza alarak bir doğu seferine çıkarmıştı bizi. Erciş ilk konakladığımız yerlerden biriydi. Çok çak güzel bir yerdi lakin otelin hemen yanında garajın olması ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çığırtkanların Van’e .. Van’e (Van’a yani )diye bağırmaya başlamaları neşemizi kaçırıyordu. Hep birlikte gezgin bir daktilo- hesap makinası tamircisi olan babamın Erciş’teki işinin sona ermesini bekliyorduk. Ercişten sonra Van’a gidecek ve şu ’ Van’e ’ seslerinden kurtulacaktık.
Bir kaç gün içinde babamın işleri bitti ama Van’a değil Bitlis’in Van Gölü kıyısındaki çok güzel bir ilçesi olan Tatvan’a geldik. Bir İstanbul çocuğu olmama rağmen daha önce bu kadar güzel bir yer görmemiştim. Tatvan’a hayran kalmıştım. Kendimce ’ Cennet böyle bir yer olmalı ’ diye düşünüyordum. Tatvan bana annemden ayrılmış olmanın acısını bile unutturmuştu. Tat-van bu kadar güzelse Van kimbilir ne kadar güzeldi? Van’ı mutlaka görmeliydik.
On gün kadar Tatvanda oyalandıktan sonra bir araba vapuruyla Tatvan’dan Van’a doğru yola çıktık...O yolculuktan hafızama kazınan en önemli şey erkek yolcuların, başlarındaki kasketleri göle fırlatmalarıydı...Gölün yüzeyi adeta kasket tarlasına dönmüştü...Bir de bazı amcaların değişik bir dille konuşmaları ve babamın da onlarla aynı dili konuşup bize tercüme yapması ilgimi çekmişti. O gün öğrenmiştim babamın, baba tarafından Türk, anne tarafından Kürt olduğunu...
Ve nihayet Van’daydık...O günlerde henüz bizde doğu- batı kavramları gelişmemişti...Bir Türkiye vardı hepsi o kadar... Van da Türkiyenin en güzel şehriydi. Buradan daha güzel bir yer olamayacağını düşünüyordum. Dua ediyordum ’ Bir sebep çıksa da buraya gelip yerleşsek ’ diye...
Bir Cumartesi günü babam ’ Sizi dünyanın en muhteşem tarihi eseriyle tanıştıracağım bu gün’ dedi. Bir kaç saat sonra da Van Kalesindeydik. Ayağımın sakat olması sebebiyle ben Van kalesine babamın sırtında çıktım...Altımda adı Kamil olan dünyanın en huysuz ama beni en çok seven atı; elimde , yolda bulduğum bir söğüt dalını kılıç yapmış olarak Van Kalesini fetheden Alparslan gibiydim. Fakat tabii ki bu muhteşem zafer çok uzun sürmedi. Yine babamın sırtında dönüş yoluna koyulduk.
Dönüşte başka bir yola saptık. Yolumuzun üzerinde göz alabildiğince uzanan bir elma bahçesi...Bahçe çitlerle filan çevrili ama kim dinler çiti. Daldık bahçeye ma aile...Henüz yenebilecek kıvama gelmemiş elmaları devşiriyoruz. Biz babamızın malı gibi elma devşirmeye devam ederken bir baktım 12-13 yaşlarında örgülü saçlı, kömür gözlü, elma yanaklı bir kız çocuğu bize doğru geliyor...Kız çok güzel de yanındaki iki iri Kangal köpeği toplamda 6 kişiden oluşan bizim aileyi 6 saniyede ham yapacak cinsten...Kaçmaya kalksan kaçamazsın iki adım atmadan ensende biter o köpekler. Babam ’ Herkes çömelsin, köpekler çömelen insana saldırmaz’ dedi. Bu kuralı babam biliyordu ya acaba köpeklerin de haberi var mıydı.? Bütün gözlerimizi o güzeller güzeli kızın kiraz dudaklarına diktik. Kız köpeklere ’ Tut ’ dese işimiz bitik...Köpekler de öyle hırlıyorlar ki ’ Ne işiniz var lan sizin elalemin bahçesinde’ der gibi.
Adının sonradan Seher olduğunu öğrendiğimiz kiraz dudaklı güzel kız köpeklere ’ Susun bakayım ’ deyip onları uysal kedilere dönüştürdükten sonra babama döndü ’ Amca gelin içeri bahçenin bu tarafındaki elmalar henüz olmadı. İçeride çok güzel kırmızı iri elmalar var onlardan yiyin’ dedi. Şaşırdık tabii ki ama böyle bir davete icabet etmemezlik de olamazdı. Ayrıca babam mırın kırın etse de ben ağlayıp sızlayıp yine de o davete icabet ettirirdim onu çünkü 9 yaşında olan ben 12-13 yaşındaki Seher’e aşık olmuştum.
Biz olgun elmalara daladuralım, Seher evine koştu. Bize oturmak için hasır, minder, yastık filan getirdi. 10 dakika ya geçti ya geçmedi Seher bu sefer annesiyle birlikte içi yiyecek dolu koskoca bir siniyi koydular önümüze...Tepsi değil mubarek padişah sofrası...Van’ın otlu peynirinden, kavurmasına kadar...Yayık ayranından yayla balına kadar ne ararsan var içinde...Seher’e olan aşkım bir kaç kat daha fazlalaştı..Ne de olsa kalbe giden yol mideden geçiyordu...Onunla aynı yaşta olan ve kıza yiyecekmiş gibi bakan abim de o andan itibaren abim değil en büyük düşmanımdı.
Seherin babası bir iş için Van’a indiğinden o bu muaazzam ziyafeti kaçırmıştı Ya da o hep yapıyordu bu ziyafeti otlu yerine kurtlu, yayla yerine şeker balı yiyen bizdik...Yalnız anlayamadığım bir şey vardı. Seher bizimle sofraya oturduğu halde annesi önümüzde ellerini bağlamış ayakta duruyordu. Babam onunla ara sıra kürtçe bir şeyler konuşuyor ( Artık bu konuşulanların kürtçe olduğunu anlayabiliyordum ) kadın da dişlerini göstermemeye özen gösterecek tarzda ağzını tülbentle örtmüş bir halde cevap veriyordu. Berfin miş kadının adı da ’Ne biçim isim bu ya ’ düşünüyordum ...Babama sordum: ’ Berfin ne demek?’ ’ Kardelen Çiçeği ’ dedi babam. Kardelen çiçeği nedir onu da bilmiyordum ya üzerinde durmadım.
Bu gün 24 Ekim 2011...Dün, ilk aşkım Seher’in memleketi Van’da deprem oldu... Depremin merkezi de ’ Van’e..Van’e...Van’e’ sesleriyle uyandığım Erciş miş...İçim kan ağladı... Orada hayatını yitiren nice Seherleri, Nice Berfinleri , Daha topraktan başını çıkarmaya fırsat bulamadan toprak olan nice Kardelen’leri düşündükçe yüreğimdeki yangın daha da büyüdü... Ama bütün bu acılardan daha acı olan ne oldu bilir misiniz? Bilgi sayarımı açtığımda karşıma çıkan bir yorum ve ona vermek zorunda kaldığım cevap...
Yorum şu: Doğu’da olan depreme sevinen ve bunu Allahın onlara verdiği ceza olarak nitelendiren ’şanlı turk evlatları’nı gorünce iyi ki Kürdüm diyorum, iyi ki..
Bu da benim cevabım:Vanda olan bir depreme sevinen ve bunu Allahın onlara verdiği bir ceza olarak gören varsa onlara sorarım ben... 1999da da Allah Türkleri mi cezalandırdı?
Lakin Bir kaç kendini bilmez bu şekilde yorum yaptı diye sen iyi ki kürdüm diyorsan ben de daha bir iki gün önce arkadaşları kahpece katledilidği halde dün orada belki bir can kurtarabilirim diye yıkıntılar arasına dalan askerimi ve polisimi görünce ’ Ne mutlu ki Türküm’ diyorum..Hele hele de ’ Anadilde eğitim’ bahanesiyle Türkiyeyi kan gölüne çevirenlerin gözlerinin içine sokarcasına VAN da ( Wan değil ) Kürtçe değil de Türkçe olarak ’ Sesimi duyan var mı ’ anonslarının yapıldığını duyunca bir kez daha ’ Ne mutlu ki Türküm ’ diyorum. Cebinde ve kalbinde taşıdığı apo posterleriyle Türk Devletinden yardım isteyen bir VAN ( Wan değil ) Belediye başkanına ’ Hastir lan oradan..Git de apondan iste yardımını ’ demeyen bir hükümetim olduğu için, İktidarıyla-muhalafetiyle bütün Türkiyenin Van’a koştuğunu görünce de ’ İYİ Kİ DE ŞANLI BİR TÜRK EVLADIYMIŞIM’ Diyorum
Neredesin be Seher?...Neredesin Berfin ana....Nerelerdesiniz...Biz bu hallere düşecek milletmiydik? Nerelerdesiniz?