3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
929
Okunma

İnsan önce kendi bayırında yuvarlanır. Kafayı biraz eğince denge bozulur. Yokuş dikleşir ama mesele yokuşun kendisinde değil, başın eğimindedir.
Ömrünüzü başınız dik gezerek yaşamak için tüketirsiniz, bir gün biri gelir… Sizin için kıymetlidir, bakarsınız ki kendi yokuşunda asılı kalmış. Bir el uzatıp tutayım dersiniz, sevmek böyle bir şey çünkü. Siz tüm iyi niyetinizle yardım etmek istemişsinizdir ama oysa asılı kaldığı yokuşun azizliğine uğramıştır. Hırslanmıştır, yorgunluğunun ve başarısızlığının acısını kendisine en yakın olandan, onu sevenden yani sizden alacaktır. Bilirsiniz, bilirsinizde sevmişsinizdir bir kere, insan sevdiğine eğmezmi boynunu. Eğer elbette, işte o an adam gibi adam kafasını yere eğdiğinde bilir ki kendisi için kıymetli olanı sevdiğine feda etmek onurun arka yüzüdür. Kıyar tüm zaaflarına ve bir semazen edasında arınır dönen başından.
Zorda olmakla zavallı olmak arasındaki gül açar. Gelir eğilen başa sıçar, işte o sevmeyi bilmeyendir. Erdem dediğin biraz utanmayı da bilir, uzanan el değil, göze değen özdür. Doğrunun gördüğü gün yüzüdür, eğilen başa ilişmekse kahpeliğin iç yüzüdür.