18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1957
Okunma

BÖLÜM V.
Cemal Abdül Nasır devlet başkanı oldu. İlginçtir ki Mısır Firavundan Nasır’a kadar Mısırlılarca hiç yönetilmemiştir. Arap milliyetçiliği Nasır döneminde başlayacaktı. Nasır; Araplara “Baas” yeniden doğuş anlayışını yerleştiriyor. Arap olmak Müslüman olmaktan önce geliyor Devrimci ileri görüşlü bu lider çevredeki Arap devletlerine de devrimini ithal ederek sömürgelerden kurtulma yolunu açıp Arap Birliği’ni kuruyordu. Bu arada Mısır savunma kuvvetleri bakanı General Nasır Muhammet Necip’tir. Bu ismi okuyanlar unutmasınlar lütfen çünkü ileride gerçekleşecek olaylarda bu general bizi şüpheye düşürecektir.
İngilizler Filistin manda idarîsini kaldırıp, yerlerini Yahudilere terk ederek, süratle Filistin’den çekildiler. İngilizlerin Filistin’i terk edişlerinin ertesi günü, 14 Mayıs 1948’de Yahudiler, İsrail’in kuruluşunu ilân ettiler. 11 dakika sonra ABD ve 2 saat sonra Rusya İsrail’i resmen tanıdı.
İngiltere Nasır’ın varlığından oldukça rahatsız. Devirmek için planlar yapmaktadır. Bu arada Nil üzerine baraj yapmak isteyen Nasır bu konuda destek sözü olan İngiltere ve ABD’den maddi destek istiyor. Ancak bu ülkeler verdikleri sözü yerine getirmiyorlardı. Bunun üzerine Nasır, İngiltere için çok önemli olan Batı Avrupa’nın petrol yolu olan bu son derce karlı mıntıkayı bizzat İngilizlerin kendi elleri ile yaptıkları Süveyş kanalı üzerinde bulunan şirketi millileştirmeye kararı alıyor. Ve ABD nin en büyük rakibi durumundaki Dünyanın o dönem için ikinci süper gücü olan SSCB den yardım istiyor. Süveyş kanalını özelleştirerek hisse senetlerini Ruslara satıp karşılığında en büyük hedeflerinden biri olan bereketli Nil topraklarını sulayacağı Barajı da yine Ruslara yaptırıyordu.
Yahudiler 1948 de Filistin’de İsrail devleti olarak bağımsızlıklarını açıklayınca Nasır dünya milletlerine İsrail’i vuracağını açıklıyor. Ve bu devleti tanımadığını belirtiyor Ardından Arap Birliği olarak (Irak, Suriye, Ürdün, Libya, Cezayir, Tunus ) ittifakını sağlayarak İsrail’e karşı bir Arap cephesi oluşturuyor. Mısır o dönemde ordu donanım ve teçhizat bakımından İsrail’den en az 10 kat daha güçlü durumdadır..Ancak Nasır radyolardan İsrail’i vuracağını söyleyip her gün İsrail’i tehdit ederken İsrail aniden Arap Birliği ülkelerinin savaşa hazır bekleyen 400 uçağını yerdeyken vuruyor ve 16 hava üssünü bombalayarak yerle bir ediyor..Bu arada savunma kuvvetleri komutanı general Necip(!) tir .Hava kuvvetlerini kaybeden Nasır ve Mısır ordusu karadan da İsrail’e yeniliyor .6 gün süren savaşta, Sina Yarımadası-Gazze, Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Kudüs’ün tamamı İsrail’in eline geçiyordu. 15 bin Arap askerine karşılık, İsrail’in kaybı 750’dir.
İsrail bu baskın ve taarruza 16 senede hazırlandı. Sürekli İngiltere ve ABD silahlanmasına destek oldu. İsrail’in ilk başbakanı Ben Gerion bir konuşmasında: “Filistin’in bugün elimizdeki haritası, İngilizler tarafından çizilmiştir. Yahudi milletinin bir diğer haritası daha vardır ve bu haritada bizim hudutlarımız Nil Nehrinden Fırat doğusuna kadar uzanır. Bu hedefi, istikbaldeki genç nesillerimiz gerçekleştirecektir.” demiştir..
Anlayacağımız İsrail’in genç nesillerinin ilerideki hedeflerinin içerisinde Anadolu toprakları da vardır. Ve İsrail söz konusu olduğunda ihtiyar Avrupa ülkelerinin ve şımarık Amerikanın ziyadesiyle haçlı ruhuna büründüklerini defalarca hep beraber izlemedik mi?
Bu olaydan kısa bir süre sonra genç yaşta Nasır kalp krizi sebebi ile ölüyor yerine Enver Sedat geçiyor. 1978’de- İsrail’le Camp-David anlaşmasını yaptı. İsrail Başbakanı Menahem Begin’le birlikte Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Sanırım batı amacına hizmet edenleri ödüllendirme yolu olarak Nobel barış ödülünü kullanma alışkanlığını o günlerde edinmiş. Fakat bütün bunlar, Arap ülkeleri arasında tepkilere yol açtı. Sedat’ın Arap davasına ihanet ettiği ileri sürüldü. Başkan Sedat 1981’deki bir geçit resmi sırasında öldürüldü. Yerine geçen Hüsnü Mübarek de, onun gibi bir asker. Krallıktan sonra Mısır Cumhurbaşkanlığı makamında oturan dördüncü asker... 30 yıldan beri Cumhurbaşkanı. bu dönemde Irak’a Saddam ,Ürdün’e Kral Hüseyin,Suriye’ye Hafız Esad, İrana Şah Rıza Pehlevinin oğlu;Muhammed Rıza Pehlevi geçti..
…………………
Filistin halkı, Yahudi yerleşimcilerle çevrili kocaman hapishanelerde yasıyordu adeta. Bu sırada Oslo’da İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü(Ancak bu örgüt icraatlarıyla FİLİSTİN KURTARILMASIN ÖRGÜTÜ olarak çalışmıştır.) arasında gizli görüşmeler başladı. 1958’de son halini alan anlaşmada FKÖ’ne kısmî özerklik veriliyordu. Siyasî egemenlik, Kudüs’ün geleceği gibi konu¬lar söz konusu bile edilmedi. Pek bir değeri olmayan diğer kararlar da İsrail’in stratejik belirsizlik siyaseti ile istediği şekilde yorumlanıp ihlal ediliyordu. Tüm bu süreçle FKÖ İsrail’in varlığını tanımış, karşılığında ise sadece Arafat Filistin halkının temsilcisi olma hakkını kazanmıştı. Filistin halkının haklarının lafı bile edilemiyordu. Bu anlamda ne ufak bir istek bile görüşmelerin sonlandırılmasıyla tehdit ediliyordu. FKÖ’nün artık yapamadığı mücadeleyi Hamas yürütüyordu. Sıklaşan Yahudi saldırıları Hamas ve Hizbullah’in iyice güçlenmelerini sağladı. İsrail destekli Güney Lübnan orduna karşı mücadele ettiler. Bu direniş tutucu Yahudilerin tavrının keskinleşmesine sebep oldu
Daha sonrasında ABD nin desteklediği Hüsnü Mübarek Filistin’e ambargo uyguluyor. Yetmiyor Filistin’e yardım gitmesin diye Refah kapısını kapatıyor. Bunun üzerine Gazzeliler buldukları her türlü araçla hiçbir şey yoksa elleri ile tünel kazarak mısıra geçip hayati ihtiyaçlarını karşılamak için bu zor çözüm yolunu deniyorlar.
Düşünün evinizdesiniz kapılarınız sıkı sıkı kapalı etrafınızda bir ateş çemberi ve bu evin içinde ya açlıktan ya da ateşe atlayarak öleceksiniz siz olsanız ne yapardınız canınızı sevdiklerinizi çocuklarınızı kurtarmak için aklınıza gelen her yolu denemez miydiniz? Dört tarafınız ateşle çevrili yetmiyor açlıkla ölüme mahkûmsunuz. Bu tünelleri rahat birer geçiş noktası sanmayın oksijen bir müddet sonra tükeniyor Filistinliler tünellerde buldukları su kaynaklarında ıslattığı kumları yüzlerine püskürterek oksijen temin etmeye çalışıyorlar. Çökme tehlikesi büyüktü. Bu yolla çöken tünellerde onlarca Filistinli ölmüştür.
Mısır halkı da Filistinlilere, babadan oğla geçen demokratik (!) rejimlerden gizli saklı fırsat buldukça yardım etmeye çalışıyor. Bir yandan acılarla yok edilmeye çalışılan kan kardeşleri, diğer yandan yüzlerce yıldır gerek sömürge düzeni ile gerek sözde demokrasi ile başa gelmiş iktidarlarla kendilerini sömürüp akıllara zarar bir şatafatla yaşayan yöneticiler. Kendimizi koyalım bu halkların yerine ben diyorum ki sabır taşı olsa çatlardı. Bu ülkeler koca bir hapishane halk ise mahkûmları. Dünyanın petrol zengini bu ülkelerinde halkın refah seviyesinin yüksek olması beklenirken, halk her türlü gelişimden, eğitimden, mahrum ve cahil bırakılmış, yoksullukla mücadele içerisinde. Tek eksik suyun azlığı…
Arap rejimleri dış destekle ayakta durabiliyor. Meşru rejimler olmadıkları için güçlerini halktan alamıyorlar. Ancak ABD ve Siyonizmin gizli örgütleri beraberliğinde edindikleri muazzam silahlı güçler sayesinde halkı sindiriyorlar. Halk eli kolu bağlı yaşananları vicdanen hazmedemese de silahlı güçler nedeniyle çaresizlik içinde eli kolu bağlı kalıyordu. Artık hızla halkın sabrının eşiği kırılıyordu.
Tüneller yoluyla nefes almaya çalışan halkın bulduğu çarenin de sonlandırtması için vicdan mahrumu güçler önlem almada gecikmediler. Ve Gazze-Mısır sınırına çelik duvar inşa etme fikri Amerika, Fransa ve Mısır’ın gözetiminde uygulanmaya başladı. Duvar, yapımına izin veren Mısır Hükümeti’ne karşı halk büyük bir öfke duymaya başladı. Filistinliler ise çelik duvarın üç yıldır kuşatmaya direnen Gazze halkını yok etmeye yönelik olarak atılmış bir adım olduğunu düşünüyordu.
Filistinli öğrenci Mervan Nasrullah ise şöyle diyordu: “Mısır Filistinlilere ve özellikle Gazzelilere şu mesajı vermek istiyor: Size uygulanan kuşatmayı ağırlaştırmak istiyoruz. Çünkü siz direnişi seçtiniz.”
Hayatında bir gün bile Kahire, Amman veya Riyad’daki bir vatandaş gibi yaşamayan Gazze’nin hasta, yaşlı, çocuk ve kadınlarının nefes borusu niteliğindeki tünelleri hedef alan çelik duvarla ilgili Gazze halkı aslında öyle çok şey söylüyor ki basından derlediklerimin bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Basın yayın organlarının geniş yer verdiği ve Mısır Hükümeti’nin kasılarak bahsettiği bu duvar Filistin halkının rızkını aramasını engellemeyecektir. Filistin halkı bunu onurundan ödün vermeden başaracaktır. Siyonistlerle Amerikalıları hoşnut ederek refah içinde yaşamaktansa şeref ve onurumuzla ölmeyi tercih ederiz.” (Öğretmen Malik Haşim)
“Sizler Mısır halkının yüzünü kararttınız. Bu topraklar uğruna canlarını veren şehitlerimize ne diyeceğiz? Ne çabuk unuttunuz? Tarihe dönüp baksanıza. 1967 öncesi Gazze sizin bir bölgeniz değil miydi? Orayı Mısır’dan bir vali idare etmiyor muydu? Fakat uğursuz 67 savaşı onu bizden kopardı. Oranın halkı bizim halkımız ve yavrularımızdır. Onları bize bağlayan akidevi bağdır.”
Şeyh Hafız Selame, bu cümlelerin ardından Mısırlı yöneticilere şu can alıcı soruları yöneltti: “Acaba kardeşlerimiz Mısır için Siyonist işgal devletinden daha fazla mı tehlike arz ediyorlar ki kalkıp bu duvarı örüyor ve onları düşmanın vahşi pençeleri arasına atıyoruz? Mısır halkı bir lokma ekmeğe muhtaç iken bu duvar için neden bu kadar para harcıyorsunuz? Siz neden işgalcilerden değil de Gazze’deki kardeşlerimizden korkuyorsunuz? Topraklarımızı gasp eden, halkımızı yurdundan çıkaran işgal devletiyle Mısır arasına da buna benzer bir duvar örebilir misiniz?”
Perihan TUNÇOK
ESMİZE
29.3.2011
Yarın:
MISIR’DAN TEPKİLER. HAMAS VE RACHEL CORRİE
yazımı güne taşıyan seçici kurul üyelerine yorumlarıyla günlerdir destek olan ya da sorgulamamı sağlayan tüm dostlara beni teşvik eden araştırırken benim de eksikliklerimi gidermemi sağlayan tüm dostlara mesajlarla destek verip ulaşanlara yanlış bir zanla kalbini kırdığımı düşündüğüm her ne kadar fikir ayrılığı yaşasak da Doğukan5 e anlayışı için sonsuz teşekkürler...