13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2091
Okunma

Yirmi beş yıl kesin olmuştur da, daha fazlasını bilemiyorum. Büroların en delikanlı aletleriydi daktilolar. Bütün yazı işlerimizi onunla yapardık. Bir evde yeni gelin ne ise,büroda da daktilo oydu.
Nöbetçiyim. Maliye şubesi fazla mesai ye kalmış aylık maaş bordroları yetiştirilecek. Nöbetle ilgili rutin işlerimi bitirdikten sonra, onların yanına geldim. Bir ahenkli çalışıyorlar ki! Küçük radyoları o günlerin türkülerini söylüyor. Önlerindeki büyük bardaklarla çayları. Ve kulaklarının alışık olduğu daktilo tıkırtıları…
Daktilonun dilinden herkes anlamazdı.Hızlı ve hatasız yazmak beceri işiydi.Kağıtları alt alta sıralar, aralarına karbon kağıdı kor, itina ile şaryo ya yerleştirirdik.
Biri ağabeyim. Diğeri de kardeşim. Aynı karargahta yıllardır beraber çalışıyoruz. Karşılıklı sevgimiz, saygımız var. Benim küçüğüm olanın daktilosunun şaryosuna şakadan elimle vurdum.
“Ümit,bana bu ay fazla maaş yaz. Borçlar çoğaldı. Ona göre!”
Cırrrrrrrrrrrr diye bir ses. Ses dokunduğum daktilodan geldi. İnce çelik bir şerit fırladı içinden.Hepimiz korktuk. Ümit daktilonun hangi tuşuna dokunursa dokunsun. Çalışmıyor. Şaryo da ufak bir dokunuşla kayıyor. Tutmuyor.
Hepimizde bir şaşkınlık,bir sessizlik. Ben bozdum sessizliği ;
“ Abi fazla bir şey yapmadım. Hafifce dokunmuştum. Ne oldu şimdi bu daktiloya? Kusura bakma şef.”
“ Önemli değil. Canın sağ olsun.” dedi.
Dedi demesine de sesi titriyor.
Geldi umutsuzca bir kaç tuşa bastı. İçinden fırlayan şeridi evirdi, çevirdi. Ama boşuna. Koca daktilo gözümüzün önünde son çığlığını da atıp, kendini salıvermişti.
Belki felç oldu. Belki kalp krizi geçirdi. Düşünmek istemiyoruz ama. Belki de ölmüştü.
Hiç konuşmadan çaylar ,sigaralar içtik.Hepimiz üzgünüz. Söze şef başladı;
“ Ne yapacağız şimdi?”
Ben oldukca üzgünüm.Yüzüm kızarmış. Vücudumu ter basmış;
“ Komutana söyle şef. Benim adımı ver. Cezam ne ise çekerim”
“ Yahu, böyle konuşma. Konu kimin ne yaptığı değil. Tek daktilo ile imkanı yok.maaşlar ay başına yetişmez
“ Diğer şubelerden daktilo alırız “
“ Onu ben bilmiyor muyum ? Bizim şubeden başka hiçbir yerde uzun şaryolu daktilo yok. Bu bordrolar o daktilolara sığmaz ki…”
Yine uzun bir sessizlik.. Şef;
“Sen yarın nöbet istirahatlısın değil mi ? “
“Evet”
“ Ben sana kasadan daha sonra yatıracağımız paradan para versem, sen yarın bir araçla Karaköy’e tamire götürsen. Umudum yok ama belki yapabilirler”
“Olur şef. Sen bilirsin . Çok para isterler mi ?”
“ Ne isterseler istesinler. Yeter ki yapsınlar. Verdiğimiz parayı arkadaşların maaşlarından üçer beşer keser kapatırız . Beni kırmazlar.
Karar verilmişti. Onlarda evlerine gitmediler. Birlikte yattılar. Ben zaten uyuyamazdım. . Nöbetçi idim.
Sabah oldu. Nöbeti devrettim. Alınan araca daktilo yerleştirildi. Kaymaması için şaryosu telle bağlandı. Morga götürülen ölü gibiydi. Üzerinde bir kefeni eksikti.
Bu ölü canlanmalıydı. Ne yapıp, edip tamirci ustayı etkilemeliyim
Geldiğimiz tamirhane İstanbul’un en ünlü tamirhanesi . Girişte müşteriler girmesin diye açılır kapanır bank koymuşlar.Arı gibi çalışıyorlar. Önlerinde dağıtılmış daktilolar, hesap makineleri, yazar kasalar.
Ben üniformalıyım. Birazda ondan cesaret alarak bankı açtım girdim içeri. Baş usta geldi yanıma ;
“ Buyur Komutan..”
“ Ustam evli misin ?”
“ Evet evliyim”
“ Bende evliyim. Çocukların var mı ?”
“Var.”
“Benimde var. Kirada mı oturuyorsun”
“Evet.”
“ Ben de kirada oturuyorum. Birçok arkadaşımda kirada “
“Borcun var mı?
“ Var. Borçsuz adam var mı ki?”
“ Haklısın. Bende borçluyum. Birçok arkadaşımda borçlu.”
Benim bir çeşit sorgulamam çalışanların da dikkatini çekmiş, ellerindeki işleri bırakarak birer ikişer yanımıza gelmişlerdi.
Etrafımız kalabalıklaştıkça,cesaretim artmış, ses tonumda yükselmişti. Devam ettim.
“Ustam dört sene Tıp”
“ Ne Tıp’ı”
“ Sen Hee" de.
“ Hee…”
“ Uzun yıllar öğretim görevliliğinden sonra profesör olmuşsun. Sonra da on sene Amerika da ihtisas…
Usta iyice huzursuzlaşmıştı.
“ Komutan kurban olayım. Bizim işimiz gücümüz var. Nere ye varmak istiyorsun? Bir an evvel söyle de işimize bakalım.”
Beklediğim zaman gelmiş, zeminde oluşmuştu. Gözlerimi ustanın gözlerime kilitledim.
Bir süre sessice baktıktan sonra, elimi omzuna iki sefer sert sert vurdum.
“Ünü yedi düveli tutmuş, dünyanın en namlı operatörü..."
Tuttuğum elinin avucuna cebimden çıkardığım bir tomar kağıt parayı koydum.
“ ...Buda bıçak paran”
Usta, orada çalışanlar hayretler içerisindeydi.
“ Bir pense getirin” diye bağırdım.
Atölye dekiler de etkilenmişler, güdümü me girmişlerdi.
Getirilen penseyle şaryoyu bağladığımız teller kestim.
“Ustam… Felç oldu ise fizik tedavisi uygula. Kalp krizi geçirdiyse masaj yap. Kalbi işe yaramaz ise, benim kalbimi al tak ona… Ama BU ÖLÜYÜ DİRİLT.
Usta şaryoyu sağa sola hareket ettirdi. O de gördü felaketi.
Cebinden çıkardığı benim verdiğim paraları saydı. Tekrar cebine koydu.
Şimdi sıra ondaydı;
“ BenTıp okumuşam, öğrenci görevli olmuşam.”
“ Öğretim görevlisi”
“ Ha ondan işte”
“ Amerikanda ihsas etmişem” düzeltmeye gerek görmedim bu sefer.
“ Evet… Büyük usta ne diyorsun ?..
“ Şimdi gidin bir saat sonra gelin. Ben onu dirilteceğim.
Şoförle çıktık dışarı. Karnımız da acıkmıştı. Yemeğimizi on beş dakikada yedik. Daha geride kırk beş dakika vardı.
“ Ne diyorsun evlat umut var mı ?”
“ Komutanım doğruyu söylemem gerekirse gelirken benim hiç umudum yoktu. Harcadığımız benzine, zamana acıyordum. Ama bana söz düşmezdi. Fakat şimdi ben de umutluyum. Ustanın gözlerinde ki ışığı ben de gördüm”
Çay sohbet derken, kırk beş dakika geri de kalmıştı. Dayanamadım. Gittik tamirhaneye.
Şükürler olsun. Ordinaryüs profesör doktor tamirci ustamız ölümüzü diriltmişti.
Onu incitmeden aracımıza yerleştirdik. Ustanın elini sıktım. Sevgiyle gözlerinden öptüm.
Hava Kuvvetlerinin bir çok birliğinin çeşitli yerlerinde yazdığı gibi “Zoru hemen başarmış, imkansız biraz zaman almıştı.”
Neşeyle birliğimize döndük. Daktilo yu teslim ettim. Hepimizin keyfi yerindeydi.. Ben Budin kalesini teslim alan Muhteşem SÜLEYMAN‘dım. Daktilo ise HÜRREM Sultandı…
Yıllar sonra gittiğim bir kursta daktilonun o günkü arızasının ne olduğunu öğrendim. Şaryonun hareketini sağlayan zembereğe takılı şerit yerinden çıkmıştı. Tamiri beş dakika dahi sürmezdi.
Peki; Ustaya şimdi kızıyor muyum? Asla kızmadım hala da minnet borçluyum. Niye o kadar para almıştı? O almamıştı ki. Ben zorla vermiştim. Bilgi böyle bir şeydi işte… Ne zaman nasıl işe yarayacağı belli olmaz. Anımı hoş bir şiirle bitireyim.
Değişmeyen sesiyle
Tık tık eder dururdu
Bu işin ehli olan
Tuşları kudurturdu.
Uzun yazı bitince
Arkaya gerilirdik
İşimiz bitti diye
Çocukça sevinirdik…