3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1117
Okunma

Birbirini takip eden bir kitabın sayfaları gibidir yıllar.Bir sayfayı okursun, ardından diğer sayfaya geçersin,... Ta ki gözün görmez, dilin dönmez, elin tutmaz oluncaya kadar. Biter okuduklarınla beraber ömür dediğin. Bıraktığın kitabı hep yeni birileri alır eline; ardından başkaları okur, sonra daha daha başkaları… Dünya denilen koca hana gelip gidenler, şöyle bir uğrayıp geçenler okur… Bu kitapta senin, benim, bizim hikâyemiz vardır… Dünyanın misafirperverliği, cömertliği, cimriliği ile beraber koca bir tarih içinde bizlerin hikâyesi yazılıdır…
Peki, okumak istediğini mi okur insan? Elindeki kitabın neresinde olmak ister, neler biriktirmek ister düş penceresinde? Neresidir ömür sermayesini tüketmeyi düşlediği yer? Memnun mudur bu zoraki okuyuştan… Yoksa,yazılanı okumak yerine, kendi yazdığını mı okumak ister? İsyan mı eder okumak zorunda olduğu kitaba? Boyun mu eğmektir dilediği; dünyanın ona reva gördüklerine?
Ah dünya durmadan döndüğünden belli dönekliğin; kimlere sırtını dönmedin ki! Saklamadın mı cevherlerini dağlarının ardına, sakınmadın mı sularını mazlumlardan. Alabildin mi yeşil şalınla sarıp tüm dünyayı birden, aynı şefkatle kollarının arasına? Adil olabildin mi Ömer gibi. Yol açabildin mi kurtuluşa Musa gibi, kendini parçalayabildin mi nura dayanamayan Tur gibi.
Satırların arasında yer alanlardan hiç mi örnek almadın? Yazdıklarında ahenk nerede, zoraki okutmadın mı vefasızlığın kitabını?
Ürkerek baktın zalime, korktun sana hükmedenlerden, bağrında atomları patlatanlardan çok korktun… Gülümsedin tüm ikiyüzlülüğünle onlara. Mazluma zulmedenlerden esirgemedin bereketini, serdin önlerine dağlarını, nimetlerini… O azarken sen seyrettin mazlumun çilesini. Onların gözyaşları, kanları ile büyürken kızılca ormanlar; yetmedi, doymadı gözün… Felaketlerinle, öfkenle bir de sen üzerlerine yürüdün..Tsunami oldun,sel oldun ,kasırga oldun, deprem oldun zalimin kurşun sıkan eli oldun…
Korktuklarına yaranmaktı belki amacın.Zaten iki yüzünün; biri ak, diğeri karaydı..Mazluma gece, zalime gündüzdün..Geceydin Gazze’ye, Irak’a,İslam illerine, benim gavim gardaşlarıma…
Oysa insanlığın kökleriydi eskidi denilen dünya… Bu gün yanında olduklarının elinde olan her şey onların alın teri, birikimi değil miydi? Dört kitap gönderilmedi mi bu coğrafyaya? Demedi mi sana dört kitabın her biri ayrı ayrı; adalet diye, hoşgörü diye, kardeşlik diye… Tüm bu kitapları okumaktan vazgeçip de,tüm öğretilenleri, bildiklerini unutarak mı yazdın bir asrı geçkin zamandır kendi çizdiğin yazgını…
Ne zaman hatırlayacaksın dört kitabın sana emrettiklerini? Ne zaman göreceksin cumartesi yasaklarını delenleri. Her pazar İsa ‘yı yeniden çarmıha gerenleri. Bir cuma günü tersine döneceğini bile bile yine de nefsini iblise peşkeş çekenleri. Hep zalime mi vereceksin sermayeni, sömürmeye devam mı edeceksin rengi siyah kardeşlerimi? Bir lokma ekmeğe, bir yudum suya hasret mi bırakacaksın Etiyopya’da doğan bebelerimi?
Gecelerini gündüz ettin, birlerini bin… Benim sevdiklerimin, sevenlerimin kanıyla, gözyaşıyla besledin garbın canavarını… Elini çekmez oldu yıllardır üzerimden; azıcık başımı kaldırmaya kalkışsam, demirden bir el oldu başımı önüme eğdiren…
Unutmamı istedi ihanetini… Görmeyeyim, bilmeyeyim istedi. Oyaladı, gözlerimi boyadı… Saki oldu, meyler sundu… Her gelen yılda yeni sayfanı okumaya biraz daha uyuşmuş bir beyinle başladım.Biraz daha kendimi unutarak okudum yazdıklarını..
Oysa ben her sayfanı hayırlar dileyerek, dualarla,senalarla ellerimi senin üzerinde hükümdar olana açarak okumaya başlardım..Unutturdun…Unuttum…
Topladın beni buz ayazı kesmiş meydanlara havai fişeklerle dünyam aydınlanacak ,bu sahte ışıkların aydınlığında kitabım okunacak sandım…Türlü hilelerle hep sen beni oyaladın..
Zaman zaman baktım olmadı, kalıbına koyamadım. Uyduramadım, acaba dedim. Fark ettim bana olan ihanetini; sorgular gibi oldu dilim, çözülür gibi oldu aklımın kilidi… Hemen aklımla arama nifak soktun… Kardeşimi kardeşime düşman ettin.Ne zaman onarmaya kalksam bir yol bulup yaptığımı bozdun..Üstümden çekmediğin elini bükecek demir yürekli insanlarım oldu hiç zaman kaybetmedin defterlerini dürdün…
Kırılsın artık 2011’de sayfana yazdığın kem talihim orta yerinden..Artık bu deftere yazılsın kardeşlik, dostluk hikayeleri ile beraber, işbirliği yaptığın zalimlerin teker teker tükenişi… Gülsün zulme uğrayanların yüzü, dağlanmasın fosfor bombaları ile mazlumun yüreği, akmasın kardeşkanları…
Beni bana unutturan hiç bir şeyin gölgesi kalmasın üzerimde… Artık vazgeç bana ihanet etmekten… Zalimin eline dolama, oyuncak etme beni parmağının ucunda… Açılsın artık kirin rengine boyanmış gözlerim, çalışsın üzerine ölü toprağı serpilmiş, durağan dimağım..Hatırlayayım unutturduklarını bir bir insan olmanın tadına varayım…
Ah yalan dünya zalim dünya, ihanetini affedebilir miyim? Bunca vebali koca karnına dolayıp umarsızca sen dönerken ben hep yangınlardayım… Bu yüzden belki de hep ekvatora yakındır yangın yerlerim. Duy beni artık.Silkelen. Sen bir silkelenebilsen, görecek benim de gözlerim…
Hatırlayacağım kalemin sahibini, okuyacağım onun yazdığını, mülkü paylaşabileceğim dostça, adaletin hükmü ile yaşayacağım…
Dönsen bir kere yüzünü bana, beşeriyetin manasına yeniden keşfedebilsen, çözebilsen aklıma atılan düğümleri o zaman tüm dünya gibi ben de, beş duyumla insan olacağım… Ve seni kalem sahibinin yazdıklarının hükmüyle yeniden okuyacağım…
Perihan Tunçok KILIÇ
ESMİZE
3.1.2011