12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2274
Okunma


Öğretmenlik öyle bir meslek ki…Malzemesi insan, girdisi insan, çıktısı yine insan..her meslekte hatalar yapılabilir ve bu hataların telafisi mümkündür..Ancak öğretmenlik dediğimiz zaman hataya asla müsaade yoktur.Çünkü kaybedecek eğitim zayiatı diyebileceğimiz bir tek birey yoktur..
Öğretmenlik öncelikle vicdan işidir..Sevgidir, özveridir..Bu gün haberlerde Başbakanın öğretmenler günü kutlama mesajını dinledim diyordu ki; “hiçbir teknoloji öğretmenin yerini alamaz” Bir an düşündüm; onca görsel malzeme, CD’ler, kaynaklar arama motorları konuşan sözlükler aklıma şu an gelmeyen onca şey… Artık bilgiye ulaşmak öyle kolay ki günümüzde..Cilt cilt ansiklopedileri çöplere attık..Bilgiyi indeks sırasına göre aramaktan kurtulduk.. Öğrenmek istediğimizi yazıyoruz, en geç üç saniye içinde bilgi elimizin altında..Peki öğretmene asıl ihtiyaç hangi noktada doğuyor.
Öğretmenlik mesleğinde iki türlü eğitim vardır. Birincisi akademik, ikincisi ise karakter eğitimi..Ben bu yazımda karakter eğitimi üzerinde durmak istiyorum..Akademik eğitimde kişi ne denli başarılı olursa olsun, karakter olarak toplumun değerlerine ters düşüyorsa, bir hiçtir o zaman..Hani okumuş cahiller dediğimiz insanlar vardır..Ya da toplumsal kurallara uygunsuzluğunu karaktersizlik olarak nitelendirdiğimiz kaypak kişiler…
Bir öğretmen görevinin bilincinde olmalı, öğrencinin karakter eğitimini asla ikinci planda tutmamalıdır…Öncelikle, insanı insan yapan değerlerle öğrencisini yoğurmalıdır..
Öğrenci elimize geldiğinde ham bir maddedir onu en güzel şekilde işlemek, şekil vermek, ayakta durmasını sağlamak ve onu öncelikle kendisine sonra, anne babasına, vatanına, milletine yararlı bir birey olarak yetiştirmek boynumuzun borcudur..Asıl o zaman vazifemizi yaptığımız rahatlığı ile vicdanen rahat olabiliriz..
Zamana atıyoruz suçu, ahlak olarak yozlaşan bir toplumun varlığından sürekli bahsediyoruz.. Üniversiteli gençlerimizin cehaletlerini gözler önüne seren videolar ortalıkta cirit atıyor..Gülüyoruz, kızıyoruz, bazen de ah çekiyoruz...Peki hata nerede diye hiç soruyor muyuz kendimize? Anneler babalar eğitimciler kendimizi yargılıyor muyuz? Düşünmeyen, sürekli tüketime endeksli, marka tutkunu, Cep telefonundaki bilmem kaç bin mesajı bitirmeyi görev edinmiş bu gençleri kim yetiştirdi nerede yanlış yaptık?...
Çocukken çok net hatırlarım..Küfür en büyük kavga sebebiydi..annem zapt edemezdi kardeşlerimi “küfretti anama” diye resmen delirirdi o dönem de çocuklar..ya şimdi ağızlarında sürekli annelerinin edep organı olan çocuklara şahit oluyorum.Eminim sizlerde şahit olmuşsunuzdur.bu edepsizliğe kaç kişi karşı çıkıyor..ben hala delirenlerdenim..”Çocuğum annen bu denli mi ucuz sürekli ağzınızda” diyorum yanlış söze küfre duyduğu zaman kaç kişi tepki veriyor duymazdan, görmezden gelmek kolayımıza geliyor..Ya da çocuklarımız küfre ne zamandır “Yarabbi şükür “demekte.Nasıl bozuldu bu derece ağızları..
Toplumsal sorunlar kimsenin umurunda değil, günü gün etme telaşında gençlerimiz...Fakirlik,yokluk, siyaset, dünya sorunları, açlık, ülke sorunları, savaşta ölen çocuklar kimin sorunu…Kulaklarında walkmanleri dünyaya kulak tıkıyorlar..Üç boyutlu gözlüklerle film izliyor ancak hayatın en basit boyutlarını görmeyi reddediyorlar..Markalara,fast foodlara,son model bilmem kaç mega pikselli telefonlara avuç dolusu paralar veriyorlar, ancak herhangi bir sorumluluk almıyorlar..Sorun çok; ya çözüm..ya sorunun kaynağı nedir? Ciddiyim bazen çok tıkanıyorum katkılarınıza, yorumlarınıza ihtiyacım var.daha doğrusu ihtiyacımız var ki paylaşarak doğruyu bulalım..
Öncelikle anne babalığımızı yargılamak niyetindeyim.Baba erkil ailelerde çoğumuz baskı ile büyüdük.Şartlar dahilinde belki de, eksik bırakıldık… İstedik ki çocuklarımız bu zorlukları yaşamasın.Bizim gibi olmasın anne baba ilişkilerinde resmiyeti değil samimiyeti bulsun.Birde psikologlar, pedagoglar koca koca eğitimciler,büyük büyük laflar ettiler..Sınırsız sevin, dost olun, arkadaş olun çocuklarınızla dediler..Dinledik doğruyu bilmiyorduk.Onlar söyledi biz uyguladık..Sorumluluk vermedik..İş yaptırmadık her şeyi ellerine verdik. Bireysel ihtiyaçlarını bile yaptırmaya kıyamadık.Sofrasını önüne koyduk, odasını topladık.İstediği her şeyi tüm gücümüzü zorlayarak yerine getirmeye çalıştık...Sürekli verdik, özgür bıraktık, sınır- hudut çizmedik çocuklarımıza..Bencillik abidesi bir nesil yetiştirdik..Sadece kendini düşünen verdiğiniz ölçüde sevginizi tartan çocuklar..Yetmediğimiz yerde, az biraz kısıtladığımızda bize isyan eden çocuklar…Arkadaş olmayı becerdiğimiz, ama bir türlü anne baba olmayı beceremediğimiz çocuklar..Halbuki es geçtiğimiz en önemli nokta, zaten onların yaşamları boyunca pek çok arkadaşı olacaktı...Onların sadece anne babaya ihtiyacı olduğunu göz ardı ettik..Hayat denilen arabanın direksiyonunu bu ehliyetsiz sürücülerin eline verdik..Her çarpıp yara aldıklarında bizim canımız onlardan daha çok yandı..
Ya medya neleri meşhur etmedi çocuklarımızın beynini nasıl karakterlerle doldurmadık ki moda yaptık “Sıla tokası, Bihter parfümü, Ferhunde’nin bilmem neyi” nasıl sevdirdik kızlarımıza bu karakteri düşük rollerden cama yansıyanları.. Nasıl kötüyü örnek almalarını sağlayabildik. Bir türlü kendi olamayan sürekli yanlışı idol (! ) alan, taklit eden çocuklar yetiştirdik...Aile içindeki yanlış ilişkiler,ihanetler öylesine doğal olarak sentezlenip süslenip püslenip medya tarafından verildi ki, en yüksek derece de tabir edeceğimiz ahlaksızlıkları bile yadırgamaz olduk..Normal karşıladık..Haftalık sevgili değiştirmeler normal oldu.Kimse olumsuzlukları yadırgamıyor.. Dün başka arkadaşı ile çıkan kızı koluna takıp, diğerinin yanında en ufak bir rahatsızlık duymadan gezen gençlerle doldu sokaklarımız…Midemiz genişledi..Hazmetmemiz kolaylaştı.. Tüm bunlar ar olmaktan çıktı..Çünkü medya sürekli bunu işledi bunu öğretti… Günümüzde insanların sosyal çevresi, aile ile sınırlı kalmamış; televizyon, sinema, dergi, internet, reklâmlar aracılıyla bütün dünya, gençlerin sosyal çevresi olmuştur. Bu nedenle artık ailenin, eğitimcilerin çocukların değer sisteminin gelişmesindeki etkisi, eskiye göre daha azalmış buna karşın sorumluluğu daha da artmıştır.
Gelelim öğretmenliğe akademik başarının getirdiği alkışları daha çok duymak istedi kulaklarımız:..SBS, OKS, YGS, KPSS, LYS daha pek çok “S” lere endekslendik.. Galiba biraz da karakter eğitimini ihmal ettik..Etmedikse de öyle yönlendirildik..Başarıyı rakamlarda aradık, rakamlarla açıkladık; okul başarısı, ilçe, il başarısı, bölge başarısı sonra ülke başarısı en çok bunlar bizlere soruldu..En çok amirlerimiz, kurumlarımızca, bizim akademik rakamlarımız takip edildi..Karakter eğitimimiz sorgulanıp ön plana çıkarılmadı....
Zaman öyle bir zaman ki tekrardan karakter eğitimini akademik eğitimle baş başa götürmek gerekir...Bu toplumun geleceği için yadsınamayacak bir gerçektir artık… Toplumu toplum yapan ahlaki, dini, örf ve adetlerimizden gelen seçkin örnekleri tekrar yaşama dahil etmemiz gerekir..Dahil etmek yetmez yaşamamız, örnek olmamız gerekir.Önce kendimizin üstün karakter vasıflarına inanıp desteklemesi ve öğrenciye vermesi gerekir.
Ahlakın değişmeyen değerleri vardır. En önemli toplumsal değerlerin başında saygı, sevgi, sorumluluk gelir. Bütün zaman ve mekânlarda geçerli olan değerlerden bazıları ise; Adalet, alçakgönüllülük, anlayış, arkadaşlık, bağışlayıcılık, bağlılık, barış, cesaret, cömertlik, doğruluk, dostluk, düşünceli olma, empati, güvenilirlik, hoşgörü, istikrarlı olma, işbirliği, itaat, iyilikseverlik, kanaatkârlık, liderlik, merhamet, nezaket, özgüven, paylaşma, sabır, sadakat, saygı, sevgi, sorumluluk, şükran, tutumluluk, vefa, yardımseverlik, namusluluk (iffet), manevilik, yaşama sevinci, disiplin, söz ve davranışlarda tutarlılık gibi değerler önde gelen değerlerdir.
Bu değerleri çoğaltabiliriz. Toplumumuzda, vatan, millet sevgisi, şehitlik, gazilik, insanları sevme sayma, sorumluluk, sabır, paylaşma, yardımlaşma, şefkat, merhamet, büyüklere saygı, ilme ve sanata sevgi, aileye saygı, aile bütünlüğünü koruma, insan ilişkileri gibi değerler üstün değerler arasındadır. Bu değerlerin köklerini araştırdığımızda, her birinin altında az veya çok Allah’a ve dine olan inançların yattığını görürüz.
Örneğin, vatan sevgisinin altında dinî inanç vardır. İslam dinin öğretilerini göz önünde bulundurduğumuzda değerler öğretisinin ön planda tutulduğunu görürüz. Helal-haram, günah-sevap, kavramları birey için el freni mekanizması yerini tutmaktadır. Ölümden sonra amel defterinin kapanmaması bizi kalıcı eserler bırakmaya yönlendirir.Şehitlik mertebesinin yüceliği vatan sevgimize onun için ölümü göze almamıza etkendir..Sadaka,zekat mekanizması Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en önemli mihenk taşlarından biridir...Bu yüzden dini değerlerin öğretimin dışına alınması son derece sakıncalıdır.Gerek anne babalar gerekse toplum dini değerleri öcü gibi görmekten vazgeçmelidir,bu gün çok tartışılmasına rağmen din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri eğitim programı içerisindeki yerini korumalıdır
Çocukların eğitiminde anne babalarında eğitimcilerin de sosyal etkenler arasında sayacağımız medyanın da üstüne düşeni yapması gerekir..Özellikle medya üzerinde bu konularda RTÜK’ün ciddi boyutta yaptırım yetkisi olmalıdır.Bu medyaya müdahale diye adlandırılmamalı aksine ülkenin geleceği düşünülerek ciddi bir şekilde yaptırımlar getirilmeli devlet politikaları bu konuda daha işler hale getirilmelidir…
Zaman zaman sorduğumuz, “Ne olacak bu gençliğin hâli?” sorusu, aslında “Ne olacak bu eğitimin hâli?” sorusuyla birebir eşleşmektedir. Çünkü ortada gençliğin “”kişiliğine” dair bir sorun varsa, eğitimde bir “değerler” sorunu var demektir. Çocukların yüreklerinin darmadağınık edildiği bir zamanı yaşıyoruz. Bizim değer sunamadığımız yürekler, bayağı değerlerle dolduruluyor. Bu nedenle toplumu oluşturan her kesimin üzerine düşen görevi büyük bir ciddiyetle yapması gerekir…
Tüm meslektaşlarımın “Öğretmenler Günü” kutlu olsun..
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE
değer veren okuyan,beğenen beğenmeyen seçkiye layık gören seçki kurulu üyelerine de ayrıca teşekkürler sevgi ile