13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2558
Okunma

Akşam olmak üzereydi kuşlar günü kapatan cıvıltılarını ağaçların yapraklarında sonlandırmakla doldururken, yolun tenhasında bir kız çocuğu beliriyordu… Belliydi okuldan çıkmıştı dalgın, düşünceli ve ürkekti…
Başını yere eğip kaldırım taşlarının çizgilerini minik ayaklarıyla konuşturuyor kendince iç dünyasındaki karmaşadan sıyrılıp oyun oynuyordu… Yoluna çıkan karıncalara basmamak için kaldırımdaki çizgileri ara ara ihmal ediyor oyuna yeniden başlamanın telaşıyla gamzelerine gülüşler ekiyordu…
Eve gidiş onun huzur mabedine sığınıştı…
Eve gidiş ruhundaki yaşama dair her gürültünün yok oluşa gidişinin en bakir tılsımıydı…
Çünkü dış dünyadaki her kıpırtı sessiz dünyasının kapısını çalan tehlikeydi onun için… Büyüklerinin dünyasına çok erken girmesi onun bu karmaşaları yaşamasındaki en büyük temeldi aslında… Onların her endişesine, her sorununa, her kaygısına şahit olması erken büyüyen bir çocuğun ileride yaşayacağı handikaplara ilk adımdı…
Köşeyi dönerken yolun kenarındaki minik kedinin acı acı miyavlamasını duymasıyla eve yaklaştığını anladı… Kedinin boyundan büyük duvara tırmanma çabasını görmesi ve bunu başaramayan bedeninin acı çektiğini fark etmesi ile yüzünde bir gülümseme oluştu… Ceplerine sakladığı ellerini minik kedinin gövdesiyle buluşturup duvarın üzerine çıkardı… Duvarın üzerindeki kırık cam parçasını görmediği için kediyi bırakırken cam minik elini kesti… Canı acımıştı ama arkasına bile bakmadan giden kedinin duvarın ardına akışı onu daha çok düşündürmüştü… Aslında kedinin arkasına dahi bakmadan gidişi onun yaşamı sorgularken ki cevaplarından biriydi ama bunu anlayacak yaşta değildi daha…
Eve birkaç adım kalmıştı ki saçlarına bir elin dokunduğunu hissetti…
_ Merhaba
_... !
_ Biliyorum tanımadığın insanlarla konuşmaman gerekir…
_ …!
_ Eve kadar birlikte yürüyelim olmaz mı?
_ Hayır!
_ Ben senin iç sesinim… Ruhundaki sessizliği yaşamın zırhları ile doldurup geleceğine korkusuzca yürümen için yardımcı olmak istiyorum sana… Bak evinize birkaç metre kaldı… Yaşam da birkaç metreye sığdırılan hazine sandığıdır… Anahtarını kullanman cesaretin ve kendine inanmanın sonucunda işe yarar… Yoksa acıtırlar, kanatırlar, sustururlar…
Adamın cümlesi daha bitmemişti ki minik kız kaşlarını çatıp son hızla kaldırımları terk etti… Yolun kesik çizgilerine, arabaların sirenlerine aldırmadan akşamın günışığına veda tınısını eze eze evine ulaştı… Nefes nefeseydi ve korkmuştu…
içinde devinen dünya
korkuyla döllenmiş alazlara dururken
ruhundaki ıslık
ikinci el umutlar yamar duvarlarına
sunaklarında geç kalmış türküler
kirpiklerinde telaşlı imgeler
koş minik kız
koş!
infilak edecek düşlerine sığın
son kez…
Kapıyı açan annesi minik kızın yüreğinin duvarlarına sakladığı endişelerini, korkularını yine fark etmemişti… Hemen yatağına attı kendini… Gözlerini kapadı kirpiklerinin ağırlığı düşlerinin kanatlarını kanatırken gerçeklerinin uçurumunda yangınlar çıkartıyordu…
Zaman ona iç sesinin ruhuna dokunduğu anın bütün kesiklerini tek tek gösterecekti… Bu yüzden göz kapakları gecenin karanlığına sığınmış hiç açılmamacasına hapsediyordu gözbebeğine sığınan tüm renklerini…
Gece yaşamın tüm ayrıntılarını sabahın kollarına emanet ediyor kuşlar güne merhaba cıvıltılarını doğanın bağrına bırakıyordu… Ağaçlar hayatın en doğal sesleriyle sevişirken minik bir kızın yeni güne uyanan kirpikleri hüznün ezgisine ok gibi saplanıyordu yeniden …
Mehtap ALTAN
14 Kasım 2010