26
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3468
Okunma

Hayatın bize sunduğu tanımsızlıklar içinde bir başkadır saklı duran manaların elleri cepte bekleyişleri… Aslında herkes bir şeyleri zamana yayıp beklemek fiilini gerçekleştirirken bazıları alın terinin imzasını atar yaşamın el değmemiş keşfi uzak hücrelerine… Ve bu keşfin mimarını tutacak olan tek şey yine inandığı yolun kıyılarına dek çizdiği silgisi olmayan haritadır… Silgisi olmayan insanlar hayatta yanlış yapma riskini en aza indirgeyenlerdir… Çünkü attıkları her adımın bir önceki izinde çoğaltırlar düşünce, emek ve duygu ile harmanladıkları duruşlarını…
Bugün silgisi olmayan bir adamın başarıya giden yoldaki minik yaşam yağmurlarına dokunacağız… Bugün geçmiş ile gelecek arasında ki köprüde şartlarının en ağır ama en onurlu duruşunda büyüyen ve büyüten insanın doğduğu günün yansımasında ona yoldaş olacağız… Edebiyat defterinin yaşı genç tecrübesi büyük kurucusu ANSIZIN’ın doğduğu güne merhaba deyip, edebi çiselerindeki yaşamsal tınılarına da şahit olacağız hep birlikte…
Kazandığı okula kayıt yaptırmak için gittiği gün, okul sekreterinin istediği kayıt parasını annesinin alyansını satmasıyla yatırılabileceğini görmesi, sanırım o yaştaki bir çocuğun hayata açtığı penceresinin en puslu duruşuna şahit olduğu andı… Yaşanılan bu karmaşa o çocuğun geleceğe ait kurduğu piramitin en son basamağına kadar izleyeceği yolun azim habercisiydi… Onun yaşadığı bu ilk hayal kırıklığı, uçurtmasının ipini bir rüzgârın almaya kalkmasına karşı koyan bir çocuğun bakışı kadar derindi… Uçurtmasının ipini o rüzgâra teslim etmeyecek kadar güçlü, inançlı ve kendi çizgisini çizebilecek kadar umutlu bir çocuktu ve rüzgâra karşı koşacaktı… Koşarken düşse dahi gözlerini göğe diken yüreğinden tutup, canının acısını zamanla onararak devam edecekti hayallerinin gerçek ile buluşacağı yere… Yaşam felsefesinin ilk kıpırtıları bu üzücü olayla oluşmaya başlamıştı bile…
düşlerinin kemendini
dolarken yaşamın boynuna
dudakları çatlamış gülüşler sağar
güneşin bağrına bağrına
bohçaladığı hüznünde gizler
umuda teyellediği gamzelerini
oysa…
mahzenindeki coşkunun sırrıdır
yarına yelken açan yüreğinin nârı…
Bu hikâyedeki en gerçek şey, yaşamın onu her sıkıştırdığı noktada kabuğunda sakladığı gizli bahçesine sığınmak, orada kendini onarmak ve yeniden yeniden diyebilen bir yağmurun sahibi olabilmekti… Öyle bir yağmur ki bereketini hem kendine hem çevresindeki güzelliklere dek verebilen… Ki o yağmur düşlerinin gölgesine doğan bir güneşin ona bahşettiği şefkat silsilesinin hiç kirlenmeyecek duvağı idi aslında… Bu duvağın en masum ve kirlenmeyecek yanı ise yaşamına sığdıracağı başarı sahnesinin özünü oluşturacaktı… Ve bu oluşum yılların zaman aralığında karşısına çıkan labirentlerin kapısını tecrübe anahtarı, alın teri anahtarı ile de açmasının sırr_ı vesilesiydi…
O hep molasız yolculukların uykusuz ama dikkatinde başarılar büyüten kaptanıydı… Ömrüne sığdırdığı ruhundaki erdem dokulu renklerini, yine kendi çevrelediği başarı çitleriyle yaşam tablosuna işleyen, bunları yaparken de fırçasını usunda büyüten çalışmak fiilinin yoldaşıydı…
Bütün bu geleceğe akışın bedeli, yüreğinin göğündeki yıldızları zamansızlığın puslu perçemine gönüllü teslim etmek olsa da gizemli yanına sığdırdığı karlı közde doğuracaktı huzurun dağını…
s/üzülen anlardan
soyundukça atlasın tenine
kırmızı şarkılarına
ezgi şemsiyesidir
merdivenin basamakları
an mayalar umudu
yaşamın göğsündeki mor motiflere
şimdi yüreğini savur
sek sek oynayan kıpırtıların mabedine
fısıltılar çığlığını s/akladıkça
avuçlarında birikecek
fesleğen kokulu yarınlar…
Bugün yaşamın ellerine dokunduğun anın bize de yansıyan coşkulu günü… Bugün anneciğinin senin bedenine ve ruhuna erdem dolu nefesi verdiği gün… Bugün senin günün…
İYİ Kİ DOĞDUN ANSIZIN…