Bugün tarlamızdaki yüz yaşındaki karaağaç kesilecekti . Babamla beraber tarla yolunda yürüyorduk . Tozlu yola sabahın ilk ışıkları yeni vurmuştu .Babamın bir elinde balta,diğerinde testere . Babamı vazgeçirebilir miydim karaağacı kesmekten .Nasıl yapar bunu babam…Belki vazgeçiririm : -Baba paraya mı sıkıştın -Evet -Danayı satalım -Annen Karaağaç kesilsin istiyor -Neden -Dana gelecek yıl doğuracak… Karaağaç kesilecekti o gün .Ben bir ağacı kesmeye gidiyordum : -Neden yavaş yürüyorsun Ali -Karaağacı kesme baba. -Annenin ilaç parası için bu oğlum … Güneş ufukta yükseldikçe,Babam uzun bacaklarını hızlandırmıştı.Her adımı benim üç adımıma denkti.Benim boynumdaki ekmek torbası içinde taş var gibi ağırlaştı. -Ali koş oğlum -Torba çok ağır -Getir bana Koşarak nereye gidiyordum böyle .Karaağacı kesmeye koşarak mı gitmeliydim…Karaağacın az mı hatıraları var bende . İlaç parası demişti babam. İlaç alınmalı anneme .Danayı satmak en doğrusu değil mi .Neden danayı satmayalım ki -Danayı satar ,anneme ilaç alırız, Kalan para ile başka bir dana satın alırız… -Karaağacı keselim yerine bir fidan dikelim -Baba bir ağaç yüz yılda büyüyor. -Annen için karaağaçtan dana daha kıymetli oğlum .Bilirsin çok sevimli bir dana o -Her dana sevimli… -Annen için değil… -Ben gelmesem baba -Neden -Arkadaşlarım beni “orman dostu” olarak biliyorlar. Onların güvenlerini sarsamam -O da nerden çıktı .İşte vardık tarlaya… -Hikayesi uzun istersen anlatayım Babam gülerek : -Neymiş dinleyelim hikayesini -Okulumuzun kenarında bir çalılık vardı.Kuşların okulu diyorduk biz o çalılığa Çalılıkta bir gün yangın çıktı.Zor söndürmüştük . Bütün öğrenciler su taşımıştı. Bütün köylüler su taşımıştı.Kova kova su. Bir ben o çalılığı yakanları görmüştüm.Muhtar amcaya ihbar etmiştim. o gün ,okulda arkadaşlar bana bir lakap taktılar:Ormanların dostu Ali… -Güzel bir lakap Tarlaya ilk adımlarımızı atmıştık .Az sonra karaağaç’ın canına musallat olacaktık . Biz yaklaştıkça ağacın yeşil yaprakları tir tir titriyordu . Güneşle mi balta darbeleriyle mi uyanmalıydılar. Yeşil yapraklara bakamıyordum… -Neyin var oğlum -Hiç baba -Anlıyorum Yalvarırcasına babama: -Karaağacı kesmeyelim . Babam: -Biliyorsun annen kıştan beri hasta. Tükendi paralar.Sana bu yıl bir yeni ceket bile alamadım parasızlıktan.İçim parçalandı her gün eski ceketle okula gittin – geldin diye.Sana bir ceket ,Bir lastik çizme alırım… -Benim ceketim yeni baba Babama tekrar yalvarırcasına: -Yazın sıcağında bu Karaağacı çok ararız . Bu Karaağacı dedem çok severdi…Dedem dalına kaç kez salıncak kurmuştu benim için… Dedem sağ olsa kestirmezdi bu ağacı. -Mecburuz oğlum -Bir çözüm var para bulmamız ve anneme ilaçları almamız için çaresiz değiliz baba . Uzun zaman başımı eğmiş başka hiç laf etmemiştim babama O an Karaağaç kesilmiş.Kuşların yuvaları bozulmuş.Kuşların yuvalarını tek tek alıp yeşil otların aralarına yerleştiriyor gibiydim .Kırılan kuş yumurtalarının içinde kuş yavruları vardı sanki… ve babam tam balta sallayacağı zaman ağlıyordum : -“Yaş kesen baş keser” -Ağlıyor musun -Kesme baba… Ağladım o gün .Babam yanıma geldi .Babam saçlarımı okşuyor ve sesleniyordu: -Ali ...yüzüme bak Ali…Ah fakirlik diyordu babam ve sen onu bilmezsin oğlum .Bu fakirlik denen şey çıldırtıyor insanı ... -Kesmiyorsun değil mi baba Bir ağaç yüz yılda büyüyor ama bir dana iki yılda… O gün karaağaç kesilmemişti.Kuş yuvaları da kurtulmuştu…derin bir oh çekmiştim. Öğretmenimin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakardım ben… |