11
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
286
Okunma


Yüreğimi biraz ihmal edecek olsam her yeri saça benzer kıl, yün vari şeyler kaplıyordu. Duygularımı bir dalga boyu kesmekle uzatmak arasında ikilemde kalıyordum. Şimdi ben ter.a.ziyim ya anamın dediğine göre iyice tartmam gerekiyordu her şeyi enine boyuna. Çok düşünmek, tartmak bazen yorucu geliyordu ve umursamaz bir hal alıyordu beni. Sonra o tüy vari şeyler çoğalıyor çoğalıyor ve yüreğimin giriş kapısına dayanıyordu sarmaşıklar. E ben bunları nasıl değerlendireceğim diye yeni bir tünele giriyordum muhakkak. Kantar sipariş edip bir de kantarla mı tartsam hayatı yoksa makası alıp budasam mı renk renk, boy boy yüreğimdeki otları hiç bilmiyorum?
Sazlıklardan havalananın şarkıya göre bir ördek olması beni üzse de rengarenk bir kuş olmadığıma göre burası da duyguma hitap etmiyordu. Yani uçanlar kaçanlar, uçan kanatlılar konumun dışında kalmalıydı. Aslında uçuyorsa zaten kanatlıdır neyse hızlıca geçelim burayı da. Ben çıkrığımın başına geçip renk renk, yumak yumak duygularımı eğirip bükmeliydim. Bir yumak keder, bir yumak sevinç, bir yumak da böyle hemen dağılmaya hazır gözyaşı ve öfke yumağım da olmalıydı sarıp sarıp çözdüğüm. Neden ip yumakları ile oynamak sadece kedilere mahsus olsun? Çıkrık tezgahımın başına geçtiğimde binbir benzetmenin sahibi kediler gibi hem uysal, hem asi, tırmalamaya, cırmalamaya hazır yine de sevilmek için bütün sokulganlığıyla kenarda bekleyen o yumuşak tüylü canlı gibiydim yüreğimle. Tam tatlı dilimi konuşturacakken kedilerin benden önce davranıp modern tatlımıza dillerini sokmuş olmaları, beni birazcık, hayır bunu hiç takıntı yapmadım ve kıskanmadım. Tatlı dilin tatlıya ihtiyacı olmaz, tıpkı şeker hastası teyzelerimin biz zaten şekeriz, şeker yemeyiz demesi kadar derinlikli bir espri ile bu kısmı da mühürlediysek, gelelim hayatın en faydalı gerçeklerine. Bazen faydalı gerçekleri ifadede zorlanırız ve gerçekleri mizahi bir dille anlatmak isteriz. Ama sonra gerçekleri dile getiremeyiz istediğimiz kadar ve sadece mizahı kalır. Yazdıklarımız; hayata bakışımız ve daha birçok maskesiz yanımızdan arta kalan kırıntılardır şu sayfada parlayan ya da parlattığımız cümleler.
Yazmaya ara vermişsem hep uzun bir aradan sonra yazdığım şeylerin çok saçma olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü elim henüz ısınmamıştır ve biraz da kendimi yazmaya iterek ilkleri çıkrıktan geçirmişimdir. Nasıldı o oyun? O piti piitiii... Sonunda da ayşecik fatmacık diyorduk evet. Bütün saçma düşünceler içimden çık...:)
Durun daha eğirilecek bir sürü ip, bükülecek bir sürü düşünce var. Kendimi dokuma tezgahında bulduğumda ve dinginleşmek istediğimde patır patır kelimeler dökülmüştür bu tezgahtan. Çıkrığımda bir klavyem ya da piyano tarzı tuşlarım olmadı hiç. Yazan ve yazdıran, içimde yumak olmuş bu sarmaldan başka bir şey değil. Ne kadar ip o kadar kelime.
Uzunca sarılan ip yumakları ve sabır işiydi yazmak. Tıpkı ipek böceğinin koza evresi gibi. Koza ne güzel bir kelime. Çam ağacında koza olgunlaşıp kozalak oluyordu. Pamuk tarlasındaki pamuklar çıkrıkta ip, ipek kozası zaten malum. Her şey bir şey olmaya, kozasını tamamlamaya çalışırken, benim kozam hiç olmaktı belki. Düşüncemi sakinleştirip, kelimelerimi eğirmek ama doğruları bükmeden söyleyebilmekti. Yazmak çabamızın altında aslında sessiz çığlıklarımız var desek de onlar artık bir ses, bizim sesimiz.
Bir oyuncu rolünü ne kadar sahici oynarsa onu o kadar seviyor ve beğeniyoruz, takdir ediyoruz. Bizim rolümüz oyun ve oyunculuk olmasa da, işimiz, derdimiz; sevilmek, beğenilmek, takdir edilmek hiç değilse de bu kamçıya bağımlı hale geliyoruz ister istemez. Kalemimizi diğer kalemlerden ayırt eden özellikse yazmaktaki cesaretimiz ve sahiciliğimiz elbette. Çıkrıkta kaç kez ip kırdığımız, kaç kez elimizin kanadığı vs. değil. İçimizi kanatırken ne kadar çok, makyajdan uzak yazdığımız sanırım.
Soruları vestiyere asıp bir miktar akışta kalmaya karar veriyorum. Akışta sakinleşir düşünceler çünkü. Deveran iyidir, hareket iyidir fakat bazen yetişemezseniz, her şey hızla yanınızdan akıp gider. Mağlup bir eda kalır size. İşte o zaman durmak anlam kazanır, beklemek, yenilgiyi hissetmek. Çünkü yenilgiyle büyür zaferler. Belki de bedenimizin ve düşüncemizin bir yere yetişmesi gerekmiyordur. Hatta bir yerlere konuk olması da gerekmiyordur. Kirmenini ya da çıkrığını bir klavye gibi bir piyano gibi sese ve söze dönüştürmesi yetiyordur sadece kim bilir? Bilgisayarım çok iyi çalışıyor dediğimde hatta, sadece düşündüğümde bile o donmayı seçiyor, seçsin. Tıpkı sevdiğimi, sadece düşündüğümde yaşadığım o anlar gibi. Donmak ya da yanmak. Bütün mesele...Bütün mesele, dokumaya elverişli sağlam bir ipte. Kendi ipini eğirmekte, hem de bükülmeden...
Bir çıkrığın/çıkrıkçının güncesi.
Not: "Lori" an itibariyle dinlediğim ve çok sevdiğim eski bir türkü. O yüzden onu da ekliyorum.
5.0
100% (8)