Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
/ yüRekTen
/ yüRekTen

Kutup Gecesi’nin Kırmızı Hattı

Yorum

Kutup Gecesi’nin Kırmızı Hattı

4

Yorum

18

Beğeni

0,0

Puan

612

Okunma

Okuduğunuz yazı 15.11.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Kutup Gecesi’nin Kırmızı Hattı

Kutup Gecesi’nin Kırmızı Hattı

Laponya, Aralık 1909



Karanlık, gökyüzünü iki ay boyunca bir trolün yumruğu gibi ezdi. Güneş ufukta ince, kırmızı bir yara izi olarak belirip kayboldu; ardından rüzgârın uğultusuyla dolu sonsuzluk uzandı. Haritada unutulmuş bir nokta olan Pöyrisjärvi köyü, bu uçsuz bucaksız boşlukta küçülmüş evleriyle karın altında nefes alıyordu. Bacalardan tüten duman, Norveç halk efsanelerindeki boğulmuş denizcilerin sisli fısıltılarıyla göğe yükselen draugrları andırıyordu. Burası, Kuzey İskandinavya’nın Fennoskandiya sınırındaki Sámi topraklarıydı; trollerin dağlarda gizlendiği, nøkk’lerin donmuş göllerde keman çalarak ruhları çağırdığı, mitlerin hâlâ capcanlı soluduğu bir coğrafyaydı.


Ritva’nın evi köyün batı yakasındaydı; Matti’ninki doğuda. Aralarında iki kilometrelik karla örtülü bir patika uzanıyordu; belki de inek kuyruğunu saklayarak dolaşan orman perisi huldranın gölgesiyle birlikte.


Huldralar, önden bakıldığında nefes kesici bir güzelliğin vücut bulmuş hâli olarak belirir; kestane rengi saçları ve derin, büyüleyici mavi gözleriyle bakanı bir çırpıda esir alırlardı. Ne var ki, bu esrarengiz cazibelerinin ardında gizli bir sır yatar; bir erkeğin bu sırrı görmesi ise uğursuzluk sayılırdı. Çünkü arkadan bakıldığında sırtları, çürümüş bir ağaç gövdesinin içi gibi oyuk olduğundan, kuyrukları hemen göze çarparak gerçeği ele verirdi.


Bu varlıkların sesi öyle eşsiz, öyle büyülü bir tınıya sahipti ki, çıkardıkları melodiler duyan herkesi bir solukta büyüler, tarifi imkansız bir hayranlığın girdabına sürüklerdi.


Eğer bir ölümlü erkek, bu doğa perilerinden biriyle evlenirse ve kilisede parmağına Draupnir’in damlalayan altınından bir yüzük takarsa, huldranın kuyruğu düşer, oyuk sırtı düzelir; tıpkı mutlu kadınların evliliği gibi uzun, huzurlu bir geleceğin kapıları ardına kadar aralanırdı. Ancak reddedilir veya ihanete uğrarsa, bu güzel yaratık anında korkunç bir öfkeye kapılır, adeta çıldırırdı. Sadakatsizi ya acımasızca öldürür ya da ömür boyu sürecek bir deliliğin karanlık dehlizlerine hapsederdi.


Köylülerin anlattığına göre, kış gecelerinde dışarıda unutulan yeşil iplerle asılı kalp çelenkleri, yakın zamanda bir huldranın baştan çıkarıcı ezgileriyle lanetlenmişti. Yine de, on dokuzundaki Ritva ile yirmi üçündeki Matti, bir çiftlik evinde kutlanan Noel gecesinde göz göze gelene dek bu kadim efsanelere kulak asmadılar. Ritva koroda söylerken, Matti kapının eşiğinde kar botlarını silkeliyordu. Org sustu; ama uzaktan, nøkken’in kemanı kalplerini kendine çeken bir çağrıyla her ikisine de yanıt verir gibiydi.


O akşam genç kız, annesinin her ilmeğini kutsayarak ördüğü eski kazağın kırmızı yününü söküp kapı koluna sıkıca doladı. Bu iplikler, sadık aşıklara yardım eden al şapkalı nisseler tarafından da bereketlenmişti. Ritva, kutsanmış sarmalı dışarı, kutup gecesinin yoğun karanlığına doğru salıverdi. Tam o anda Matti de kendi kapısına sihirli kırmızı yumaktan bir düğüm sabitlemişti. İpler, kimsenin görmediği bir sır gibi köyün ortasındaki köknar ağacının altında kesişerek birleşti. Lakin aşık kalpleri kıskanan, uzun bekleyişlerden taşa kesilmiş trollerden biri onları dağın zirvesinden gözetliyordu. İlk mesaj Ritva’dan geldi: Karanlıkta titreşen ip, Mors alfabesiyle -bir uzun iki kısa bir uzun üç kısa iki uzun üç kısa- ritmini vurdu; yani “D-B-M-S.” Bu ritim, draugrların denizden yükselen uğultusuna karşı bir meydan okumaydı, zira iki aşık için anlamı bu kez “Du Ble Min Sjel - Sen benim ruhum oldun” demekti.


Matti karanlıkta gülümseyerek karşılık verdi; -bir kısa bir uzun bir kısa dört kısa iki uzun- (R-H-M). "Ritva, Hjertet Mitt - Ritva, kalbim." Böylece başladı her gece saat on ikideki konuşmaları. İp gerilir; yavaş, titrek, kalpten mors kodlarıyla konuşurlardı.
Ritva: Bugün ayı gördüm, yalnız.
Matti: Ben de seni, hep.
Ritva: Üşüyor musun?
Matti: Seninle hayır, içim ilkyaz, kıpır kıpır.


Bu konuşmalar bazen kışın derinliğinde nøkken’in keman melodilerine dahi karışıyordu; ancak iki sevgilinin bağıyla birbirine geçen hisler, nøkken’in önce hipnotize edici, sonra suya çağırıcı davetkârlığına ve folklorun lanetlerine karşı bir kalkan oluşturuyordu.


Aralık bitti, Ocak çöktü; kar bir metre daha yükseldi. Matti’nin ren geyiği sürüsü fırtınada dağıldı, çobanlar var güçleriyle geyikleri aradı; ancak izler karla birlikte gömülüp gitti. Son gece Matti, kirpiklerinde kar taneleri kaskatı kesilmiş hâlde Ritva’nın kapısına vardı. Sürüsünün ve çobanların başına gelenleri anlatarak, "Döneceğim, en kısa zamanda" dedi. Sesi kırıktı. Kızın ellerini ve ipi avuçlarına aldı, öptü. “Bu ip bizim kalplerimiz, kopmaz; ne draugrlar ne de nøkken alabilir.” Gece yarısı tekrar başlayan fırtınada draugrların hayalet teknelerinin sesi işitilmişti. Ve bir hafta sonra Matti’nin kaybolduğu duyuldu; ya nøkken’in donmuş bataklığına çekilmiş ya da bir trollün mağarasında taşlaşmıştı.


Genç kızın kalbi, sessiz bir çığlık gibi yarıldı; yine de o görünmez bağı koparmayı asla düşünmedi. Her gece aynı saatte aynı umudu fısıldadı: "Seni bekliyorum, Matti." Ama beklenen ses, o boşluğa hiç düşmedi. Karın altında gerildi o görünmez bağ, dondu, zaman zaman çatladı. O, yine de pes etmedi. Yıllar, yılların ardı sıra geçti: 1920, 1930, 1940. Bağ çürüdü; Ritva yenisini ördü. Kırmızı yün bittiğinde kendi kızıl saç tellerini kattı; belki de ormanlarda artık aşık kadınlara acımaya başlayan orman huldrasının yardımıyla.


Annesi öldü, babası taşındı, köy ıssız kaldı; fakat Ritva yerinde mıhlıydı. İpi çekmeye devam etti. Her vuruşta dudaklarından “seni seviyorum” dökülüyor, her sessizlik anında Matti’nin gülüşünü duyuyordu. Geceleri, penceresinde beliren nisselerin al şapkaları, sanki bir yeminle onu koruyordu.


Takvimler 1976 yılının Ocağını gösteriyordu. Kar, yine dizleri aşmıştı; köyde sadece seksen altı yaşındaki bir kadının evinden cılız bir kandil ışığı sızıyordu. Altmış altı yıllık bir inatla titrek parmakları ipin çürümeye yüz tutmuş liflerine kenetlenmişti. O gece, tam saat on ikide ip gerildi. Onca yıl sonra ilk defa, karşıdan gelen bir yaşamla çekildi. Ritva donup kalmıştı; lakin kalbinin yeniden çarpmaya başladığını hissetti. Buz kesen parmaklarıyla yavaşça vurdu: “Kimsin?” Karşılık geldi: “Büyükbabanın sürüsüyle...”


Kapı çalındı. Yaşlı kadın, bitmeyen bir bekleyişin ardından kapıyı açtı; karşısında yirmili yaşlarda, gözleri buz mavisi bir delikânlı duruyordu; arkasında ren geyiği sürüsü, elinde eski bir kırmızı ip.


Boğuk bir sesle konuştu: “Büyükbabam Matti... Babamın babası. 1910’da kaybolduğunda babam daha üç yaşındaymış. Ailede hep anlatılır: ’Ritva’ya söyleyin, ipi kesmesin, draugrlar almasın beni’ diye vasiyet etmiş. Bataklık eridiğinde sürüyü bulduk; 1910’dan beri aynı yerdeymiş, donmuş çamurda, nøkken’in lanetinde.” Derin bir nefes aldı, ufak deri kılıfı açtı ve o satırları bir kez daha okudu. İpi uzattı. Kadın titrek elleriyle tuttu; ucunda hâlâ Matti’nin attığı düğüm duruyordu, altmış altı yıl önceki çözülmemiş o sımsıkı düğüm. Gözyaşları bu kez donmadı, sıcacık aktı. “Oğlum... Gel, içeri gir.”


Genç adam evin eşiğinden içeri adım atar atmaz, Ritva ipi sıkıca iki eliyle kavrayıp onun avuçlarına sardı. “Şimdi birlikte çekelim, beklediği son mesajı gönderelim.” O gece, köyün iki ucu yeniden birbirine bağlandı. İp, zifiri karanlıkta kırmızı bir nabız gibi gerildi. Ritva vurdu: “Geldin mi, Matti?” Genç, büyükbabasının ruhunu temsil edercesine, hiç tereddüt etmeden cevap verdi: “Evet, sevgilim. Yanındayım. Yanında olacağım, hep.”


Dışarıda fırtına dindi, troller dağlarda neşelendi, huldra ise ormanda eteklerindeki çanları çalarak dans etti.


Gece yarısı, Ritva’nın gözleri şairlere ilham veren kutsal iksir Kvasir’in tadıyla mühürlenmişçesine ebedi bir gülümsemeyle, bakışı kapıya doğru süzülerek kapandı; ruhu, fısıldaşan yıldızların altında bir ilkyazın ilk nefesinde yeniden doğuyordu. Kalbi, son kez “seni seviyorum” diye çarptı ve sustu. İp gevşedi; kar, ince ince yokluğun eşiğine ve var olan her zerrenin üstüne tekrar inmeye başladı.


Masal henüz sona ermemişti: Sabahın alacakaranlığıyla birlikte, kırmızı ip köy meydanındaki köknarın gövdesine takılı vaziyette, karın beyaz atlası üzerinde hâlâ ışıldıyordu; donmamış, huzurun en saf tonuyla, iki ruhun bağını yansıtarak parlıyordu.


Kuzeyin kristal nefesi, Matti’nin nihai hislerini karın eşsiz dinginliğinde Ritva’ya taşıdı: "Ben de seni... Ben de seni sevgilim, sonsuzluğa dek..." Zira İskandinav folklorunda gerçek aşk; draugrların gürlemesini, nøkken’in kemanını, hatta trolllerin kıskançlığını dize getirir, mitlerin ve kaderin sınırlarını paramparça ederdi. Onlar için bu an, yalnızca bir bekleyişin sonlanışıydı; başlayan ise zamanın ötesindeki sonsuz sohbetti.


Derler ki, o kutup gecesinin ardından gelen bazı gecelerde, iki aşığın ipinin oluşturduğu çizgiler gökyüzünün altında yeniden gerilir; en emsalsiz aşıkları ebediyete kadar birbirine bağlayan, yürek atışlarının titreşiminden örülmüş kırmızı bir nabız köprüsüne dönüşür.


Ve o köprü, iki ruhun buz kesmez hatırası olarak, kuzeyin boğazından kopup gelen destansı bir söylenceye evrilir. Gecenin çivit örtüsünde kıvıl kıvıl yanan bu kızıl hatlar, aşkın zamanı delip geçtiği anların ebedi damgasıdır.






/ yüRekTen

Beşinci Sanat - Kasım 2025



Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kutup gecesi’nin kırmızı hattı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kutup gecesi’nin kırmızı hattı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kutup Gecesi’nin Kırmızı Hattı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sabitlendi
Tüya
Tüya, @tuya
16.11.2025 23:56:48
Sevgili yüRekTen, bu hikayeyi gerçekle masal arasında bir yere ustaca yerleştirmişsin.
Gerçek çünkü' Ritva var, Matti var. Tanıdık olduğumuz Landskapta trollerle yaşıyoruz adeta. Fakat surreal yapıları, ürperten yanı var bu trollerin. Uzun kulakları, burunlarıyla ve bodur boyları ve kuyruklarıyla gezinirlerken dağda bayırda, hem çok çekicidirler, merak uyandırırlar; hem de gizemlidirler speciel karakterleriyle...
Mitleri barındıran "Ronja Rövardotter" filmi ki, A. Lindgren'in aynı adlı çocuk kitabından uyarlanmıştır, ne çok hayranlıkla izlemişimdir. Bu tema onun hikayelerinde çok işlenir. Seviyorum İskandinav mitolojisini, çünkü karanlık, acımasız, katı öğelerine rağmen ışığı aralayan, çözümlere dayalı evrelere sahiptir. Dahası, kadınlara da büyük yer vermektedir...

Ritva, zavallı Ritva, bekleyişin kölesi. Onca hüzün, özlem, vefa. Finalin
manidar bitmesi bir başka boyuta taşıyor hikayeyi.

Yalın ve sıcak bir anlatımda hissiz kalmak, angaje olmamak ne mümkün...

Teşekkürler, sevgiler sana ve kalemine, canım.

Må väl, fina du, med många kramar.

Sevil Sev
Sevil Sev, @sevil-sev
16.11.2025 23:28:35
Aşk bağlari, sarsılmaz bir sabır..
Sessiz ama çarpıcı soğuk ama kalpten...
Tek damar tek nefes tek akış dikişsiz bir elbise...

Günün seckisine bir tebrik de bizden..
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
16.11.2025 21:17:32
çalışmasını kutluyorum saygılar
Etkili Yorum
Gule
Gule, @gule
15.11.2025 18:21:56
Sevgili yüRekTen; İskandinav mitolojisinin efsane mit'lerini, metaforlarını, figürlerini ve motiflerini, destansı ve masalsı bir dille öyle güzel anlatmışsın ki; sanki bu karakterler kanlı canlı karşıma dikilmişler ve bir film karesinin içinden bana sesleniyorlarmış gibi heyecanlandım.

O kadar gerçekti ki...Bunda anlatım dilinin zengin içeriği ve titizlikle seçtiğin betimlemelerin de katkısı oldu tabi...

Hiçbir sekme yok, hiçbir takılma yok, yahu hiç mi bir hata yanlış olmaz? Yok! Valla yok!:))
...
Jeg ville meget gerne se nordlyset på polarens nætter sammen med dig og Tüya.

Lad os gøre det, det ville være så smukt.

Tak for at give mig disse følelser...
Mange kærlige hilsner...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL