12
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
407
Okunma


Dayağın cennetten çıktığına dair bir kanıt; hem de güzeller güzeli Tanrıça Afrodit’in elinden!
Bu cümle, bir tebessümle söylenmiş nükte olmanın ötesinde, insan psikolojisinin ve annelik refleksinin ne kadar köklü olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.
Antik bir Yunan vazosuna baktığınızda Afrodit’in küçük bir çocuğa elini kaldırdığını görürsünüz. Kim bilir, belki de o anda bir “anne refleksi” devreye girmiştir. Binlerce yıl sonra bile bu sahne bize tanıdık gelir; çünkü “anne terliği” yalnızca bir nesne değil, bir kültürel semboldür.
Anne terliği, evrensel olduğu kadar tarihseldir de. Sümerlerden bu yana anneler, sevgiyle karışık disiplinin dengesini bulmaya çalışmışlardır. Modern psikoloji ise bu davranışı “tatlı sert ebeveynlik” olarak tanımlar. İçinde sevgi, kaygı ve koruma dürtüsü aynı anda vardır.
Bir bakıma, Afrodit’in o hareketi, insanın değişmeyen doğasını gösterir: korumak, öğretmek, sınır çizmek. Kültürler, diller, inançlar değişir; ama anneliğin mizahı ve refleksi değişmez. Bu yüzden arkeolojik bir eserin üzerindeki o sahne, sadece bir mitolojik anlatı değil; insanın zamana direnen ortak bir duygusunun “ anneliğin şefkatle karışık ciddiyetinin” küçük bir yansımasıdır. Freud’un “süperego” kavramı bile bir anlamda anne terliğinin soyut hâlidir; yanlışla doğru arasındaki o ince çizgiyi, korkuyla şefkati aynı anda öğretir. Nihayetinde hepimiz, o terliğin menzilinden uzaklaşmış olsak bile, içimizdeki Süperego’nun sessiz uyarısını ve o yasağın ardındaki koşulsuz sevgiyi daima kalbimizde taşırız.
5.0
100% (12)