Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
levent taner
levent taner

-SPOR SİYASETİ ZEHİRLİYOR MU?-

Yorum

-SPOR SİYASETİ ZEHİRLİYOR MU?-

( 1 kişi )

1

Yorum

8

Beğeni

5,0

Puan

161

Okunma

-SPOR SİYASETİ ZEHİRLİYOR MU?-

-SPOR SİYASETİ ZEHİRLİYOR MU?-

Kuşkusuz tersi gelir akla. Ancak bumerang etkisini de göz ardı etmemeli. “Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar” suali meşhurlardandır da ikisi birbirine dönüşür, birbirini besler de. Öteden beri siyasetin, politizasyonun her türlü toplumsal, kültürel alanı deforme ettiği, bozduğu düşünülebilir. Din siyaseti denir mesela, siyasetin dini sömürdüğü eleştirisi karşılar bizleri. Gerçekliği yok mudur? Nedenleri de yok mudur? Nesillere yayılan bir etki tepki mekanizması işlemektedir açıkçası. Belirli dönemlerde ihmal ettiğimiz, devlet politikalarımıza bağlı olarak ötelediğimiz dini müesseseler üzerinden gün de gelir siyaset yapılır, o zamanda gelsin din siyaseti üzerine tenkitler, seküler damarın açtığı yaralar cerahat yapar, anda gelir sebebi bırakır netice üzerinden üç mum yakar seyrine bakarız. Günübirlik bakarsak konulara kimin eli kimin cebinde, öncesinde kimin eli kimin cebindeydi anlayamayız.

Amerikan filmlerinde yıllarca Kızılderilinin beyaz adamın kafa derisini yüzen bir canavar olduğunu izlemedik mi, western propogandayı benimsedik, aksini söyleyenlere de kıl olduk değil mi? Devrin anti komünizme dayalı Amerikanizm tandanslı jargonuda buna müsaittir hani. Halbuki konusu on altıncı asırda geçen filmlerde beyaz Avrupalı, İspanyol, Portekizli zalim, Kızılderili mazlum değil miydi? On dokuzuncu asırda mevzuu geçen filmlerde ise Kızılderili beyazlara saldırır, vur kaç tekniklerle katlederdi ahaliyi. Sonra bir askeri birlik gelir çanına ot tıkardı o alçak yerlilerin!

Ülkemizde de siyaset her sahanın dokusunu bozar öteden beri. At gözlüğü takar konular üzerinden bol bol ideoloji yaparız. Sorunlar iyice sarmallanır, kördüğüm olur, gemi azıya alır ilişkiler, günde gelir mekanizma tersine işlemeye başlar. Gerilim filmlerinde örneği görülen başlangıçta olağan boyutlardaki canlı yeraltı kimyasallarından beslenerek büyür, devasa boyutlu bir ejderhaya dönüşür ve başlar şehri tehdit etmeye. Üstteki din siyaseti siyaset dini halini alır, siyasi müesseselere, kişiliklere Allah gibi tapmaya başlarız. Normalleşir, herkes karşısındakini, kendinden olmayanı tenkit eder, kendi aynadaki aksimizi başkalarına mal ederiz.

Bunun gibi rahmetli siyaset bilimci ve spor araştırmacımız Kurthan Fişek’in bin dokuz yüz seksen dört Los Angeles Olimpiyatları arefesinde kaleme aldığı siyasetin neden ve nasıl spor yaptığını incelediği bir yazı dizisi geliyor aklıma. Eski Yunan ve Roma’dan o tarih itibariyle günümüze kadar siyaset spor ilişkileri, siyasetin toplumu biçimlendirmesi, bir eğlence kültürü oluşturmak suretiyle toplum kesimlerinin ruhunu doyurması, zihnini meşgul etmesi, iktisadi, siyasi konulardan, dünya üzerinde olan bitenlerden uzak kılması gibi hususlar üzerinde çeşitlemeler yapmaktadır hoca. Yazıları şüphesiz ilgiyle okurken bir yandanda hocanın sosyalist gelenekten gelen bir yazar, araştırmacı olarak soğuk savaş dönemi koşullarında Marksizmi daha tehlikesizce tatbik edeceği, edebileceği bir alan bulduğunu düşünürdüm sporda. Hiç şüphesiz bir sakatlık neticesinde aktif sporla yoğrulan çocukluk ve gençlik yıllarının nihayete erdiği, ihtimal içinde bir ukde kaldığı da düşünülürse goygoyculuk yaptığımı sanırım kabul etmem gerekecek.

Ne diyor spor siyaset ilişkisi üzerine Fişek? “Spor siyasetin iç güveysidir. Spora siyaset karıştırılmaz. Siyaset, aklına estiğinde, canı çektiğinde, işine geldiğinde spor yapar, yaptırır” Kumanda sporda değil siyasettedir hani. Etken olan siyaset, edilgen olan spordur. Sağlıklı yaşam adına amatör spordan öte köy görünmüyor demek. Görünen o ki Profesyonel spordan söz ediyorsak spora siyaset karıştırılmasın, sporcular siyasetten uzak dursun, onlar antrenmanlarına, müsabakalarına baksın demek kolay ama tatbikatı oldukça müşküllüdür.

Vaktiyle kimi profesyonel futbolcularımızın siyasetle, sendikacılıkla uğraşmaları kiminin hoşuna giderdi toplumda, kimi çevrelerinde tepkisini çekerdi. Mesela yetmişlerde Galatasaray’ın sol açığı Metin Kurt sendikacıdır. Ne ki futbolcu arkadaşlarına sendikal haklarından söz etmesi, onları organize etme çabaları yıldız oyuncu olsa da yöneticilerin sinirine dokunmaktadır. Nihayet yönetim spor galip gelir ve dönemin önde gelen yıldızlarından biri kulüpten gönderilir. Rahmetli futbolcumuzun gözde döneminde Galatasaray’ı çalıştıran ve üç yıl üst üste takımı şampiyonluğa taşıyan İngiliz Brian Birch bin dokuz yüz seksende tekrar takımın başına getirilmektedir. İstanbul’a geldiğinde muzipliği uyanmış olmalı, bir gazete satın alır havaalanında, biraz göz attıktan sonra yanındakilere yahu! Metin Kurt hala başbakan olmadı mı? Diye soruyu yapıştırmasın mı? Bazı düşünürüm de Birch’nin o gelişinde randıman vermeyeceği o gün belli olmuş özünde. Öyle ya, haaydaaa! Metin Kurt ne alaka be kardeşim denmez mi? Buradaki esprinin ardındaki psikoloji ecnebi kafa yapısındaki biz tipli ülkeleri bir üçüncü dünya ülkesi algılama garabetidir ki yakın tarihimiz planında karşılıksız değildir ne yazık ki. Geri kalmışlık, geri bırakılmışlık, az gelişmişlik, gelişmekte olmak kavramsallığını anımsayalım. En tekinsiz ve kaypak olanı gelişmekte olmaktı sanırım. Devirli ondalık sayıları andırırdı. 6,99999 hiçbir dem yedi olmayacaktır. Yahut yaklaştıkça uzaklaşan, kovaladıkça kaçan bir ufuk çizgisi misali.

Yine doksanların Fenerbahçe’li Kemalettin’i akla gelmez mi? Stoper, defansif orta alan mevkilerde oynayan, rakibin ayağına kafasını sokacak kadar gözü kara, uzaktan sert şutları, kornerlerde kafa golleri de cabası dinamo karakter, tam bir görev adamıdır da istikrar abidesi de değildir laf aramızda. Mücadele gücü, enerjisi, önemli müsabakalarda kritik dokunuşları unutulmaz yine de. O da İşçi partili bir sendikacıdır. Ancak devir Metin Kurt’un zamanına göre kısmen değişmiş, doğu batı bloklaşması nam-ı diğer soğuk savaş evresi nihayet bulmuş, ortalık nispeten yumuşamış bulunmaktadır. Şöyle ki Kemalettin babaya da takımda ikilik çıkarttığı yönünde eleştiriler yapılsa da Ali Şen başkan ben futboluna bakarım bana ne siyasi yapısından diyecektir. Eh Balkanların gözü açık çocuğudur Şen başkan ne diyelim şimdi. Takımda onun kadar yüreğini katan oyuncu mu vardı? Heyheyli, eserekli tarafı yorardı zaman zaman o ayrı. Şimdi kendi yok Allah’ı var, organize edilmesi müşküllüdür. O tip meziyetli fakat delişmen topçulara kaptanlık ya da ikinci kaptanlığın gideceğini düşünürüm oldum olası. Niye, takımı tümden komünist yapsın diye mi? Hayır canııımmm! Dedik ya soğuk savaş bitmişti artık. Problematiğini rendelemek adına hani. Lider bir karakter alttan alttan göz kırpar bizlere, o mana.

Başka ne diyor Kurthan hoca? “Şunu bilmek, bellemek, vurgulamak zorundayız: Spor toplumun aynasıdır, o toplumdaki çelişkileri de ister istemez yansıtır. Birinin suçlanması gerekiyorsa, bu, sporun kendisi değil, onu insancıl olmaktan çıkaran, kötü ya da yanlış yapılmasını zorlayan toplum koşulları olmalıdır. Özde insancıl ve yaratıcı olan spor, ancak insancıl ve yaratıcı bir toplum düzeninde özgürce, özüne uygun biçimde gelişebilir. Daha önce değil…”

Hani derim ki ne kadar sağlıklı toplum o kadar sağlıklı birey. Tersi de geçerli olmaz mı? Elbette. Şu kadar ki “iğneyle kuyu kazmak” misalidir bu. Günümüzde türlü etmenlerin dışavurumuyla toplumsal ilişkiler gerginlik arz etmekte. Sporcularımızın da kimi zaman taşkın bir bedensel ruhsal enerjinin tezahürüyle muhtelif politik figürler etrafında atılgan bir profil çizdikleri görülmektedir. Kuşkusuz “Kontrolsüz güçte güç değildir.”

Bir grup sporcu kızımızın son dönemde Atatürk’ün kızları söylemiyle sahne almaları mesela. Başarının getirdiği elini güçlü hissetmekse yanılgılı ve yanıltıcı da olabilir. Milli takım sporcusu burada masumane bir sözcük mü kullanmakta yoksa hükumete karşı Kemalizm mi yapmakta? Unutmamak gerekir ki hangi branşta olursa olsun milli takım seksen beş milyonun takımıdır. Burada Atatürk ile kurulan bağın sosyolojik bağ olduğu açık, net. Modern Türkiye’nin kurucusu imgesi hani. Yoksa kimi sosyal medya kullanıcılarının öne sürdüğü biçimde niye, analarının kocası Atatürk müydü şeklinde biyolojik bir bağ üzerinden tabii ki tanımlanmamakta. Hoş bu tarz algılayanlara da hak vermiyor değilim, aramızda kalsın da!

Kadın sporcularımız bağlamında okuduğumda Milli takım sporcusunun Türk milleti kavramı üzerinden gitmesinde fayda görürüm. Türk kadınının gücünü dünyaya duyurduğumuz için gururluyuz cümlesi yeterlidir zannımca da. Bir kızımız da filenin sultanları söyleyişide güzel ama ben şahsen Atatürk’ün kızları denilmesini daha çok seviyorum demekte. Milli takım Atatürkçü düşünce derneği değil ki. Lunapark işletmesi mi yoksa? Sonra bakıyoruz polis gününde bir Fenerbahçe Galatasaray müsabakası öncesi açılan pankartı tutmayan da bu sporcu kızımız. Bu da mı Atatürkçülük? Meşhur Atatürk’ün Bursa Nutkundan etkilenmiş olabilir mi? Öyle de olsa Emniyet teşkilatının yüz seksen yıllık tarihi hükumetleri, bakanlıkları da aşacaktır. Devrimci bir adrenalinle söylediği sözlerin otuzlu yıllarda tatbik edilmesini büyük Atatürk’ün kendisi nasıl karşılardı acaba?

Öte yandan “at izinin it izine karıştığı” bir devirden geçmekteyiz. Kanaatim odur ki bunda iktidarında muhalefetinde rolü bulunmakta. İktidar uluslararası ilişkilere dönük hesaplar içinde olmak lüksüne elbette sahiptir. Ancak devlet toplum ilişkilerinin nesillere hatta asırlara karşılık gelen yanları da bulunmaktadır. Ülkemizdeki her insanın konuları aynı biçimde algılaması da düşünülemez. Bırakın dönemler arasındaki farklılaşmaları neredeyse seneden seneye değişen parametrelerin milyonlar tarafından aynı gözle okunması da takdir edersiniz ki oldukça meşakkatlidir. Sonra hangi siyasal toplumsal kesimin yargısı doğru olan? Benimki benimki! Yaa geçin bunları anam babam! Kuşaklara dayalı yüzüyle kimimiz olmuşuz Yunancı, kimimiz Rusçu, kimi İran’cı, kimi Arap’çı, kimi de çorapçı hesabı bini bir paraya gidiyor ayrışmaların.

Gelişen teknolojiye bağlı olarak her alanda suni olan doğalın önüne geçmekte. Sera etkisi hayatın her alanını kaplamakta. İnsan ilişkileri yüzyüze iletişimden uzaklaşmakta, sosyal medya sitelerinde yaşanmakta. Geleneksel saygı ve tevazunun yerini tüketim toplumu değerleri almakta. Nitelik nicelik üzerinden ölçülmekte. Sorunları olgular ve kavramlar üzerinden ölçmüyoruz. Sistemsel zaafları kişilere, gruplara mal ediyoruz. Sosyal medya havuzlarında paylaşım ve yorum yapanların birbirine saygısı sınırlı. Birbirini birebir tanımayan, daha önce yüzyüze karşılaşmamış insanlar birbirleri üzerinden birdirbir atlamaya kalkıyor. Sonrada gönüldeş olmayı bekliyoruz. Milli birlik ve beraberlikten söz ediyoruz. Kim ilk hamleyi yapacak, ilk adımı atacak, buluşma noktası neresi? Bende bende buluşulsun beklentisi hakim.

Tüm bunların kaçınılmaz neticesi kapitalist sistemin tasarladığı yeni hamleler görünmekte. Mekanik bir toplumsallığın inşa edilmesi dünya genelinde hedefleniyor olabilir mi? Yine bu komplo safsatası mı yoksa? Suni hastalıklar, uydu sinyalleriyle meydana getirilen doğal felaketler ülkemizdende yeryuvarlağından da eksik olmayabilir oysa. İster adını dünya sağlık örgütü, Siyonizm koyun, ister yüce yaradanın bahşettiği bir bereketsizlik alın önümüzdeki yıllara dönük tablo iç karartıcı görünüyor bana. Aklımızı başımıza devşirirsek elbet o ayrı.


L.T.










Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

-spor siyaseti zehirliyor mu?- Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz -spor siyaseti zehirliyor mu?- yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
-SPOR SİYASETİ ZEHİRLİYOR MU?- yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
neneh.
neneh., @neneh-
23.9.2025 12:08:40
5 puan verdi
Aslında tam tersi Üstad.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL