1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
154
Okunma

Modern çağda iki akım arasındaki çatışma, zıddiyet insanlığı içten içe kemirmekte. Dincilik ve ahlakçılık. Dinci ahlaksızlar, ahlakçı dinsizler, dinci dinsizler ve ahlakçı ahlaksızlardan neler çekiyoruz hayatın her alanında. Kuşkusuz her iki ana yapınında kelime kökü uygarlık tarihinin ana damarıdır. Dinlerle kültür ve medeniyetlerin gelişimi arasında direkt bağ kurulabilir. Sanat tarihini de ister pagan ister monoteist din tasavvuru olsun beslemektedir. Aynı şekilde ahlak sistemleri ve düsturları da insanların toplum halinde yaşamalarında, millet olmalarında rol oynamaktadır. Bireysel anlamda da iyi insan olmanın temel bir dayanağıdır ahlak.
Özünde dinsiz bir insanın ahlaksız da olması için motamot bir neden yok. Oysa ahlaksız sayılması mümkün. Din ile dincilik arasındaki fark burada işlemektedir. Kapitalist sistemde sağ siyasi ideolojik yapıların sol politik doktriner yaklaşımlara mensup insanları dinsizlikle ve motamot bağlı biçimde ahlaksızlıkla suçlamalarında da hakkaniyetten uzaklaşma eğilimi dominant bir karaktere sahiptir. Açıktır ki sistem bu noktada dinciliği katalizör olarak kullanmaktadır.
Şöyle ki dinsiz bir insanın iyi insan olması mümkünken ahlaksız insanın aynı niteliğe sahip olması imkansızdır dediğimizde gerçekliği kadar modernizmin tuzağına düşebiliriz de. Modernist anlayış din doğru ne olursa olsun emredileni yapmaktır, ahlak emir ne olursa olsun doğruyu yapmaktır söylemiyle insan zihnini manipüle edebilmektedir. Şunu sorabiliriz derhal: Din o ne olursa olsun doğru olanı emretmez mi? Kıllığına doğruyu sallamayan bir mekanizma mı var bu dinde? Öte yandan ahlakın otomatik olarak atladığı varsayılan emir ne? Tanrıtanımaz ya da materyalist öğretilerin dine karşı bir ön yargıyla ahlak emirle komutla hareket etmeze oynadığı açık değil mi burada? Her ne kadar ahlak alanında özgürlük sorumluluk münasebeti kesinlik arz etse dahi kadim geleneklerin toplumsal kültürel varlık olarak bireysel insan varlığını bağlamayacağı öne sürülebilir mi? Burada bireysel insanın toplumsallığın gücüne emirle hareket etmiyorum çek arabanı demesi mümkün mü?
Elbette dinsel sosyo kültürel yapılar aleyhine sorgulanacak hususlar her daim vardır. Hz. Peygamber “İslam güzel ahlaktır” buyurmakla birlikte, İslam dünyasının özellikle son birkaç asırdaki yapılanmasının dinden ziyade deizme insanları sevk ettiği söylenemez mi? Batı dünyasının meşhurlarından bir devrin pop yıldızlarından Cat Stevens’in Müslümanlarla karşılaşmadan Kur’an-ı Kerim’i okumuş olmanın şansı olduğunu vurgulaması anlamlıdır şüphesiz. Genel çizgide de dinler tarihinin tatbikat noktasında ahlak felsefesi üzerinden sorgulanması mantık arz edecektir. Tamda bu noktada İslami yaklaşımların tarih boyunca sömürü ve adaletsizliğe dayalı halleri tarihselliğe ve toplumsallığa bağlayan izahatları da bilinir.
Kuşkusuz bu haller dinin yabana atılmasını, önemsiz algılanmasını, ya da olsa iyi olur ama olmazsada kötü olmaza, yine dünya dönere dayanak teşkil etmesini asla haklı kılmaz. Bilakis felsefi, ontolojik dayanakları vardır dinin de. Her şeyden önce dinler hayatın bir manası olduğu, insan varlığının derin bir anlam temeline sahip olduğu, Yaradan tasavvurundan yoksun bir dünyanın eninde sonunda yaradan bereden gayrı ardında bir şey bırakmayacağı esasına dayanır. “İnsanlara bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönülleriyle Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Ardından Allah kendi tarafından onlara bir rahmet tattırınca, bu defa içlerinden bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya başlarlar.” Şeklinde bizleri karşılayan ayet-i kerime ne kadar manidardır değil mi?
Buna karşın dinlerin bazılarının yaradanla kurduğu bağ dünyevi bir ahlak sistemi dışında hiçbir şey vaaz etmez. Bu dünyada başlar konu yine bu dünyada biter hani. Bazıları ise bunu tatminkar bulmaz. Murphy kanunu misali bazı söylemler dini, insanla Tanrı arasında gereksiz bir bürokrasi olarak tanımlasa da milyarlarca yıllık bir zaman ve doğa tarihinde insanın altmış yetmiş yıllık ömrü öncesi ve sonrası sonsuz boşluktan ibaretse neye yarar ki? Materyalist ve tanrı tanımaz sistemler sonsuzluğu maddeye ve evrene tanırlar. Sonsuz bir yaradan, hele ki mükafatlandıran ve cezalandıran bir yaradan akıl dışıdır derler. Oysa bir şeyin akıl dışı olması aklın dışında kalması, aklın almaması anlamına gelir. Matematikte kümeler bahsinden de bildiğimiz gibi iç içe dairelerde dıştaki halka içtekini kapsar da içteki dıştakini kapsamaz.
Öte yandan takdir edersiniz ki akıl dışı olan sonsuzluktur. Yani sonsuzluğu neye tanıdığımıza bağlı değildir. Gerçekte akıl madde ya da Tanrı’ya bizatihi bağlı olmaksızın ezeli ve ebedi olmayı almaz. Hani derim ki neye sonsuzluk tanırsak tanıyalım sonlu akıl bunu almayacak, kavrayamayacaktır. Öyle ise yüce bir sonsuz varlığı aklım almıyor şeklindeki yaklaşım biçimi çocuksu bir mızmızlanmanın ötesinde bir mana ifade eder mi ki? Buna karşın her türlü inanç ve inançsızlık halinin kişinin inanıp inanmamasına bağlı olduğu dolayısıyla saygıyı hak ettiği hususu ise kuşkusuzdur. Yüce Kur’an-ı Kerim bu konuda “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğru eğriden ayrılıp iyice belli olmuştur. Artık kim şeytânî güçleri inkâr edip Allah’a inanırsa, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa sarılmış olur. Allah, işitendir, bilendir.” Buyurmaktadır.
Şu kadar ki başta dincilik ve ahlakçılık tabir ettiğimiz haller bu durumların samimi ve kalbi hislerle benimsenmesi anlamına gelmemektedir. Söz gelimi dincilik dinlerinde münafıklık, müşriklik, fasıklık gibi kavramlarla tasdik ettiği gibi dinle samimi, içten bir bağ kurmak anlamına hiç gelmez. “Gördün mü o dine yalan diyeni? İşte yetimi itip kakan odur! Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. Fakat veyl o namaz kılanlara ki, Namazlarında yanılmaktadırlar. Onlar ki, gösteriş yaparlar. Ve yardımlığı sakınır (zekatı vermezler). “ buyurmaktadır yüce kitabımız.
Yine adaletle kurulan bağda yatar dindarlık ve dincilik farkı. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Ayet-i kerimesi nasıl da ışıldamakta ve yürekleri ısıtmaktadır.
Aksi haller ise dinin siyasallaşmasına kapı aralayacaktır. Hiç kuşkusuz bazı totaliter sistemlerde olabildiği gibi dinsiz ya da din dışı tatbikatların ezer keser bir hal alması da dinin ilerleyen evrelerde politize olmasına imkan tanımaktadır. Sosyolojik söyleyişle etki tepki mekanizması işlemektedir alttan alttan. Kesin olan husus dincilerin doğallıkla inkar etmesine karşın dincilik dediğimiz hal vardır. Mesela dinciler kendilerinin olmadığı ve ihmal edilebileceği üzerinde dururken ırkçılığı sorgular ve eleştirirler. Halbuki ırkçılarda genellikle ırkçılık diye bir problemin olmadığını ya da mübalağa edildiğini öne sürerler. Demek insanoğlu kendisine ait olmayanı problemli bulurken, kendi bünyevi halinde bir mahsur görmemekte, normal anormal kavramları misali anormalden sürekli kaytarmaktadır. Yine örneğin futbol fanatiklerinin siyasal fanatizme siyasi fanatiklerinde futbol fanatizmine bir mana verememesi mümkündür. Yahut ikisininde dinsel fanatizmden mustarip olması, dinsel fanatizminde futbol ve siyaset fanatizminden rahatsız olması imkansız olmasa gerek.
Ahlakçılıkta ahlaklı olmak değil ahlaklı görünmektir aynı şekilde. Bir tür laklak halidir. Bir yerde ahlak nutukları alıp yürüyorsa orada ahlaksızlığın kamufle olması elbette şaşılası olmayacaktır. Ahlakçılık ahlaki noksanlıklardan, zaaflardan beslenmekte, bu tıkanıklığı malzeme kılmaktadır. Ahlakçılar dinsiz olunabileceğini buna karşın ahlaksız olunamayacağını öne sürerken, dinciler ise kendilerini ele vermemek adına ahlaksız olunabileceğini öne sürmeseler dahi halet-i ruhiyeleri, vücut dilleri tam olarak buna işaret etmektedir.
Nihayet din ve ahlakın birlikteliğinin karışım halini aldığı, topak yaptığı hal ise geleneksel toplumun çözülüp dağıldığı evreye bağlıdır. Peki modern çağda aynı din ve ahlak feylesofça bir fantaziyle sen yoluna ben yoluma şeklinde çerçevelenmekle çağdaş insan aradığı mutluluğa kavuşabildi mi? Görünen o ki bu iki yaşam dinamiğinin tıpkı kimyadaki bileşik misali bir sentez teşkil ettiği kadim anlayıştan uzaklaşmakla modern çağ insanlığa en büyük ihaneti etmektedir.
L.T.
5.0
100% (1)