2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
176
Okunma
Bütün spor dallarında bir tüm zamanlar tabiri karşılar sporseverleri. Branşın erken dönemlerini, geçirdiği tarihi süreçleri hepten kapsamına almaz bu. Söz gelimi futbolda tüm zamanların en büyük yıldızları dendiğinde kalkıp on dokuzuncu asrı bırakın yirminci yüzyılın ilk yarısına da inilmez. Futbolda amatör dönem tabir edilen evreler açıktır ki istatistiklere dahil olmaz. Mücadelenin, takım oyununun öne çıktığı modern futbol daha ziyade yetmişlerde temellenir. Adına total futbol denilen yükselişi görmemiz gerekir. Müstesna oyuncular elbet var. Ellilerin Real Madrid efsanesi Di Stefano başta gelir bu münferit halde. Defansif, ofansif yönleriyle sahanın her yerinde görev alan bir çok sesliliğe sahip Arjantinli yıldız dönemini de aşan duyuş ve duruşuyla modern futbolun habercisidir gerçekte.
Şimdi efendim tenis gibi bireysel karakterde, futbolun aksine aristokratik dünyasıyla izleyiciyi karşılamakla kalmayan izleyicisini olanca kıskançlığıyla oluşturan bir kategoride de gelmiş geçmiş dediğimizde anlaşılanda geçmiş asırlar hatta yirminci yüzyılın ilk yarısı demek asla değil. Halbuki tenisin en büyük turnuvası adeta dalın dünya kupası hüviyetinde Wimbledon’un yüz elli yıllık bir tarihi var. Ne ki dedik ya amatör dönem vurgusuyla istatistiklere dahil olmaz. O çağın kortları, oyun stilleri de bugünün fizik güç, teknik, hız ritüellerinin yanında çok çocuksu kalacaktır açıkçası. Bir tenis tarihçisi haricinde kimse alakadar olmayacaktır doğallıkla. Tenis tarihçisi dahi bir girizgah, bir genel kültür kırıntısı misali alacaktır o uzun tarihselliği kuvvetle muhtemel. Bir bilgisayar kursunda da bilgisayarın tarihsel gelişimine değinilmez mi birkaç cümleyle? Artık kurs öğretmeninin modern yazılım tekniklerini, programlarını bırakıp erken dönem formatlamalara, kompüter modellerine tafsilatıyla gireceğini düşünebilir miyiz?
Elbette amatör dönemden birkaç isim birkaç kare saygın bir duruş göstermenin ötesinde vitrinde yer alabilir. Örneğin tek erkeklerde Avustralyalı Rod Laver kadınlarda ise vatandaşı Margaret Court akla gelebilir. Rod Laver iki defa aynı yıl içerisinde dört Grand Slam turnuvayı kazanan tek isim olarak anılacaktır. Margaret Court ise teklerde yirmi dört Grand Slam kazanacaktır. Servis gücü ve müthiş dayanıklılığıyla da tanınacaktır. Oysa iki sporcunun da kariyerini amatör ve profesyonel dönem arasında geçiş sürecine denk gelmesi bölmektedir. Bu hal hiç şüpheniz olmasın tümden profesyonel dönemde kariyerleri şekillenen oyuncuların istatistiksel zeminde öne çıkmaları bağlamında avantaj teşkil etmektedir. Birde açık dönem kavramı vardır ki amatör ve profesyonel oyunculara Grand Slam turnuvaların açık olması, katılım serbestisinin herkese tanınması bağlamındadır. Bin dokuz yüz altmış sekiz yılı bir milat denebilir burada.
Yine vaktiyle bir film olarak da yaşamı televizyonlarımızda gösterilen Maureen Connolly’den söz etmemek mümkün mü? Sözüme mim koyun lütfen on yedi yirmi yaş arası dokuz Grand Slam tekler birincilik kazanan, Doris Hart ve Shırley Fry gibi devrin kıdemli yıldızlarına kortları dar eden bir isimden söz ediyoruz. Uzun bir tenis yaşamında dahi bu başarılar meşhur deyişle yedi sülalesine yeter tabir edilen zenginlikler misali bir sporcuyu efsane kılmaya yeterdi. Aynı sene içerisinde dört büyük turnuvayı kazanmak azımsanabilir mi? Vikipedi notu şöyledir: “Geri çizgiden güçlü ve isabetli Forehand-Backhand vuruşları nedeniyle ömrü boyunca taşıyacağı lakabına kavuşacaktır: Little Mo! Lakabın geldiği yer de zamanın en büyük Amerikan savaş gemisi ‘Big Mo’ lakaplı US Missouri olacak.”
Ne ki bin dokuz yüz elli dörtte diğer bir tutkusu binicilik olan sporcu atına bindiği sırada düşerek bir sakatlık geçirecektir. Colonel Merryboy ile hareket halindeyken yaklaşan bir beton mikserinin hayvanı korkutması, devamında meydana gelen bir çarpışma ise enteresandır kanaatimce. Mahvolur olağanüstü genç kızın yaşamı. Peki nedir hadise? Üstte arz ettiğim diğer Amerikalı yıldızların nazarı mı değer yoksa? Şu kadar ki fala inanma falsız da kalma sözü misali bir gözünüzü kısarak ve uzaklara dalarak da alabilirsiniz bu nazar kısmını. Nazar elbette vardır da doğal ritimde mi yoksa yardımcıları da olur mu bu nazar boncuğu yoksunluğunun? Bırakın nazar etme ne olur çalış senin de olur palavralarını kardeşim! Doris Hart gibi devrin öne çıkan bir ismini dört Grand Slam finalde 2-0 yen, atıştırmalık yap adeta, rakibin nasıl bakıyor konuya acaba, feda olsun sana canıımmm ya, sen ben mi var Allah’ını seversen, dükkan senin mi diyor?
Hiç şüphesiz sporcu bunu kişiselliğiyle organize edecek değil ya, başkaları hükme bağlamaz mı konuyu peki? Komploculuk böyle hallerde en kolayıdır şüphesiz. Delilsiz, belgesiz tamam öğün arası çikolata, çerez. Ancak deli sorular, sorular üşüşür, sadece attan düşse anlarım, bindiği sırada ata kamyon çarpması ne menem şey? İş biraz yersene kaymaz mı? Sporcu da bu hüzünle karışık soru işaretlerini hep duyumsamış olmalı ki otuz beş yaşında kanserden veda edecektir yaşama. Evet Connolly beton mikseri firmasına tazminat davası açar, kazanır da ama neye yarar ki tam olarak?
Vikipedi notu yine şöyle işlemektedir: “1957’de Forehand Drive adlı bir otobiyografi yayınladı. Connolly, tenis kariyerinin olumsuz yanlarını fark ederek şöyle yazdı: "Tenis kortunda büyüklüğün benim kaderim olduğuna her zaman inandım, karanlık bir kader, bazen kort benim gizli ormanım oldu ve ben yalnız, korku dolu bir avcı oldum. Nefret, korku ve Altın Raketle silahlanmış garip bir küçük kızdım." Demem şu ki yıllar içerisinde koçlarının da yardımıyla dengeler göründüğü çocukluk yıllarından gelen kaygılı iç dünyasıyla ilerleyen yıllar yüzleştirecektir onu.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
5.0
100% (2)