7
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
985
Okunma


Malum, karanlık ve acı dolu günlerden geçiyoruz; insanlık, tekrar kanla çizilmiş bir takvimin yapraklarında savruluyor. Filistin ve İran sokaklarında bombaların uğultusu çığlıkları bastırırken haber bültenleri feryatları değil de rakamların soğuk sıfatını konuşuyor. Yine de tüm bu yıkımların ortasında, güzelliğin ve iyiliğin o ince, o derin hissi içimizde filizlenmeden duramıyor. Çiçeği burnunda bir şairin zihnimde uyandırdığı kıpırtı, adının kalbime bıraktığı o sıcaklık mesela... Tam da böyle zamanlarda, edebiyat dergilerinde yazmak bir keyiften öte sessiz, ancak sözlü ve ısrarlı bir direniş biçimine dönüşüyor. Ve bunca karanlığın içinde hâlâ bir güzellikten söz edilebiliyorsak, bu; insanın acıyı ve sevinci aynı yürekten süzüp hepsini "umutla" taşıyabilme gücündendir kanımca.
Parnia’nın evi, 12 Haziran 2025’te İran’daki Shahid Beheshti Üniversitesi’nde görev yapan bir nükleer bilim insanını hedef aldığı bildirilen İsrail operasyonu sırasında bombalandı. Asıl hedef bilim insanlarıydı, lakin saldırı yalnızca onları değil, genç şairin de aralarında bulunduğu masum sivillerin hayatlarını paramparça etti. Ömrünün baharında ailesiyle birlikte uykudayken yaşamını yitiren şair için kim bilir kaç şiir ithaf edildi ardından... Ben de anısına, onun adını taşıyan altı haikudan oluşmuş bir akrostiş yazdım. Her harfte ismini yeniden zikrederken içimden hep aynı düşünce geçti: Keşke şiir, metaforun ötesinde bir kalkan olabilseydi.
Parnia... Evet, bu isim artık göğsümde tomurcuklanan bir yaradır... Henüz 24’ündeydi, yaşadığı coğrafyanın susturulmuş seslerine karşı kalemini bir bayrak gibi dalgalandıran direngen bir ruhtu o. Üstelik ülkesinde baskının ağır ve soğuk duvarları arasında bir şiir dergisi çıkarmaya cesaret edecek kadar da inanç doluydu. Ne yazık ki kelimelerle ördüğü hayat, bombalarla susturuldu. Peki, gerçekten susturuldu mu? Günlerdir, dudaklarımda eğreti bir tebessümle bu soruyu kendime deli gibi fısıldayıp duruyorum.
Yayınladığı Vazn-e Donya Poetry Journal’da yer alan bir röportajında, hayatını şiire adadığını söylemişti Abbasi. "Hayatımda olan her şeye, hakkında yazabileceğim ve o anda hissettiklerimi şiir yoluyla ifade edebileceğim bir şekilde bakıyorum," demişti. Bu cümlesi, ilk okuduğum andan itibaren hafızamda. Şimdi ise her hatırladığımda daha da derin bir hüzün bırakıyor üzerimde.
Bugün İsrail’in uluslararası hukuku ve insan vicdanını hiçe sayan saldırıları yalnızca binaları değil, hayatları, hafızaları ve hayalleri de hedef alıyor. Tüm bu yıkıma karşın ekranlarda dönen propagandalar insan yaşamını hâlâ “meşru hedef” olarak sunmaya devam ediyor. Oysa savaşın lügatinden türeyen hiçbir cümle, bir annenin kucağında can veren çocuğun sessizliğini dile getiremez. Ama şiir anlatabilir. Çünkü şiir, bazen hakikâtin ta kendisidir.
Bu yüzden Parnia’nın kalemi yalnızca ülkesine yönelik saldırıların değil, tüm mazlum coğrafyaların yankılarını taşıyor. O, sessiz harflerle haykırmayı bilenlerin, susturulmuş dillerin, bastırılmış düşlerin sesiydi... Sözcükleriyle hem yaşamı savundu hem de ölümüyle direnişin sembolüne dönüştü yazanlar için. Tıpkı Filistinli şair Refaat Alareer gibi... Hava saldırısıyla vurulmadan kısa bir süre önce kaleme aldığı, "If I must die, let it be a tale", (Eğer ölmem gerekirse, bu bir masal olsun) mısrası hâlâ aklımda...
Parnia’nın adı bir mezar taşının ötesinde her ağıtta, her kalemin ucunda, yarım kalmış her şiirde sonsuzluğa akacak... Şiiri bir direniş biçimi olarak görenler için o, susmayan vicdanların sesi, insanlığın "bir daha asla" diyemediği utanç anlarında dahi göz kamaştıran, haklının susturulamadığı her yerde -sönmüş- değil, yeni ve yeniden parlayan cesurane bir -yıldız- olarak doğacak.
/ yüRekTen
The Extinguished Star
...
you and I will come to an end
somewhere
the most beautiful poem in the world
falls quiet
Sönmüş Yıldız
...
sen ve ben sona ereceğiz
bir yerlerde
dünyanın en güzel şiiri
sessiz düşer
*
Return to You
When you crash against my shore
the rhythmic pearl of your body
scatters across the sand.
I row into your embrace
hook your smile—
the fish are caught in the net
and I fall in love
again.
Sana Doğru
Kıyılarıma çarptığında
vücudunun ritmik incisi
kumlara dağılır.
Kucağına kürek çekiyorum
gülüşüne kanca atıyorum—
balıklar ağa takılıyor
ve ben yeniden aşık oluyorum.
Parnia Abbasi (2001–2025)