7
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
261
Okunma
Yıl 1994…
Yüreğimde deli gibi bir heyecan… Abim evleniyor; ilk aşkım…
Bir işe yarama çabası, çocuk çılgınlıkları…
Davetliler için alınmış ikramlıkları aşırıp aşırıp, arka pencerede bekleyen mahalle arkadaşlarımın ceplerini dolduruyorum. Asitli kutu içecekler ceplerine sığmayınca, tutup kazaklarının yakasını açıyor, oradan içeri bırakıyordum.
Annem… 48 yaşında, 9 çocuk, 8 torun sahibi. İkinci oğlu olan dördüncü çocuğunu evlendiriyor, görücü usulüyle.
Mahalle düğünü… Konu komşu, köylülerimiz, civar köylerde tanıdık tanımadık kim varsa düğün soframızda.
Bir yandan annemin günlerce yorulmadan (öyle zannederdim, anne yorulmazdı) yaptığı yemekler servis ediliyor çelik tepsilerde, tabaklarda.
Diğer yanda, evin arka bahçesinde kasap, kurduğu iri mangalda kuşbaşı geçirdiği şişleri çeviriyor; dumanında ısınarak, ateşin… Aralık.
Kadınlara ayrılan odada yer sofrası boydan boya, upuzun…
Onlar ev yemekleriyle ziyafet çekerken, diğer odada (daha geniş olanıydı) daha büyük, daha uzun bir sofra kurulmuş; abilerim sofranın ortasına parmak uçlarıyla basarak sağındaki ve solundakilere ev yemeklerinin yanında kuşbaşı şiş ikram ediyordu. Aslan sütü eksik değildi.
Birkaç kişi başına bir yetmişlik düşüyordu zannımca. Kahkaha seslerine çın çın sesler eşlik ediyordu.
Mahallenin ortasında uçsuz bucaksız bir halay dönüp duruyordu. Doksanlı yılların en şekil saç modelleri, vatkalı kıyafetleriyle gencecik kızlar, halayın uzantısı boyunca yaşıtları olan delikanlılara boy gösteriyordu.
Tüm gençlerin kaçamak bakışları, havada çiçek gibi kokluyordu.
Az önce park etmiş gelin arabası konvoyu, yolu baştan başa dolduruyor, caddeyi trafiğe kapıyordu. Üst kattaki balkonda, kırmızı beyaz bir Türk bayrağı dalgalanıyordu.
Kadınlar, adamlar çığırtıyla anneme sesleniyordu:
“Gelin inmiyor!”
Annem koşar adım geldi. Cebinden beyaz, plastik, şeffaf kapaklı irice bir kutu çıkardı. Gelinin oturduğu koltuğun camı döner kol çevrilerek aşağı indirildi.
Başını, beyaz arabanın camından içeri uzattı. Bakmaya kıyamadığı gelinin koluna bir çift bilezik taktı.
Gelin arabadan indi.
Bir kolunda abim, diğer kolunda annem kapıya kadar yürüdüler.
Kapının önüne varınca, kalabalıktan bir kadının sesi yükseldi:
“Kolunun altından geçir Besey, kolunun altından!”
Öyle yaptı annem.
Eşikte durup, kolunu kapının karşı kasnağına uzatıp küçücük bir köprü oluşturdu. Zaten küçücüktü annem.
Önden abim, ardından annemin gelini, eğilerek kolunun altından içeri girdi.
Gelin bir daha durduruldu.
“Bardak getirin, bardak!”
Daha sönmeden heyecan, yerde bir çay bardağı, gelinin acemi topukları altında toz buz oldu.
Taze çift odalarına alındı. Bir kalabalık, bir kalabalık…
Kameraman da odaya girdi.
Üzerimde kırmızı bir kazak. Annemin eteğine yapışmış, heyecan dolu vakitlerin geçmesini beklerken, içimde apayrı bir düğün havası…
Biraz buruk…
Burukluk, ablamdan sebep.
Birkaç ay evvelinde gurbete uğurlamıştık. Ama artık yeni gelin vardı. Unutacaktım zamanla. Alışacak…
Kameraman anneme yaklaştı. Konuşması gerekiyordu kaynananın:
“Fatma, kızım… Kardeşin Salman’ı evlendirdik. Gelinimizi evimize getirdik kızım ama yokluğunu hissettik. Keşke sen de olsaydın. Sen de gelir görürsün inşallah! Düğünümüz çok güzel oldu, hiçbir eksiğimiz yoktu. Tüm sevdiklerimiz geldi. Gözlerinden öpüyorum kızım. Rabbim yar ve yardımcınız olsun.”
Sonra eteğine yapışan kırmızı kazaklı küçük kızımı gördü annem:
“Hadi hadi söyle, ‘Abla, senin yerine ben gelini getirdim,’ de.”
Söyledim.
Büyük utanmıştım.
Söylerken boğazımda hem hıçkırık hem de utanç düğümlenmiş, sanırım heyecan, utanç ve de ablama duyduğum özlemden hemencecik ağlamış, yine anneciğimin eteğine yapışmıştım.
Annem aynen böyle gülümsemişti o objektife bakarken.
Zılgıt çekmişti uzun uzun abim ve yengemin başında. Mutluydu.
Öyle çok mutluydu ki…
En çapkın, en durmaz, en çılgın oğlunun başını bağlamıştı.
Sevinçliydi ve zannımca omuzlarındaki kaygıyı yavaşça yere bırakmış olmanın huzurunu duyuyordu.
Anneciğimi 02.06.2025 tarihinde uğurladım.
Çocukluğumda, yaşlanmayı yakıştıramadığım kadını toprağa verirlerken durup izledim.
Beyazı ve siyahı en çok bana yakıştıran anneme bu şekilde gitmeyi hiç yakıştıramadım.
Alzheimer, anneciğimi bizden alalı uzun yıllar olmuştu.
Bu yüzden eksikliğini ve yokluğunu hep bu karelerle doldurdum.
En çok bu halini hatırlıyorum, en çok bu halini hatırlamak istiyorum.
5.0
100% (4)