1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
180
Okunma

Kedilerin yağmurdan sonra saklandığı saçakların altındayım.
Sokak fenerleri ıslak taşları öpüyor, ben seni bekliyorum.
Trabzon’un sisli limanında bir vapur düdüğü yorgun,
Zaman burada her gecikmeyi affediyor nedense.
Taş evlerin arasında kaybolmuş bir ezgiyim,
Kimse söylemiyor beni artık, notalarım unutulmuş.
Konya’nın geniş ovasında bir kartal,
Kanatlarını toplamış, havalanmayı bekliyor sabırla.
Bakır cezvede köpüren kahvenin kokusu,
Geçip gidiyor eski zaman hanlarının avlusundan.
Ben burada değilim aslında, sen de yoksun.
İkimiz de Diyarbakır surlarının gölgesinde uyuyan anılardayız.
Edirne’de bir köprü, yüzyıllardır insanları karşıya taşıyor,
Bense hâlâ bu yakadayım, kararsız ve tedirgin.
Yüzüm Ege’ye dönük, arkam karasal iklime,
İkisinin arasında salınan bir sarkaç gibi duruyorum.
Eski bir saatin içindeki yaylar gibiyiz,
Birbirimizden uzaklaştıkça geriliyor, yaklaşınca gevşiyoruz.
Sinop’ta bir fenerin ışığı gibi yanıp sönüyor umutlarım,
Denizin ortasında kalmış bir gemiye yol gösteriyor belki.
Bir gün Safranbolu’nun dar sokaklarında karşılaşacağız,
Belki de Antep’in baharat kokan çarşılarında.
Hangimiz önce tanıyacak diğerini?
Hangimiz hatırlayacak bu şiiri?
Tüm şehirleri dolaştım seni bulmak için,
Erzurum’un ayazında üşüdüm, Van’ın kıyısında ısındım.
Her şehirde biraz senden buldum, biraz kendimden kaybettim.
Bir gün dönecek olursan, beni Amasya’nın aynalı mağaralarında ara.
Orada bekliyor olacağım, gözlerim kapalı,
Kulaklarım Yeşilırmak’ın sesine alışmış.
Avluların sustuğu yerde,
Zamanın durduğu noktada.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (1)