0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1038
Okunma
Bazı geceler vardır, insanın iç dünyasında fırtınalar kopar. O gece de öyleydi. Uykusuzdum, gözlerimi kapattığımda bile zihnimde yankılanan bir görüntü vardı. Bilinçaltımda saklı duran, belki de hiç var olmamış bir silüet. Ama benim için gerçeğe dönüşmesi kaçınılmazdı. Rüyalarda gördüğümüz imgeler neden gerçek olmasın? Hayatın kendisi bir rüya değil mi zaten?
Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelirken, bir düşünce zihnime düştü: Onu bulmalıyım. Adını bilmediğim, yüzünü tam hatırlayamadığım, ama varlığını içimde hissettiğim o kişiyi bulmalıyım. Bu, çılgınlık mıydı? Belki. Ama hayatta en büyük keşifler de çılgınlıkların peşinden gidenler tarafından yapılmadı mı?
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte zihnim netleşmeye başladı. Artık bir karar vermiştim. Planım yoktu, yol haritam belirsizdi, ama içimdeki his bana yön gösterecekti. İnsan, bazen kalbinin fısıltılarına kulak vermeli. Çünkü mantığın sınırları, hayallerin genişliğini her zaman kavrayamaz.
Önümde koca bir dünya vardı ve ben bu dünyanın içinde, belki de hiç var olmamış birini arıyordum. Ancak onu yalnızca ben görmüştüm, yalnızca benim zihnimde var olmuştu. Medyayı kullanamazdım, çünkü onu tanımlayacak bir resmim bile yoktu. Ama hayalini anlatabilirdim. Kelimelerle bir yüz çizebilir, bir karakter yaratabilirdim. Kim bilir, belki bir gün o da bu satırları okuyarak kendini tanır ve beni bulmaya çalışırdı.
Zihnimde her ayrıntıyı netleştirmeye çalışırken, aslında neyi aradığımı sorgulamaya başladım. Gerçekten bir kişiyi mi arıyordum, yoksa kendi içimde kaybolmuş, bir parçamı mı bulmaya çalışıyordum? Bazen insanın aradığı şey dışarıda değil, kendi içinde saklıdır. Belki de rüyamdaki sen, benim içimde bir yerdeydin. Belki de seni aramak, kendimi aramakla aynı şeydi.
Ve belki de bu arayış hiç bitmeyecek bir yolculuktu. Çünkü insanın hayalleri kadar büyük ve sonsuz bir yolculuk var mıydı ki?
Turgay Kurtuluş