Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
yusuf eryiğit
yusuf eryiğit
VİP ÜYE

ASLAN

Yorum

ASLAN

0

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

187

Okunma

ASLAN



Geçmiş zaman içinde bir aslan yaşardı.
Ínanç bu ya yaradılışım farklı derdi.
Diğer aslanlarda belkemiği kırkayaktan daha zalimdi.
Çok güçlü çok savaşkandı.
Bir kere kızıp boğuşmaya başladımı karşısında iki aslan demez üçünü biden parçalardı.
Sürünün tek gövdesi olan erkek aslandır.
Reis sahtekâr olmaz derya farklı yaşayanlar, aslan der yaslan olurdu imkânsızlıklar alemine.
Gövde gösteriside nedendi? Kendi mekânına hudut çizer hiç kimseyi yaklaştırmazdı aslanoğlu aslan.
Diğer aslan grupları bu tek aslanı yavaştan yavaşa çıldırtmak isterdi.
Yakına gelip soyunu araştırırdı.
Ama onun koku alan burnunun takatini tanır gerisin geriye kaçarlardı.
Sürüde dişi aslanlar boldu.
Hikmet buya asil olanlarda endamlıydı.
Herkes onunla çiftleşmek için sırdaş olurdu genizden gelen aşk tutkusuna.
Bazen iftiraya uğrayan kıskanç dişiler öncelik hakkı için ferman yazardı.
Kan gövdeyi götürdüğü zamanda kıs kıs gülen aslanoğlu aslandi.
Meydan verin güzün ılıktan esen kıskançlığına der yumruğunu sultanına atardı.
En iyi gelin nedense en gücenendi.
Oysaki sadece iki büklüm yatar saadet için dilenirlerdi.
Her durumdada sıraya girenlerin sayısı yelesini ağartmaya yetecek kadar vardı.
Dişiliğin bolluğunda seyir olan reislik varya işte bizim Aslan peşpeşe kavgalara derman olurdu.
“Herkes sırasını bekleyip hakkına kanaat etsin!”derdi.
Sürüde tek o olduğu için beklemeye tahammül edemeyen dişiler başka çareler peşinde dolanırdı.
Ama sonuç yinede aynı olurdu. Ílik kurutmak.
Kaçamak yaptıklarında ise bu zinayla karşılanır her iki tarafta acele ava gider,ölü dönerdi sevapları.
Herşeye rağmen hakkını yememek gerekir, çoluklu çocuklu rahattılar çünkü sürünün peşinde yılan derisi gibi kıvrak bir reis vardı.
Reisin varlığı dişi aslanların arazilerde güvenle avlanmalarını sağlardı.
Bazen yalnışlıkla işaretli alana giren huysuzlarda bunun kaymağını yerdi.
Reis onları yakalar hiç acımadan çocuklarının önünde zırhıyla parçalardı.
Onun zırhı açıktan yalpalayan gözleriydi.
Saniyeyi tatla atmadan yaşayan hayvan aslanoğlu aslandı.
Savaşma tekniğinin aklı usulü varsa hepside kalıtım yoluyla evlatlara diş olurdu.
Hele hele oğullar babayı görünce onun cesaretini taklit etmek için günlerce birbirlerini yalarlardı.
Derinden soluk alır bir fırsatta baba ver diye inlerlerdi evrenin kanunlarına.
Aslan karga değildir.
Kendisini göstermeye hükmeden tek iftihar misaliydi.
Hatta çocuklar babaları gibi dövüşebilmek için idmanlarına bizzat onu çağırmaya başlamışlardı ki o meşgul bir aslandı.
Yere düşürmek için çelme takınca haykıran varisler çok çabuk ikaz olup babanın pençesinden kaçarlardı.
Ara sıra kız çocuklarıda kendilerini kaptırır oyuna derken onlar sıradan olmamak için yan çizerlerdi.
Kıskanç evlatlar tekrara girenlerdir.
Kavga nede olsa erkeklere mahsustu.
Dişiler için merkez imge aç kalmamak için avlanmalarıydı.
Bunun içinde reisin sofrasından et eksik olmazdı.
Reiste bu durumdan son derece memnundu zaten.
Diğer aslan grupları dar bir çerçeveye sıkışıp kaldıkları için hep biribirinin sınırlarını ihlal eder sonrada kendi aralarında savaşa tutuşurlardı.
Onların sayılarındaki her eksiklik reisin işine yarardı.
Reis onların kavgalarını uzaktan seyreder ne işiniz varsa görün fakat benim araziye sakın girmeyin derdi.
Reisin kendi sürüsü için avlanacak hayvanların sayısıda türleride boldu.
Dişi aslanların uzaklara gitmelerine gerek yoktu.
Burunlarının dibinden geçenleri armut gibi toplamaları yetiyordu.
Böylesi bir yaşamdan onlar dışında herkes memnundu.
Onlarda çocuklarının istikbalini garantide tutmak için fazla ses çıkarmazlardı.
Kendilerini diğer sürülerdeki dişilerin durumlarıyla karşılaştırırlardı.
Onlara yukarıdan baktıkça kendi isteklerinin çoğunun karşılandığını görür reislerin onlarda beceriksiz olduğunu bilir küçümserlerdi.
Herşey güzeldi hastı ama erkek aslanın bir korkusu vardı.
Buda yatar kalkar hiç aklından çıkmazdı.
Bir gün gelecekte oda diğerleri gibi alçakça bir feryat içinde can verecekmiydi?
Aslında ölümden korkusu ılıktı.
Ölüm onun için hiç birşeydi.
Fakat birisinin elinde olmak ve kendi öldürdüklerinin akibetini yaşamak uykularını kaçırıyordu.
Bu olay kafasında öyle büyüdüki uyuklayacağı zamanlar höö diye sıçrar etrafına bakar kendinden utanırdı.
Sonrada yanıbaşında kimsenin o anda olmadığını görür rahatlardı.
Uykusu geldikçe sürüden ayrılır uzak bir yerde sakin sakin tek başına uyurdu.
Yine böyle bir gün yarı uykulu haldeyken bir tane karaca bee diye meledi yanı başında.
Ansızın sıçrayıp bir yana fırladı bedeni.
Koşmaya başladı hızını alamayan bir çıtaya toslayıncaya kadar.
Tesadüf buya dut yemiş bülbüle döndü feleği.
Çıtayı oracıkta bir çırpıda vurup öldürdü.
Dişi aslanlar durumu gördüler ve sancılı bir gururla birbirlerine baktılar.
Reisi göklere çıkarmak düşman başına düşen bir fetfa olsun. “Helal olsun reis çıtayı yakalayacak kadar hizlıymış” dediler.
Aslında onun durumu biraz daha farklıydı ama bunu birtek reisin kendisi biliyordu.
Durumu olduğu gibi dişi aslanlara zaten anlatamazdı. Varsın onlarda bildikleriyle vede gördükleriyle kalsın.
Reis yarı uykudayken yine her zamanki düşündğü senaryoları kuruyordu kafasından.
O Anda karacanın bee demesi birden bire sıçramasına neden oldu.
Reiste sandıki yabancı aslanlar araziyi işgal edipkendisine savaş açtılar.
Aniden sıçrayıp koştuğunda ise onları önüne katıp kovaladığını sandı.
Onlar kaçıyor reis kovalıyordu.
Hepside canlarını kurtarmak için çil yavrusu gibi dağılmışlardı.
Reis ise onların başları sandığı birisini kovaladığını sanıyordu.
Bu kovalamaca öyle uzun sürdü ki reisin adım atacak takati kalmadı.
Tam duracağı anda karşısına şaşkın bir çita çıkınca oda bu kadar koşudan sonra elim boş dönemeyeceğim deyip vurup parçaladı.
Zaten kaçmayada hiç fırsat bulamamıştı çıta.
Bir gün pineklemekten canı sıkıldı ve gidip şu araziyi biraz daha genişleteyim diyerek eşlerinden ayrıldı.
Gitti, gitti ama bu sefer çok gitti.Önüne gelen yere pisledi, işedi.
Bu sefer daha belirli işaretler koydu.
Diğer grupları dahada ileriye sürmek istiyordu.
Ne kadar yeri nereye kadar işaretlediğini bilmeden hep yürüdü.
Yabancı toprakların neresine kadar geldiğini farketmeden hep yürüdü, hep işaretledi.
Dar bir geçitten geçiyordu ki karşısında bir ağacın gölgesinde dinlenmekte olan dört yetişkin aslanla karşılaştı.
Bu karşılaşma öyle ani olduki ne reis nede dört aslan birbirlerini gördü, kimsede kaçamazdı, kaçan korkak sayılırdı.
Zaten reise kaçıp kurtulmanın ne anlama geldiğini hiç kimse anlatmamıştı.
Reisinki sadece cila sürmekti onuruna.
Kaçmayı kendisene yediremezdi.
Kaçarsa kendisini affetmez hatta kendi kendini öldürebilirdi.
Yatan aslanlar yavaş yavaş kalkarak reisin etrafında ufak bir halka oluşturdular.
Hiç kimse gözünü reisin gözlerinden ayırmıyordu.
Reiste aynı şeyi yapıyor onların gözlerinin içine bakıp tek tek inceliyordu.
Uzun süre bakıştılar.
Sonunda dörtten biri reise bir sille atmak istedi, reis pençe dışıyla sadece kendisini savundu.
Hayatında ilk defa savunmaya geçmişti.
Teke tek olsalar onu çoktan kıyma yapmıştı.
Çember hafiften hareketlendi, dört aslan aniden hep birlikte reise saldırdı.
Reis karşılık verdi ama birisi belinin orta yerinden fena ısırmıştı.
Bir kaç dakikalık kavgadan sonra herkes geri çekilip yere uzandı.
Reiste uzandı.
Sonra aniden yeni bir saldırışa geçtiler. Bir kaç dakika daha boğuştular.
Reisin kulağı kopmuş kanlar içinde kalmıştı.
Dörtlerdede bir hayli yara vardı ama olay henüz kavgayı bitirecek aşamada değildi.
Reis zorda olduğunu biliyordu ama yardıma gelecek kimsenin olmadığınıda biliyordu.
Çünkü sürüdeki erkek aslanların ya kellelerini koparmış yada defetmişti.
Dörtlü yeniden harekete geçti. Reis yerinden zar zor ayağa kalktı.
Bu kalkışı yapmaya zorunlu idi çünkü mesele ölüm yada yaşamdan ibaretti.
Bir kez daha biribirlerine girdiler, dörtlüden biri nasıl etti ise reisi önden kaptı.
Bir diğeri reisle kafa kafaya çarpışırken bir diğeri bel kemiğinden kaptı.
Reis acılar içindeydi ama o arada birisininde gırtlağından kapmıştı.
Reis gırtlağını kaptığını bırakmadı sonuçta onuda kendisi ile birlikte götürdü.
Geriye parçalanmış bedenlerle üç aslan kaldı fakat o yaraları alan hiç kimse aslanda olsa kolay kolay ayakta kalamazdı, nitekim bir zaman sonra o üç aslanda akbabalara yem olmaktan kurtulamadı. Reisin ortadan kayboluş nedeni malikanede uzun sürmedi. Karşı tepelerde tanınmadık aslanların görünmesi reisin tam anlamıyla uzun bir yolculuğu çıktığının işareti sayılırdı.
Dişiler telaşa çocuklar korkuya kapıldı ne yapacağını kimse bilmiyordu, herkes şaşkındı.
İçlerinde gün görmüş yaşlı bir nine vardı.
Hemen çocukları toplayıp kimseye bir şey söylemeden oradan uzaklaştı.
Ninenin çok gizli bir mağarası vardı. O mağarayı nine kendisi keşfetmişti.
Çocukları hemen o gizli mağaraya taşıyıp yeterli miktarda yiyecek bırakıp
-Sakın ola ben gelinceye kadar dışarı çıkmayın diye tembihleyip oradan ayrıldı.
Nine vakti zamanında reiside birilerinden kaçırıp orada büyütmüştü.
Nine koşa koşa malikhaneye geldiğinde genç yetişkin geleceğin reisleride tepelerden yavaş yavaş malikhaneye yaklaşıyorlardı.
Herkesi bir korku sarmıştı. Nine onlara:
• Sakın korkmayın hiç bir şey söylemeyin, ben her şeyi halledeceğim, dedi.
• Çabucak giyinip kuşanın gül suyu dökünün, demeyide ihmal etmedi.
Nine kapıya çıkıp yeni reisleri karşıladı, bir işaret verdi, dişi aslanlarda kapıya çıktılar.
Dişiler süslü püslü vede bakımlı gören yeni reislerin gözleri kamaştı.
Cünkü bunlar kendilerininkilere hiç benzemiyordu. Bunlar daha nazik, daha güzel ve bakımlıydılar.
Hepside yemiş içmiş etlerine dolgun birer dilberdi. Nine onlara:
• Buyurun aslanlarım, dilberlerim, emrinizde dilediğinizce yaşayın, dedi.
Bu nezaketten hoşlanan yeni reisler balıklama daldılar malikhaneye.
Bir güzel karınlarını doyurup şaraplarını içenden sonra kendi aralarında dilberleri paylaştılar.
Kadınını alan malikhanenin dehlizlerinde kaybolup gitti.
Dilberler ölen reisi çabucak unuttular.
O artık Hakkın rahmetine kavuşmuştu. İkide bir lafını edip rahmetliyi rahatsız etmenin bir anlamı yoktu zaten.
En iyisi onu çabucak unutup geleceğe bakmakta yarar vardı.
Yeni reisler malikhanede günlerini gün ederken yaşlı nine mağaraya bol, bol yiyecek taşıyordu.
Bu zevki sefa bir yıl sürdü, sürmedi reislerden biri yukarı tepelerde yeni vede tanınmadık aslan kelleleri gördüklerini müjdeleyince herkesin rahatı kaçtı.
En fazlada dişiler rahatsız oldular.
Halbuki genç, genç delikanlılarla koyun koyuna yatmak varken rahatsız edilmenin hiçte anlamı yoktu.
Bir gün ön haberci geldi, beş kafadarın yavaş yavaş saraya doğru yaklaşmakta olduğunu haber verince hatunlar kaçıp içeri doluştu, büyük kapıyı arkadan sürgülediler.
Yeni reislerse sarayın önündeki savaş meydanının tamda ortasında kalmışlardı.
İşte bir aslanın hazin sonu ve sorumsuzca yapılan tanlı sefanın ucuda böyle noktalanıyor.

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Aslan Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Aslan yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ASLAN yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL