4
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
401
Okunma

...
Uzun bir hikâye , bir defterin ilk sayfası gibi…
O yıl bahar erken gelmişti. Dağların yamacındaki köy, sabahları hâlâ ürpertiyle uyanıyor ama öğleye varmadan güneş, toprağı sarıya boyuyordu. Sarı, umut demekti. Sarı, elbise demekti. Sarı, o kızın saçlarının güneşte parlayan hâli, dizine kadar uzanan elbisesinin eteklerinde uçuşan çocukluktu.
Papatya tarlası köyün dışında, kurumuş derenin kıyısında uzanırdı. Her yıl nisan sonunda açardı o beyaz çiçekler. Ortası güneş, kenarı sabır gibi. O kız ,hadi ona biz “Sarı” diyelim. Her bahar oraya gider, tarlanın ortasında tek başına otururdu. Kimseye anlatamadığı hayalleri orada fısıldardı toprağa.
Sarı, hayalleri çok olan bir kızdı. Ama evi soğuktu. Islak duvarlarında rutubet değil, eksik kalan çocukluğun izleri vardı. Soba yandığında bile içi ısınmazdı insanın. Çünkü bazen sıcaklık, ateşten değil sevgiden gelirdi. Ve o evde sessizlik çoktu; kahkaha eksikti.
Ama papatya tarlasında öyle değildi.
Orada Sarı kendini kraliçe gibi hissederdi. Her papatya onun tebessümüne eğilirdi sanki. Ve o gün, o bahar…
Bir çocuk geldi.
Üstü başı toz toprak içindeydi. Elinde yarısı yenmiş bir simit vardı. Kırık dişlerinin arasından utangaç bir selam verdi.
"Buraya oturabilir miyim?" dedi.
Sarı cevap vermedi, ama biraz yana kaydı.
Çocuk, adı Mehmet, köyün yoksul evlerinden birindendi. Annesi vefat etmişti. Babası yıllardır hastaydı. Mehmet, köy okulunda birinciydi ama kimse onun başını okşamıyordu. Sadece papatyalar.
Ve şimdi, Sarı.
O bahar boyunca her gün tarlada buluştular. Sarı konuşur, Mehmet dinlerdi. Mehmet sorar, Sarı susardı. Sessizlikleri büyüttü onları. Bir gün Sarı, bir papatya kopardı.
"İlk defa birine veriyorum bunu," dedi.
Mehmet’in avucuna koydu.
Küçücük bir papatya ama o avuçta bir dünya kadar ağır.
Yıllar geçti. Mehmet burs kazandı, şehre gitti. ODTÜ’ye. O rutubet kokulu evden, Türkiye’nin en iyi okuluna bir yıldız doğdu. Ama giderken Sarı’ya tek kelime etmedi.
“Ben gidiyorum,” demedi.
“Döneceğim,” de demedi.
Sadece bir defter bıraktı. İçine çizdiği bir papatya. Altına da bir cümle:
“Senin yanında olduğumda, evin bile kokusu güzeldi.”
Sarı o defteri yıllarca sakladı. Papatya kurudu. Sarı elbise sararıp soldu. Ama papatya aşkı, hep aynı kaldı.
Bir gün, yıllar sonra, Sarı bir mektup aldı.
Mehmet yazmıştı.
“Ben döndüm,” diyordu. “Papatya tarlasına yine beklerim.”
Ve Sarı o gün aynada kendine baktı. Saçlarında artık sarı yoktu ama gözlerinde hâlâ umut vardı. Elbisesi eskiydi ama içindeki o küçük kız hâlâ sevdaya inanıyordu.
...
Bazen bir papatya, tüm hayatı güzelleştirir. Kimi aşk tarlada büyür, kimi özlemde yeşerir. Ama sevda, çocuk kalbinde başlar ve hiç ölmez.
Peri Feride ÖZBİLGE
08.05.2025