1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
238
Okunma
BAZEN KAYBEDER İNSAN!
(ÖZÜNDE İNSANI KAYBEDER İNSAN!)
Bazen beklenmedik bir anda yıkılır insan. Neler olup bittiğini anlamadan, uyanmadan, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider zaman.
Ve gök kubbe çökmüşçesine üstüne yığın yığın enkazlarla geride kalan acı, hüzün ve kederler olur!
Kaybeder bazen, kaybeder insan. Bu bir annedir, bir babadır, bir evlattır ya da can deyince canını vereceğin eşin, sevgilin kardeşindir. Ama bir anda çekip de gider. Üstelik de sana haber dahi vermeden, önemsemeden, kaale almadan gider. Öyle bir gider ki, bir daha geri dönmezcesine!
İlk şokla neler olup bittiğini anlamaz, anlayamaz, idrak edemezsin.
Beynin bazı fonksiyonlarını yitirir bu şokla.
Başta gözyaşların kurur. Nefes alıp vermelerin daha bir sıklaşır. Çünkü söylemek isteyip de söyleyemediklerin boğazına düğümlenmiştir. Ama buna karşın kalp atışların yavaşlamıştır. Kalp damarlara kanı pompalayamadığı için benizde bir sararma, bir soluksuzluk baş gösterir ve yığılıp kalırsın dizlerin üstüne!
Derken bir iç hesaplaşmadır başlar ki, sorma gitsin. Birlikte geçirilen zamanlar, yaşanan olumlu ya da olumsuz onca anıların ardından sorgular durur insan kendisini.
Maalesef kendi sorduğu sorulara, kendisi cevaplar verirken bile, sorular sarmalınin hangi birine cevap verecek olsan, bir başka soru tokat gibi yüzüne çarpar.
Hangi sorunun karşılığıydı verdiğim cevap, hangi cevap, hangi soruya denk gelirdi diye düşünüp dururken, geçmişten gelen bütün dertler, sorunlar birikir, birikir bir yumak haline gelerek, tam göğsünün odak noktasına oturur! Dudaklarından dökülenler sadece derinden iç çekişler ve ooof of çekmeler olur!
Aslında sorulan soruların en doğru cevabı, yine kendinizde saklıdır. Sizin kendinize sorduğunuz hiçbir sorunun cevabını sizden daha iyi bilebilecek biri de yoktur zaten! Ama ne fayda? Göğsünün üstüne çöreklenmiş o koca yumak izin vermez anlatmana, kendine cevaplar vermene! Her anlatmak istediğinde bir baskı uygular ki sorma gitsin!
Çükü bütün bunları sen hak ettin!
Çünkü evladının, başını okşayıp seni seviyorum demedin!
Çünkü kardeşine, sen benim aynı batından gelen öteki yarımsın kardeşimsin diye sarılmadın!
Çünkü babanın, öğretilerini kulak ardı ettin. Ona, o benim canımın parçasıdır deme gururu yaşatmadın!
Çünkü eşine, asla ve katiyen güvenle bakmadın.
Ben sensiz yarımdım. Bütün olduysam, olabildiysem seninle olabildim. deme cesaretini gösteremedin!
Çünkü sen kızına ikinci sınıf insan muamelesi yaptın. Onu hep uykudayken sevdin. Uyanacağı zamanda ise, uyanmasına izin vermedin!
Çünkü sevdiğim dediğin insanları kendileri olmaya fırsat vermedin!
Çünkü onları kendin gibi düsünmeye, yemeye, içmeye giyinmeye, hatta senin gibi rüya görmeye zorladın!
İşte bu yüzden; sanıyorsun ki, gök kubbe üstüne çökmüş ve sen yığınlar altında kalmışsın!
İşte bu yüzdendir kendine sorduğun sorulara cevaplar veremeyişin, Göğsünde yumak haline gelerek soluklanmana izin vermeyen şey!
Tam da geçmişte yaptığın hataların bütünüdür iç çekişlerin, ooof of deyişlerin, keşkelerin!
Keşke sevseydim.
Keşke okşasaydım.
Keşke incitmeseydim, kırmasaydım.
Keşke sarılsaydım.
Keşke özgürlüğünü tanısaydım.
Keşke benim öteki yarım olduğunu ifade etseydim.
Keşke onun da benim gibi insan, birey olduğunu hissettirseydim.
Ama çok geç!
Gök kubenin direği sandığın baban, canından bir parça olan evladın, öteki yarın olan eşin, sana hayat veren annen, can dediğinde canının çıkacağını düşündüğün öteki yarın, kardeşin, sevgilin yok artık!
Hadi uyan artık. Uyan da neyi kaybettiğini gör artık! Sen en değerli olanı kaybettin. Sen Tanrının sana sunduğu en kutsal armağanı kaybettin.
Kısaca sen İNSAN’ı kaybettin. Başın sağolsun.
Efkan ÖTGÜN