1
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
495
Okunma
Acıyı bastırmasıyla başlar insanı tüketen zaman.
Alıştığımız tek şey yoktur. Ne kadar tekerrür ederse etsin her acı ilktir. İnsan başlangıçlarının acemisi, umudunun kurbanıdır.
Ezraili, Cebrail edasıyla karşılar insan. Çünkü, yazılmamış ölüm yoktur. Tanrının yaratıcılığı her defasında dudak uçuklatır.
Acelemiz varmış gibi koşarız ecele. Takıp yakıştırırız kendimize verilen rolü. Aşkın bedeli de yıkıcı olmasıdır.
Tam da atılmadığım kuyu kalmadı deyip kıyıya çekildiğinizde yüreğiniz düğüm düğüm atılırsınız ateşlere.
Tükenen gözyaşlarınız nâr nâr dökülür. Yaşarken bir olduğunuz aşkta bir başına kalırsınız.
Kırılıp kırılıp içinize döküldüğünüzden birikmiş âhsınızdır.
O şafak ya doğacak ya da doğacaktır yüzünüze...
Ümit işte, böyle böyle kandırılıyoruz aşka...
İçinizden içinize bir ses yankılanır dört sağır duvarda.
Tükettiğimi sandığım gözyaşlarım süzülüyor yastığıma.
Âh diyorum, sayısız âh.
Çok uzak değil, doğacak o şafak.
Ümitsiz, umut kârım.
Meğer; atılmadığım kuyular da varmış?
Âh iflah olmaz yaradılışım.
Öznesi yok kıyamın.
Ayna içinde ayna, açıl yara açıl, açıl anlam açıl, açıl kabuk açıl, açıl karanlık açıl!
Ne kaldıysa yaşanmadık saçıl…
Sude Nur Haylazca
(Vaha Sahra)