2
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
435
Okunma

Her insanın hayatında bir gölge vardır, bazen görünmez kılınmak istenen, bazen de yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen bir gölge. Otizmle birlikte yaşamak, bu gölgeyle iç içe olmayı öğrenmek gibidir. Ne tam karanlıktasındır ne de tam aydınlıkta. Ama bu gölge, insanın iç dünyasına kazıdığı derin bir izdir.
Kızım Newa’nın otizm tanısı aldığını öğrendiğim gün, hayatımda bir dönüm noktası oldu. O an, içimde bir yerlerde derin bir kırılma yaşadım. Her ebeveyn gibi, çocuğumun geleceği hakkında hayaller kurarken, bu yeni gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım. Otizmin ne olduğunu, bununla nasıl başa çıkacağımı öğrenmem gerekiyordu. Ancak asıl öğrenmem gereken şey, bu yolculuğun sadece Newa’nın değil, benim de yolculuğum olduğu gerçeğiydi.
Otizm, dışarıdan bakıldığında bir engel gibi görülebilir. Ancak zamanla fark ettim ki, bu durum bir engel değil, farklı bir yol. Newa’nın dünyası bambaşka renklerle dolu. Onun anlama ve ifade etme şekli, çoğu insanın bildiği dilin çok ötesinde. Kelimelerin yerini bazen bir bakış, bazen bir el hareketi alır. İnsan duygularını, başkalarının anlamayacağı şekillerde sunar. Bu, dışarıdan bakıldığında sessiz ve izole bir dünya gibi görünebilir, fakat o dünyaya yakından bakıldığında iç içe geçmiş sonsuz bir anlam bulutu keşfedilir.
Otizmle ilgili öğrendiğim en önemli ders, sabrın sadece bir erdem değil, bir gereklilik olduğudur. İtalya’da, Türkiye’de ve her iki ülkenin eğitim sistemlerinde, kızımın bir birey olarak var olabilmesi için çabalar sarf ettim. Her ne kadar bazen sistemin soğuk duvarlarına çarpsam da, Newa’nın gözlerindeki ışık beni her seferinde ayağa kaldırdı. O ışık, gölgenin içinde saklı olan umuttu.
Elbette kolay olmadı. Okul müdürlerinin, öğretmenlerin, çevredeki insanların anlayışsızlığı beni defalarca yıktı. Kızımın bir etiketle yaftalanması, onun sağlıksız ya da yetersiz görülmesi, içimde kopan fırtınaların nedeni oldu. Ama her fırtınadan sonra güneşin doğduğunu biliyordum. Çünkü otizm sadece bir teşhis değil, bir yolculuktu. Kızımın yanında yürürken, sadece ona değil, kendime de doğru bir keşfe çıkıyordum.
Otizmle yaşamak, bir insanın gölgesini kucaklaması gibidir. Gölge hep oradadır, ama onunla dans etmeyi öğrenmek mümkündür. Newa’nın bana öğrettiği şey de buydu: Karanlık, aydınlığı daha net görmemizi sağlar. Ve bazen en büyük ışık, o gölgenin içinden gelir.
Bu yolculukta, her gün yeni bir şey öğreniyorum. Newa’nın sessizliğinde bir dünya saklı; onun her adımı, hem onun hem de benim için büyük bir zafer. Otizmi bir yük olarak değil, onu ve onun dünyasını anlamak için bir fırsat olarak görüyorum artık. Çünkü her bireyin dünyası özeldir ve Newa’nın dünyası da, o gölgeyle aydınlanan çok renkli bir evrendir.
Otizm, gölgeyle yaşamayı öğrenmektir. Ama o gölgenin içindeki ışığı bulduğunuzda, hayatın ne kadar güzel ve farklı olabileceğini keşfedersiniz