4
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
536
Okunma
İçimiz dışımıza, zihnimiz kelimelere, gönlümüz ayyuka çıktı kaç yıldır. Soyutların üzerinden nice aşk, nice sevgi, nefret, kin, alınganlık, küslük doğurduk. Duyar kasmak tabirini dolu dolu yaşadık çeyrek ömür. Ne tarih kaldı ne din, ne eski uygarlıklar kaldı ne de distopyalar ve ütopyalar. Kalmadı geriye pek ne üstad, ne çırak, ne anne ne baba olarak görülenler ne ağabey dediklerimiz. Akademik tayfa da iyice geçmiş yalanlara esir oldu.
Devlet çöktü millet çöktü, zulüm ve yoksulluk ve yoksunluk belirtileri de arşa dayandı. Görüntüler umudumuzu çaldı, trafik kazaları, depremler, siyasi yalanlar, ekonomik buhran, ev kiraları, hayat koşulları, yalnızlıklar, aileler birer ikişer çekirdeğe dönüştü, geniş aileler pek kalmadı, kırsalımız boşaldı, kentlerimiz karmakarışık bir hale geldi.
Ne oluyoruz lan demeye kalmadan gökten plastik bile yağdı. Erimeyen dolular, karlar incelendi plastik çıktı. İklimler dönüşmeye başladı, son asırların en sıcak Nisan ayını geride bıraktık.
Allahın ve peygamberlerin bir algı olduğunu, Tanrı ve şamanların üfürükçü olduğunu, Raların, Odinlerin, gökten düşenlerin bir masaldan başka bir şey olmadığını da gördük yaşadık öğrendik. Dımdızlak ortada kaldık.
Yapay Zeka ve robotlaşma makineleşmeden sonra bir duvar gibi karşımıza çıktı. Aşmaya pek bir gücümüz de kalmadı.
Yıllardır çağ dönüşümünden bahsedip duruyoruz da, dönüşümün çürümeye ve yok olmaya veya karambole kurban gitmesine engel olamıyoruz.
Vatandaşlık ve yurttaşlığın da kölelikten pek bir farkı kalmadı. Öğretmen öğrenci arasındaki bilgi mesafesi daraldı. Sadece on yirmi yıllık tecrübeler ile kuşaklar ve nesiller arasındaki farklardan doğan hitabetler kaldı geriye. Onların da pek bir önemi kalmadı.
Çağı okuyamayan nesillerin önceki kuşakların bıraktığı mirasın içinde bir boşluğa düştü ülkemiz, milletimiz.
İnsanımız cinnet geçiriyor, yolda derede yan baktın, yol benim hakkımdı diye belinden silahı çıkarıp sıkıyor karşısındakine. Yasalar herkese asla eşit uygulanmıyor, ortaçağ kültürü ve hiyerarşisi bireyselleşmeye galebe çalıyor. Dinozor nesillerin ve yönetimlerin içinde; dünya bir kan gölüne dönüyor gittikçe.
Böyle dönemlerde büyük insanlar, büyük kurtarıcılar, liderler, önderler çıkmalı karşımıza... Lakin görünürde kimsecikler yok. Bizlerde de o beceri ve karakter bulunmuyor.
Kendinize garip sorular sormaya başladınız mı? Katil olur musunuz, hırsızlık yapar mısınız, katakulli çevirir misiniz, azar mısınız, edebiyatı şiiri ıskalayıp duygularınıza, inançlarınıza köle hale getirir misiniz, yakar mısınız gemileri...
Sağlınız bozuldu mu son on yılda, gözlerinizin feri azaldı, saçlarınız döküldü, dişleriniz ağrımaya başladı, dizleriniz dermansız kalmaya başladı mı?
Yine de her konuda siydik yarıştırmaya en önde mi koşarsınız bu çağda.
Tedavisi bulunamayan bir çağ dönüşümüne, iklim değişimine, sosyal bir çurcunaya düştük ki izahı yok..
O zaman mizahını yapalım, bunun da huzuru yok. Çoğunluk inlerken, ağlarken mizahın da ahlakı yok.
Susalım o zaman, ne tencere ne tava umurumda mı dünya, susalım en güzeli.
Zihinlerimizle haberleşip konuşalım, koklaşmaya ne hacet bu çağda. Belki yakında dnalardan nesli tükenmiş canavarları da üretip salarlar doğaya. Hani hayvan severiz ya... Dinozorlar ile karşılaşınca dinozorları sevmeye çalışırız. O da bizi ham yapar veya ezer geçer... Nefesimiz kaybolur, toprağa düşeriz şehit misali. Hayvanlara karşı insan şehitleri oluveririz. Aynı tür yaratıklar neden kendileri ile kavga eder dalaşır sorusuna cevap da bulunmuyor maalesef..
Yalan mı yazdıklarım? Onay mı bekliyorum. Hedefi on ikiden de vursanız vurulan siz oluyorsunuz sonuçta. Düşünsenize bir okçuluk müsabakasında, olimpiyatlarda oku fırlatan da sizsiniz, oktan hızlı hareket edip hedef yerine geçen de sizsiniz bu çağda.
Hadi iyi çağlanmalar...
Y.