14
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
622
Okunma
Atatürk’ün hayatını inceledikçe, o günlere dair belgeleri gördükçe Atatürk daha iyi anlaşılıyor.
Kolay kolay neden Atatürk olunamayacağının bilincine varıyor insan.
Gün yok ki Atatürk’le ilgili yeni bir belge, onunla ilgili bir dahilik ortaya çıkmasın!
-
1912 ve 1913 yıllarında patlak veren Balkan Savaşları sırasında Selanik şehrinin Yunanistan’a geçmesi üzerine birçok Selanikli gibi Makbule Hanım da annesi Zübeyde Hanımla birlikte İstanbul’a gelmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal, onları önce kiraladığı bir odaya yerleştirdi. Ardından Beşiktaş Akaretler ’deki 76 numaralı eve taşıdı, 15 gün sonra da Şişli Halaskargazi Caddesi’ndeki bugün müze olan eve yerleştirdi.
- Makbuş, dedi Mustafa Kemal, akşam annemin yatağının önüne bir yer sofrası hazırla. Sizinle konuşacağım!
Kendisinden 4 yaş küçük kardeşine çoğu zaman böyle hitap ederdi.
Akşam Zübeyde Hanım’ın karyolasının karşısına yer sofrası hazırladı Makbule. Minderleri, yastıkları yerleştirdi.
Mustafa Kemal, annesi ve kardeşinin karşısına bağdaş kurup oturarak,
- Önemli bir görev için İstanbul’dan gideceğim. Kafamın rahat olması için de kendinize iyi bakın. Gerekmedikçe sokağa dahi çıkmayın. Yakında buralar da Selanik gibi olabilir, dedi.
Zübeyde Hanım bu kaygı ile bayıldı. Doktor Rasim Talay’ı çağırdılar.
O gece sabaha kadar uyumadılar.
Makbule Hanım ve annesi, Paşanın bu gidişinden çok endişelendi. Çünkü nereye gittiğini bilmiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa veda ederek, limanda kendisini bekleyen Bandırma vapuruna gitti.
Zübeyde Hanım, habire ağlayan kızı Makbule’ye kızarak “Sen asker kardeşisin. Ayıp, ağlanır mı hiç askerin ardından. Üzüntünü kimseye belli etme. Misafirlere şerbet ez. Memleketi için giden insan ölse bile ardından ağlanmaz.” diyerek sakinleştirmişti.
Nitekim üç gün sonra «Samsun’a çıktım, Sıhhatteyim. Merak etmeyin. Mustafa Kemal» telgrafı aileyi rahatlatmıştı.
Arasıra onun yakınlarından biri geliyor, hatırımızı sorup gidiyordu. Tam sekiz sene abimi göremedik. Abimin talimatıyla hiçbir yere çıkmadık.
Bir gün kapı çalındı, pencereden baktım, tanımadığım kimselerdi. Açmadım kapıyı. Gene çalınca aşağı indim, tam on sekiz kişilik bir kalabalık, hepsi Osmanlı hükümetinin adamları.
- Ne var ne istiyorsunuz? dedim.
- Evi arayacağız dediler.
- Kimin evini arayacaksınız? deyince “Mustafa Kemal’in evini” dediler.
Kızdım, “Bizim evimizi ne hakla arıyorsunuz? Annem hasta ölüm yatağında, ben yalnız bir kişiyim!"
- Mecburuz, diye ısrar ettiler.
O anda yan taraflardan gelen birkaç kişi yanımda belirdi. Fısıltı halinde “Korkmayın, dediler, biz Mustafa Kemal’in adamlarıyız, evi kimseye bastırtmayız, siz kapıyı kapatıp yukarı çıkın.”
Bu duruma çok sevindim. Annemin yanına gittim. “Anneciğim dedim, abimin adamları etrafta dolaşıyor. Bize kimse bir şey yapamaz endişelenme!”
Sonra kapıdaki kalabalığın çoktan dağılmış olduğunu gördüm.
SZ
---YAZIMI GÜNE ALAN SEÇKİ KURULUNA SONSUZ TEŞEKKÜRLER.---