17
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
911
Okunma

Öğrenme isteği vardır insanda, mutlaka merak edersin, hani derler ya; yaklaşma cız, Allah yakar gibi, yanan sobadan uzaklaşmanız istenirdi.
Peki, şu sorunun cevabını arayalım? İnternet Edebiyat Sitelerinden ne öğrendik? Ne anlattık durmadan, neler yazdık, niye yazdık, kimin için yazdık, düşüncemiz neydi? Ekseriyetle ilkokul, ortaokul ve lise edebiyat-türkçe ders kitaplarında önümüze şiirler, hikayeler koydular. Bu şiir ve hikayeleri sınavlarda sordular. Hadi bakalım ben de yazabilirim mi dedik? Bir kaç beğeni alınca kendimizi ayyukta mı gördük. Sonra gelen eleştiriler üzerinden bir bilgi deparına mı kalktık, internete yazdık konuyu, şıp diye cevabı çıktı karşımıza teknik olarak, edebiyatın teknik kısmı boyunca bolca depoladık bilgileri.
Ve yine ekseriyetle edebiyat deyince aklıma gelenler: 1- Romantizm, aşk meşk, sevgili konuları. 2- Vatan memleket siyaset konuları 3- Din iman Tanrı günah sevap nasihatler 4- Zenginlik - fakirlik, zenginden alıp fakire veren kahramanlıklar 5- Kişisel olarak aşktan veya siyasi konular yüzünden yaşanan acılar, kederler, isyanlar 6- Toplumsal olaylardan bize yansıyanların yansımaları.
Edebiyatçı kime deniyor? Siyasi iradeye, dünya görüşüne bağlı olarak, toplumun zihni olarak şekillendirilmesine yardımcı olanlara mı? Çünkü edebiyatçıların çoğunu da genelde siyasi düşüncesine ve inancına göre ayırıyoruz.
Taklit ettik, tahlil ettik, tenkit ettik 20 yılda olan biten buydu. Gençliğimizi eski kuşakların siyasi düşüncelerinin, inançlarının ve bol bol tehditvarimsi yazıları, ayırıcı, suçlayıcı, karalayıcı, şuculaştırıcı ve buculaştırıcı ifadelerinin içinde bulduk.
En çok işlenen konular; Atatürk, Allah, Vatan, yalnızlık, aşk, hasret idi sanırım. Birbirimize Atatürkçülük satmaya başladık, Allahçılık tapıcılık din satmaya başladık, Vatan konusunda nutuklar çektik, dini konularda sınıflandırdık.
Yaratılış, evrim, uzaylı gibi konularda daha doğrusu ne olduğumuzu ne olacağımızı, dünyaya geliş amacımızın birçok detayıyla nasıl olacağını durmadan anlattık, yazdık...
En çok işlenen konular tarihdi genelde; haç ve hilal üzerine, dindi genelde; Ortadoğu kökenli İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik üzerine, Cumhuriyet idi genelde; modern dünyanın yüzü, kazanılan haklar, tebaa değil vatandaşlık bilinçlenmesiydi.
Eskisi kadar her şiir ve yazıyı okumuyorum, lakin, sitelerde gençler yok pek; yaş ortalaması çağın çok ilerisinde, tahminen 50 ve üstünün cirit attığı yerler buralar. 50 yıllık yaşadığını, düşündüğünü, inancını satıyor insanlar birbirine, lakin alıcı var mı? Veya alıcı olması veya olmaması önemli mi?
Hal böyle olunca 80 öncesinin davranış ve ifadeleriyle bol bol karşı karşıya kaldık. Lakin bir şeyler uymuyordu bu çağa? Çizgi filmlerle büyüyenlere Sünnilik Alevilik Bektaşilik, Türklük Kürtlük Yunanlık Ermenilik, Ataerkillik, Geniş Aile Kültürü, aydın tanıları, elit tanıları, kulaktan duyma avam tanıları veya bir zümre içindeki sağ sol muhafazakar tanıları bu çağın çok gerisindeymiş gibiydi.
İlk TV’nin yanlışım yoksa 1939 yılında piyasaya çıkmasından sonra dünyada, 1980’nin başlarında internetin dar çerçevede kullanılmasıyla 2000’li yıllardan sonra en çok muhatap kaldığımız zihniyetler; 1900-1980 arasıydı.
Habercisi miydik birbirimizin veya öğretmeni - öğrencisi miydik? Komünist ve faşistler arasında git gel yapan dinistleri miydik çoğunluk?
Şimdi ise otoriter bir ülke yönetimi altında çiplenmeyi, fişlenmeyi bekliyoruz sanki. Karşımızdaki en büyük bela ise, dijitalleşmeyle gelen yapay zeka uygulamaları.
Küçük insanların diğer insanları saçma sapan gerekçelerle yargılamasının yanında, söz hakkı vermemelerine çok tanık olduk, sitelerden kovduk genel düşüncelerin aksini iddia edenleri.
Belki de çok fazla dedikodu üretildi, aşna fişne işleri çok mu oldu? Kimleri ahlaksızlıkla suçladık ne içindi? Evliler için eşinden habersiz sitelerde cirit atan kadınlar erkek mi arıyordu veya erkekler yeni bir aşk peşinde miydi, al mektuplarını ver mektuplarına da denk geldik mi, örnek olarak; lise yıllarının başında beraber olduğumuz sitedaşlar ile lise sona gelince birbirimize selam vermez -selam almaz mı olduk, görmezden mi gelmeye başladık?
Ülkede ve dünyada olan bitenlerin sıralaması; siyaset yolunu yapar, emir verirdi; gazeteci hedef gösterir idi, polis hedefe gider, savcı ve hakim de siyasetçinin istediği hükmü verir gibidir mi dünya yönetimleri. Yani öyle? Basın ve devletler güvenini yitirdi bu çağda.
Çünkü gördük ki; körfez savaşı petrol içindi, komünistler kendi faşistliklerini hiç görmedi, dinistler kendi dinleri dışını toptan yargılayıp cehenneme tıktı Tanrı adına, faşistlere değinmeye gerek yok zaten, 2. dünya savaşı malum, yak yık ayır derisini yüz veya ülkemizde Madımak olayı anlatmaya yeterdi, son asır geçtiğimiz 2-3 bin yılın uzatma dakikalarıydı.
Değerli dostlar; ben tıkandım, zihnim tıkandı, gençler lazım. Gençlerden haber almalıyız artık. Daha öğretecek veya yapacak zulmünüz veya ayrıştırıcı buyurgan tavırlarınız var mı, yürümüyor ya hu. Edebiyat siteleri ortaçağlardaki bir köye döndü. Başta ağalar, üyeler olarak marabalar. Hal böyle olunca insanın aklına gelen Kemal Sunal oluyor ve ağanın pokunun üzerine poğ mu yapılır gibisinden İlyas Salman’lar, Şener Şen’ler...
Çok kırılma, çok alınma, kendini bir şey sanma, kendini hep doğrucu bilme, eleştiriyi anlamaya çalış dediğiniz zaman, hadi be git işine dönüyordu tüm işler. Zamanın akış hızı; suyun hızını, rüzgarın hızını daha isabetli olacaksa ışık hızını geçmeye durdu zihinlerimizde.
Bizi artık ne Dede Korkutlar, Karacaoğlanlar, ne Şair Eşrefler, Neyzenler, Köroğlular, Necip ve Nazımlar, Faruklar veya Yeniçeri Ozanları, Bektaşi Ozanları, Divan Şairleri, Ülkücü Şairler, Solcu Şairler, Dinist Şairler paklamıyor, zihinler ayyuka çıkmış, hala mı eski dönemlerden kalma fikir yürütmeler.
Yeni çağ bizi ne hale soktu, internet ne meydana getirdi, görüntü hafızalı olmak neye yaradı mesela?
Peki ya, düşünün bakalım edebiyat sitelerinin mezarlığa ihtiyacı var mı? Üyeler yani marabalar olarak bir mezarlık alanımız olmalı mı, kefen parasını kim verecek, kim atacak sayısal kodlarla üstümüze toprağımızı...
Bugün biri aradı, yine şikayet mikayet etmeye başladı. Ya hu dedim; çalışmayacaksan çalışma, dön gel, bu hayat değmez çalışmaya... Zaten zihinlerimiz emekli olmuş bu dünyadan.
Bu arada bir tane de emekli edebiyat sitesi kurulmalı günümüzde. Emekli olan yazmaya geliyor.
Bir de dinist edebiyat sitesi, adam durmadan fetva veriyor ya hu, sanırım klavye üzerinden cennete gidecek. Yani varsa tabii :) Gidince göreceğiz herhalde? mi?
Bir de şucu bucu edebiyat sitesi lazım.
İşin şakası bir yana, iyice cılkı çıktı yazı ve şiirlerin, belki de hep aynılıktan bezdi zihinlerimiz.
Cumhuriyetin ilk dönem şairleri, bolca Avrupavari şiir taşımışlar dünyamıza, çevirmişler durmuşlar, bir çok şiirleri copy paste.
Sonra İslamcı dönem şairlerimiz var bir de, Emevi Devletini yeniden kuracaklar herhalde.
Bir de Türkçü Turancılarımız var, mesela Orta Asya’daki beş beyin başına bir hakan atayacaklar sanırsın.
Yani sormak lazım neden biz insanlar? Neden bir tavuk veya dağ aslanı veya balina veya bıldırcın veya böcekgillerden bir yaşam formu değil de, neden biz homosapiensler, iki ayak üzerinde konuşmayı becerenler, kıllarını dökenler ve klavyeye basan neden bizler:)
İnternet edebiyatına takılınca sormak lazım elbette; 1- Bu teknolojiyi uzaylılardan mı ele geçirdik ve ters mühendislikle dünyaya yaydık 2- Kuantum fiziğine gelinceye kadar biriken tüm ilimlerin sonucu olarak mı akıllı telefonlara kadar geldik ve zihnimize alet takılmasına ramak kaldı 3- Ya da bir simülasyondayız, her şey aslında her şey değil, ne olduğu belli değil ? Biz de yaşayan bir şey değiliz, aslında ölüyüz ve ölüler ölüler ile iletişime geçiyor.
Klavye ile volta atmak da çok garip, tanımlanamaz bir şey. Bu edebiyat site alışkanlığımızı bırakmamız lazım. Çünkü sidik yarıştırmaya döndü tüm yazı ve şiirler.
Aslında yatırım yapmak isteyen dijital mezarlık sitesi kursun, yani kütüphane gibi veya ölenin tüm dijital verilerini o site defnetsin, anonim olarak kullandırsın gelecek kuşaklara, lakin ücret almasın veya kendi dijital parasını bassın.
En sevdiğinize emanet olun bireysel çağa adım atarken toplumsal çağların son etkileşimcileri.
Neyi, neden, nasıl yazdığımı bilmiyorum, en güzeli zihin konuşmalarımızı yazıya döken bir uygulama edinmek. Zahmetli iş ya hu, saçma veya sapan yazılar yazmak da. Bir de; yakında zihinsel suçlara hoş geldiniz diyecekler gibi, düşünen herkesin veya inancını belli eden, hayalini belli eden, isteğini belli eden her karaktere en alt ceza sınırı olarak 4 yıl yatar verdim. Yatın gari, saat olmuş gecenin 04:07’si.
Saygılarımla.