6
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
626
Okunma

Her şeyden önce belirtmek isterim ki, prensip olarak bu ülkenin, milletin insanını Atatürk üzerinden sorgulamaktan yana olmam, olmadım da. Evet, Atatürk’ün kurulmasına öncülük ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insan varlığının Atatürk algısını, saygısını, hürmetini sorgulamam. Hele Atatürk düşmanı kavramına hiç itibar etmem. Milli birlik beraberlik kapsamında işlevsel de değil. Klasik tabirle herkesin bir Atatürk’ü vardır kendince. Kimi, Çanakkale ve Milli Mücadele üzerinden bir Mustafa Kemal imgesine sahiptir mesela. Bazısı saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanına da sıcak bakan bir anlayışın mümessilidir bu yapıda. Ne ki, inkılaplar parantezinde mesafe duyar bu insan evladı. Siyonist, Mason yapıların katalizör teşkil ettiğine inanılır söz gelimi.
Aslında Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren bu siyasi ideolojik mekanizmanın işlediği muhakkak. Sultan Abdülhamit merhum bu yapılanmayla mücadele eder, ancak günün birinde bu yapılanmanın mayalanmasıyla beraber devrilir de. Peki bu yapı, işleyiş Cumhuriyet döneminde nihayete mi erer? Tabii ki hayır. Büyük Atatürk’ün de bu sistemle ve adamlarıyla mücadeleleri vardır. Türlü hamleler tasarlar ve tatbik eder. Şöyle ki, Gazi Paşamızın bazı hareket ve uygulamaları zahiridir kanımca. O hareket tarzının sergilendiği dönemde iç ya da dış siyasette neler olur, daha daha neler olur? Bunların kör parmağım gözüme misali değil de, gözünü dört açarak değerlendirilmesi, okunması gerekir zannımca. Yok ben öyle yapmayacağım da, eski usul ön yargılarımın tutsağı olacağım diyene yolun açık olsun gardaş, ancak derim.
Kimse kusura bakmasın ama ne İslamcılık, Osmanlıcılık ne Türkçülük Turancılık ne de solculuk, Kemalizm büyük fotoğrafı görmüyor, görmemekte. Ben kendi hesabıma ne Atatürkçü ne de Kemalist tabir ederim kendimi. Çünkü sondaki izm’den de anlaşılacağı üzere bu tip anlayış biçimleri Atatürk’ün bizatihi kendisi değil, olamaz da. Hiçbir izm eklendiği kavramın motamot kendisi değildir de ondan. Demem şu ki, Materyalizm madde demek değil, kapitalizm sermaye demek değil, Sosyalizm toplum demek değil, Marxizm Marx demek değil, Deizm Tanrı demek değil, Türkçülük Türk, Türklük demek değil, İslamcılık İslam demek değil, Liberalizm hürriyet, serbesti demek değil, Laisizm laiklik demek değil. Kavramcılıkların hepsi bir kavramı mutlak hakikat, bir nevi din hatta put kılmaya ancak yarar.
Efendim! Konumuzla alakalı bölüme gelirsek o kadar Devrim Tarihi, İnkılap Tarihi, Cumhuriyet Tarihi dersleri gördük eğitim öğretim hayatımız boyunca. Yurdun dört bir yanında herhangi bir sosyokültürel yapıda, dünya görüşünde insan olmasın ki, bu derslerden almamış olsun. Sonuç peki, sıfıra sıfır elde var sıfır. Atatürk’ü sevdiğini iddia edenler lanse ettikleri kadar sevmiyorlar desem bilmem inanır mısınız? Sevmez görünen hatta sevmediğini söyleyenler daha ziyade seviyorlar belki de. Canım öyle şey mi olur, sevmiyorum diyen nasıl sever dersiniz de, seviyorum diyen ya da sever görünen nasıl sevmezse öyle elbette. Kızdığı, tepki duyduğu bazı hususlar vardır. Sesini duyurabilmek için sevmiyorum ulan, var mı ötesi yapar mesela. Aksini iddia edenler bu toprağı ve insanını tanımıyor maalesef. Bizim insanımız, ister Türk insanı diyelim, ister Müslüman diyelim, ister Anadolu insanı diyelim delidolu hatta delibozuk meşreplidir. Bu ülkenin insanı ekseri kitabi olana değil yaşamın pratiğine meyleder. Yurdum insanını formel akıl, mantık değil duygular, hisler, değerler harekete geçirmektedir haddizatında. Bundan ötesi zart zurt istidadındadır ancak.
Temel bir nokta şudur: Atatürk’ün ismi etrafında bir lider kültü oluşturulması tutmadı, tutmuyor, tutmazdı da. Bu kültü tasarlayıp tatbikata koyanlar, sosyal psikolojiyi ters yönde kanalize ederler. Çünkü dünyanın tüm milletlerinde, kültürlerinde hiyerarşik bir anlayış vardır. Din uluları, manevi kişilikler öne çıkar. Batı dünyasında mesela Hz. İsa en yüksek bir kişiliktir. İsterse ateist, materyalist, komünist olsun asker ya da devlet adamlarına değil İsa’ya öncelik verir batılı. Papa demiyorum bakın, dikkat edin. Buna biçimsel bir saygı demekte yanıltıcı olur kanaatimce. Vaktiyle Gorbaçov’un, tarihte ilk sosyalist İsa’dır, beş ekmekle beş bin kişiyi doyurmuştur o dediğini anımsarım. Düşünsenize bir materyalist beş ekmekle beş bin kişi doyar mı demiyor. Burada söz konusu olan yoksulların sofrasının bereketi, sofrasını yoksullarla üleşmek bağlamındadır açıkçası. Yine Cemil Meriç’in farklı düzlemde tabir ettiği üzere batılı şark, doğu söz konusu olduğunda Hristiyan’dır. Allahsızı, kitapsızı hepsi Hristiyan kesilir bir anda. Bu neden böyledir, nasıl böyledir, niçin böyledir, derinliği elbette var. Avrupa kendisini Yunan, Roma, Hristiyanlık temelinde tanımlar çünkü. “Efradını cami, ağyarını mani” misali hiçbir şey bunu bozmaz.
İslam inanç ve kültüründe de en büyük insan Hz. Muhammed Aleyhisselamdır elbette. Ne ki, bizde batılılardaki kural, nizam, muhakeme çizgisinden eser yok. Hiperaktif bir tabiata sahip olduğumuzdan keyfimle kâhyasının hükmü altında yaşantımızı sürdürmekteyiz. Bununla bir takım popüler söylemlere iltifat ettiğim sanılmasın lütfen! İşte efendim, tek liderimiz, önderimiz Hz. Peygamberdir söyleyişinden söz ediyorum elbette. Böyle diyenler Reisicumhuru lider, önder görmüyor mu acaba? Erdoğan’ı lider hatta önder gördükleri halde nasıl tek lider, önder Hz Muhammed’dir diyorlar anlamak oldukça zor. Şu kadar ki, olgusal zeminde ölçersek; Atatürk’ün insanlık önderi, gelmiş geçmiş en büyük önder çizgisinde okunmasındaki aşırılığa işaret ediyor bu yaklaşımlar. Yoksa lider kavramı geniş anlamda bir işe öncülük eden anlamındadır. Vikipedi üzerinden okursak; “bir örgütün en üst düzeyde yönetimiyle görevli, özellikle bir partinin başkanı olan kimse.” Ya da “elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir.” Şeklinde kullanımları da olduğu görülebilir.
Bu biçimde okuduğumuzda Hz. Muhammed çağları aşan çizgide insanlık önderidir, rehberidir. Atatürk modern Türkiye’nin kurucu lideri, önderidir. Yine Erdoğan son yirmi yılda bu ülkenin yetiştirdiği bir lider olmaktadır. Halkımızın geniş bir kesiminin bir nesil boyunca etrafında kenetlendiği güncel bir siyasal kişilik elbette günün lideri, önderi olmaktadır. Kapıları çarparak içeri, dışarı girip çıkmalar, hönk hönk öksürmeler, homhom homurdanmalar ne yazık ki gerçekliği değiştirmiyor.
Elbette arzu eden arzu ettiği gibi düşünecek, düşünmeli de. Ne var ki, negatif psikolojik toksin biriktiriyoruz, mutsuzluğun tuzağına düşmekten kurtulamıyoruz bir türlü, biline.
-DEVAM EDECEK-
L.T.