8
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
699
Okunma


Alabildiğine sessizdim bugün. Konuşmak gelmedi içimden; çünkü, aklımdan geçenlerle konuşmam yeterince yordu beni. Gerçi konuşmak istesem bile, muhatabım olmaya layık o birileri zaten yok ufukta…
Hava oldukça bulutluydu. Rüzgar da yoktu. Biraz da nemliydi, boğucuydu solunan hava. Sanki her an gök gürleyecek, şimşekler çakacak ve ardından dolu yağacaktı. Bu düşünce beni temkinli kılmıştı. Öğleden sonra yürüyüşe çıktığımda, ormanın olduğu yöne gitmemeyi tercih ettim bu nedenle.
Göl kıyısı fazlasıyla tenhaydı, ama köpeğine can yeleği giydirmiş ve yüzmesi için onu motive etmeye çalışan bir kadın çarptı gözüme. Bir süre merakla onları izledim. Köpek dönüp dönüp kadına sokuluyor ve homurtuları ta bana kadar geliyordu. Oysa genç kadın çok sakindi. Ona şeker vererek ödüllendiriyor ve onu kısık sesle konuşarak eğitiyordu, tıpkı çocuğunu eğitir gibi.
Yürürken, başım hep göklerde, gözlerim ağaçların alacalı yeşilinde dolaşıyordu. Kuş seslerine dikkat kesiliyordum. "Kara kuş"un, bülbülün ötüşünü andıran sesi, her zaman olduğu gibi, beni mest edip duruyordu. Onları, ağaçların dallarında arayıp duruyordum. Boynum ağrıyınca yola devam ediyordum.
Kayın ağaçlarının görkemli edası ve yüzlerce yıllık meşe ağaçlarının koyu yeşil yaprakları eşliğinde, adımlarım hızlandı. Ara ara durup önüme çıkan leylakları kokladım. Beni gelip geçip gidenleri umursamıyordum. Yine kendi hayal dünyama dalmıştım. Bir kaç dal leylak kopardım ve elimde koklaya koklaya, keyfimce yürümeye devam ettim.
Plajın olduğu yere geldiğimde, yaşlı bir çiftin suya girmek için üstünü çıkardığını gördüm. Meraktan yolumu değiştirdim ve onlara yakın yürümeye başladım.
Kadın da, erkek de kırış kırıştı. Sıska denecek kadar zayftı ikisi de. Fakat ikisi de, oldukça çevik ve atletik bir vücut yapısına sahipti. En az doksan yaşlarında görünüyorlardı. Hareketleri öylesine ağırdı ki. Ya da bana mı öyle geliyordu?
Yaklaştım. Suyu izler gibi yaptım. Az sonra erkek kadının elini tuttu. Kadın kuma basarken çivilere basıyordu sanki. Ayaklarımın sızladığını hissettim. Fısıldar gibi konuşarak o "buz" gibi suya girdiler. Hani öyle ağır ağır değil, sımsıcak kaplıcalara girer gibi girdiler. Onların yerine "aaah, soğuuuk!" diye, neredeyse ben çığlık atacaktım.
Hayran oldum bu iki cesur ve sevimli yaşlıya. Buranın soğuk iklimine, iliklerine kadar alışık oldukları belliydi. Buz gibi suyla yıkanmanın, onları sağlıklı kıldığının da bilincindeydiler. Sağlıklı ve uzun ömürlü olmalarının nedenlerinden biri bu değil miydi?
Ben ise, aptallar gibi durup onları izledim bir süre. İmrenmedim mi? Elbette, inkar edemem! Hatta onlar adına, çok da sevindim. Onlar suyun yüzünde kayar gibi kaybolurken, yoluma devam ettim. Adeta yeni bir enerji edinmiştim ve içimde yaşama sevinci kanatlanmıştı.
Dahası, ne yağmur yağdı ne de gök gürledi. Ama bulutlar hala siperdi güneşe. Yaklaşık bin adım yürüdükten sonra, geri döndüm. Zira kafamda hala o iki yaşlı vardı: "Ya üşümekten kıyıya geri dönemediylerse? Ya birinin bacağına kramp girdiyse? Ya yorulmaktan kıyıya kadar dönemediylerse? Ya ya ya..." diye endişelenmeye başladım. Hoş, ne onları kurtaracak kadar gücüm var, ne de paldır küldür o buz gibi suya kendimi atacak kadar cesur olduğumu söyleyebilirim. Üstelik, daha ben onlara ilişmeden, kendi kendimi boğacağıma yemin bile edebilirim. Her şeyden önce, panikten donar kalırım, Allah muhafaza!
Adımlarımı hızlandırdım. Ve tekrar sahile vardığımda, o sevimli çifti çırılçıplak kıyıda buldum. Dudaklarımın sevinçten gerildiğini hissettim. Kadın, elindeki kıyafetiyle öylece dikilmiş suyu izliyordu. Erkek ise, havluyla onun sırtını kuruluyordu. Ne bir telaş, ne bir pişmanlık belirtisi vardı hallerinde. Bilakis, oldukça relaks ve romantik bir hava soluyorlardı. Ben oracıkta durup, onlara hayranlıkla bakakaldım yine.
Yavaş yavaş onlara doğru yürümeye karar verdim. Davetsiz yanaşıp, suyun soğuk olup olmadığını sorayım, dedim:
- Merhaba! Su soğuk muydu?
İkisi de, sanki böyle bir sorunun her an yöneltileceğini biliyorlarmış gibi, istiflerini pek bozmadan ve sakin bir edayla:
- Hayır, hayır sıcaktı. Tam 12 derece. Çok keyif vericiydi, dedi adam. Suya bakıp gülümsüyordu. Kadın da, onu onaylarcasına başını salladı:
- Evet, ben de keyifli buldum, dedi. 10 dakika kaldık. Yeterli bugün için, diye devam etti.
Onların öyle sakin ve rahat olmalarını şaşkınlıkla izliyordum. Bunu, onlar da fark etmişti olmalılardı. Üşümediklerini iyi bildiğim halde:
- Üşümüyor musunuz, dedim?
Adam yine gülümsedi ve havluyu kolları arasında tutarken, eşine baktı:
- Hayır hayır, şimdi değil, Ben suya girerken biraz ürperdim, ama şimdi üşüdüğümü söyleyemem, diye çıkıştı kadın.
Eşini sevecenlikle izleyen adam, ona desetek olmak için atıldı:
- Evet, ben de üşümüyorum. Harika bir duygu. Dinçleştirici. Tavsiye ederim!" diye de ilave etti.
Gülümsedim. Bi suya, bi onlara baktım:
- Sizin kadar cesaretli olduğumu söyleyemem, dedim.
Gülüşerek sohbete devam ettik bir süre. Öğrendim ki; kadın 87 yaşında, erkek de 85 yaşında ve sadece bahar aylarında değil, kışın da düzenli aralıklarla soğuk suda yıkanırlarmış.
- Suyun ısısı 2,3 dereceyken de giriyoruz. Genellikle kendi köyümüze giderken girerdik. Ama artık yaşlandık ve sık sık gidemiyoruz oraya. Bu güzel göle takılıyoruz, dedi kadın.
Onlardan ayrıldıktan sonra adımlarım mütemadiyen hızlanmıştı. Ve benim hızlı ve tempolu ilerleyen adımlarıma büyük katkısının olduğu kesindi. Öyle ya; madem ki, ben onlar gibi soğuk suya girerek sağlığıma pozitif etki sağlayamıyorum; hızlı yürüyeyim bari, diye düşünmüş olmalıyım bilinç altında.
Sitenin cümle kapısına geldiğimde sırtımın ıslaklığını, nefesimin normalleştiğini duyumsadım. Demek ki iyi yürümüşüm, dedim.
Size teşekkür ederim sevimli ve cici insanlar, dedim içimden...
H. Korkmaz, 2023 Sthlm