11
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
899
Okunma
... babasını beklerken yorgunluktan uyuyakalan Kumru Hanım, sabaha karşı kapı zilinin çalmasıyla yerinden sıçrayarak kapıyı açar. Gelen Orhan Bey’dir. Yüzünde, değerine paha biçilmez kristal bir bibloyu yere düşürür de kırarım korkusu, kucağında ise itinayla tuttuğu yün battaniyeye sarılmış, sadece ağız kısmı açık bir vücut vardır.
...
-Huru
-Kum ru
-Huuu ru
-Kumm ruu
-Hur ruuu
Gülüşmeler... Gülüşmeler... Oysa, ne de çok zorlanmıştı Kumru Hanım ilk günler.
Bir taraftan Yavuz Bey’in "eve gel’’ çağrı ve baskılarının içine düşürdüğü burkuntu, diğer taraftan babası Orhan Bey’in "Aman diyeyim kızım!.. Senden başka kimseye emanet edemezdim Ebenayı. Sakın ha!.. Saygıda kusur etmeyesin" diyerek yüzünü ilk defa gördüğü; huyunu suyunu bilmediği, üstelik hasta, yemek yemeyi ve ilaçlarını almayı reddeden, çok az konuşan, konuştuğunda ise ne dediği tam olarak anlaşılamayan bu yaşlı kadıncağızı yazlık eve bırakıp, o ketum duruşuyla doğru düzgün açıklama yapmadan iki saat kadar uyuyup hemen sonrasında İstanbul’a döndüğünde... Şimdi öyle mi ?
-Huru da Huru!..
Orhan Bey’in "Ebena" diye tanıştırdığı bu yaşlı kadının gerçek adı "Gilyaz’’dı. O, kendisine bakmakla görevlendirilen genç kadının adının Kumru olduğunu daha tanışmadan önce de biliyordu. ’’Huru’’ diye hitap etmek istiyordu, tamam öyle olsundu. Çok da inatlaşmanın bir anlamı yoktu. Kumru Hanım’la şakalaşmak içten içe çok hoşuna gidiyordu. Kendisiyle daha fazla ilgilensin, belki de biraz daha yanında kalsın diye bilinçli yapıyordu bu çocuksuluğu.
Yüzündeki gülümsemenin bozulmasına izin vermeden sırtındaki şalını titizlikle çıkarıp kolunu başının altına koyarak uzun, kırçıllı saçlarını kenara doğru usulca toplayıp yatırdı yatağına.
Yanağına bir öpücük kondurup:
- Hadi bakalım Gilyaz Anne, uyku vakti! Allah rahatlık versin.
Yorganını üzerine örtüp, odanın ışığını kapatmak üzere çıkışa doğru yönelmişti ki arkasından seslendi Ebena :
-Huru! Benim hiç uykum yok. Yanfırı ırak durma öyle. Biraz daha yanımda kalasan, sohbat etsek olmaz mı?
Yüzünü Ebenaya dönerek gülümsedi Kumru hanım. Birkaç adım atarak pencerenin önünde duran sehpayı kucaklayıp yattığı karyolanın önüne nazikçe bırakırken:
- Peki, Gilyaz Anne. Madem uykun yok, sütlü kahvelerimiz ve sabah yaptığım tarçınlı kurabiyeler de mahrum kalmasın isterim sohbetimizden.
Yastığını kaldırıp vücudunu oturuş pozisyonuna getirdikten sonra, kolunu sol tarafında bulunan komidinin üzerine doğru uzattı Ebena. Cam bardak içinden takma dişlerini çıkararak ağzına yerleştirdiğinde:
- Çok yaşayasen, Huru kız!
- Hemen hazırlayıp geleceğim. Yalnız, seninkine kahvesini az koyacağım. İtiraz istemem ama.
Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözlerini doğrular gibiydi Ebena’nın gözleri. Bakışları sanki yıllarca insansız kalmış da kaybettiği ve özlemini duyduğu değerlere yeniden kavuşmuş gibi ışıl ışıldı.
Kahveleri yaparken duvardaki saate bir bakış attı Kumru Hanım, on ikiye çeyrek vardı.
Eşini çok özlemişti. "Yavuzzz!.. Ah, Yavuzzz!.." diyerek gözleri dolarcasına iç geçirdi bir an. Bugün de hiç ses çıkmamıştı, her gün defalarca arayan adamdan.
İkinci bölüm sonu
yanfırı ırak: eğri uzak
EbRuAsya //