11
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
759
Okunma


Evet Battal Gazi dediğinizi duyar gibiyim. Sadece o mu? Kara Murat, Malkoçoğlu, Dünyayı kurtaran adam yok mu? Oysa bunlardan çok daha fazlasıdır o. Hani harplerde isimsiz kahramanlar vardır. Kumandanların, devlet adamlarının, hakanların yanında onların ferdi varlıklarını dolduran somut kişilikler bilinmez. Havaalanından yükselen bir uçaktan yerdeki her şeyin küçücük görünmesi, bir nokta halini alması akla gelebilir burada. Oysa gerçek ebatları ne kadar büyüktür değil mi? Devasa boyutlardadır kimi zaman hatta.
Bunun gibi, bugün itibarıyla yaşama veda eden ünlü sinema sanatçımız Cüneyt Arkın’ın tarihi filmleri, dizileri yanında toplumsal içerikli filmleri de vardır kuşkusuz. Buna paralel olarak canlandırdığı karakterler arasında da, kimi zaman taassupla mücadele eden cumhuriyet döneminin inkılapçı öğretmenini, ya da bir hakimi, gazeteciyi, sendikacıyı, madenciyi, polis müdürünü görebiliriz. Hiç şüphesiz dört yapraklı yoncanın her biriyle başrol oynadığı eski Yeşilçam melodramlarını, aşk filmlerini de anımsarız.
Cüneyt Arkın sonraları tarihi filmlerle anılan, öne çıkan bir popüler sinema ikonumuz halini alacaktır. Bu yönüyle de farklı toplum kesimlerinde müspet yahut menfi yönde kalıp yargılar oluşturur. Günümüze doğru geldikçe değişen nesiller onu bu yanıyla benimser ya da benimsemez. Toplumsal filmleri ancak eski kuşağın anılarında kalmaktadır çünkü.
Şöyle ki, sosyal içerikli filmleriyle ilgilenmeksizin onun tarihi filmleri bana lazım demekte, tarihsel filmlerinden bana ne yahu demekte anlamsız yaklaşımlar olacaktır. Öyle ki, Arkın’ın şehir filmleri onun sinemamızda jön yönünü ve bunun biçimlendirdiği karizmatik cephesini de önümüze koymaktadır. Sinema tarihimizin en yakışıklı jönü, en karizmatik oyuncusu demek mübalağa mıdır acaba? Ayhan Işık, Kadir İnanır, Tarık Akan gibi figürlere haksızlık etmeden tabii ki. Dünya sinemasında dahi Alain Delon misali yakışıklılık bağlamında enderdir zannımca. Şüphesiz burada kastettiğim en başarılı yahut en büyük oyuncu misali bir derecelendirme hiç değil. Ancak aktör duruşu tepeden tırnağa ondadır.
Öte yandan çevirdiği tarihi filmlerde canlandırdığı karakterlerin tarihsel kişiliklerin motamot kendi hallerine bağlı olmaksızın senaryoya, kurguya bağlı absürt hal aldığı da görülmektedir. Bu yüzden kimi zaman negatif bir bakış açısı uyandırdığı da görülür. Şu kadar ki, bu tip filmlerin ve kahramanın değerlendirilmesi noktasında döneminin imkân hudutlarını da göz ardı etmemek gerekir. Demem şu ki, bir yanda tarihi film çekmenin bir güldürü yahut salon filmine göre güçlüğü, detayları, diğer yanda yine buna bağlı olarak sinema teknolojisi bağlamında elli altmış sene önceki olanaklarımız bu tip filmlerin yapılması noktasında bizleri karşılamaktadır.
Ünlü oyuncumuzun ise bu tarz filmlerde dublör kullanmaksızın sergilediği performans çok kez övgüyle karşılanmış bulunmaktadır. Hani derim ki, senaryo ya da sinema tekniğine bağlı dezavantajların Arkın’ın kusuru değil handikapı olarak okunması daha insaflı bir yaklaşım olacaktır kanımca.
Diğer yandan Cüneyt Arkın’ın bu tip filmleri kanalıyla Yeşilçam tarihinin kendisinden önceki dönemlerine göre önemli bir boşluğu doldurduğu ise muhakkaktır. Elbette günümüzde çekilen tarihi dizi ve filmlerin seviyesi düşünülürse üstte de vurguladığım gibi bir emekleme, sıralama, erken yürüme safhalarının meşakkatlerini göz ardı etmemek gerekir.
Bu yaklaşım biçimim fazla öykünmeci, hamasi bulunabilir de. Tam tersi bu eski zaman filmlerindeki pek çok sahneyi yukarda da dokunduğum gibi anlamlı bulduğumu söylemiyorum. O filmlerin Yeşilçam’ın konuya yaklaşımına bağlı kuramsal bir çerçevesi de bulunmaktadır. Absürt ögelerle bilhassa biçimlendirilir ve çerçevelenir. Açıkçası tarihselliğe gülünçlükte katılır bir yandan. Bu tip filmlerin senarist ya da rejisörleri incelenirse kahramanlık mitine bir bağlılığın nişanesi olarak okunması da oldukça zordur. Açıktır ki, Modernizmin düşünce kalıpları bir kahramanlık mitolojisinin sinemaya taşınmasını zaten mümkün kılmamaktadır.
Bunu gelenekçi bir anlayışla olumsuzluk olarak karşılamakta bana uygun gelmiyor açıkça. Çünkü tarihin akışı içerisinde ülkeler arası mücadele vasıtaları, araçları da değişmiş bulunmaktadır. Klasik harbin ağırlığı azaldığı gibi, mevcut şekliyle askeri mücadelenin tarihin eski zamanlarındaki biçimlerinden de uzaklaşmış bulunmaktayız. Ve dahi küresel ekonomik, siyasi gücün ağırlığı artmış bulunmaktadır. Bunun sinemasal izdüşümünün sine masalı aşması da doğaldır hani. Film teknolojisi bazında sorgulanması, eleştirilmesi ise elbet şaşılası değil.
Ne ki, bu tip Cüneyt Arkın filmlerini düşünsel düzlemde anlamsız bulmaksa bu yaklaşıma iştirak ettiğimi söyleyemem. Tam tersi nesillerde tarihselliğe ve bunun sanatsal tezahürlerine karşı bir tecessüs uyandırdığı gibi o alandaki boşluğun, açlığın ürünleri olduğu da kuşkusuzdur.
-DEVAM EDECEK-
L.T.