11
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1217
Okunma

.
Hepimiz bir şeyler yazıp çiziyoruz. Kimimiz yazı yazıyor kimimiz şiir.
Bedava olduktan sonra yaz babam yaz.
Bu yazdıklarımızdan para alsak mesela. Hiç de fena olmaz.
Kimden alacağız peki?
Tabii ki Habib bey’den.
5-6 kişilik bir heyet oluşturup ANSIZIN çalsak kapısını.
“Buyurun”
“Merhabalar Habib bey, biz şu, şu, şu”
Haa; buyurun, buyurun..”
Hoşbeş faslından sonra;
“Habib bey biz komple arkadaşlarla düşündük taşındık yazdığımız şiirlere ve yazılara para ödemenizi istiyoruz.”
“Neee! Siz bana komplo mu kuruyorsunuz? Beş kuruş para öde/ye/mem.”
“Para ödemezseniz biz de bir şey yazmayacağız.”
“Tamam yazmayın. Hadi güle güle!!”
Birkaç gün yazı mazı çıkmıyor. Defter bomboş. Bir yazı, bir şiir var. Grev kırıcı. Belki de kendisi yazıyor.
Habib bey yaklaşık bir hafta sonra heyeti çağırıyor.
Vur aşağı çal yukarı yazı ve şiir başına 1.000 TL asgari ücrette anlaşılıyor.
Habib bey “Arkadaşlar, yalnız benim de bazı kurallarım, bazı kısıtlamalarım olacak.
İki satır yazı yaz, iki dize şiir yaz, al 1.000 Lirayı. Olmaz öyle şey. Yazıda en az 500 kelime, şiirde de en az 200 kelime olmalı.”
“Tamam da hece şiirinde o rakam çok. Bilirsiniz hece şiiri genellikle 5 kıta oluyor. Kelime olarak da 80-90 kelime eder. Şiirde 80 kelime olsun.”
“Tamam hece şiirinde 80 kelime ama yazıda da şiirde de ’ne, ve, de’ gibi iki harfli kelimeleri saymam. 79 kelime olsa kabul etmem”
“İyi de onları nasıl ayıracaksınız ki?”
“Hehehe hece sayacı yapan adam onu da yapar. Ayrıca bir kişi her gün hem yazı hem şiir yazamaz. 5 günde bir yazacak. İster şiir yazsın ister yazı yazsın.”
Homurdanmalar.
Uzun uğraşlar sonucu 3 günlük süreç.
“Güne gelenler”
“Bakın ona 5.000 veririm"
“Bir şey daha var. Yazılarımızda veya şiirlerimizde ‘Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız’ gibi uzun kelimeler kullanırsak o n’olacak?”
“Kullanmayın efendim. Allah Allah, hep benden, hep benden de olmaz ki canım! ”
“Peki geçmişte yazdıklarımız?”
“Geçmişte yazdıklarınıza geçmiş olsun. Ben onun altından kalkamam arkadaş. Karun’un hazinesi olsa yetişmez. Onu unutun. Eski yazdıklarınızı tekrar yayınlamaya kalkarsanız onu tespit eden yeni bir sistem de koyarım.”
Gönülsüz kabullenmeler, hayal kırıklıkları.
Her şey düzene girdi.
Yazılar şiirler yazılıyor, paralar ödeniyor.
Emekli biri en az bir emekli parası daha para alıyor.
Aradan zaman geçti. Heyet tekrar Habib beyin kapısında.
Dürbünden baktı, ‘Ulan gene onlar. Açsam mı, açmasam mı!?’
“Habib bey içeride olduğunu biliyoruz, aç kapıyı.”
Kapı açıldı. “Pardon lavabodaydım da..!”
Hoş beş.
“Habib bey bir maruzatımız var!”
“Öhhöö, buyurun arkadaşlar sizi dinliyorum.”
“Şey malumunuz Dolar 13,50 oldu. Şu bizim 1000 Lirayı ona göre artırsak. Hatta Dolar’a endeksli yapalım veya direkt Dolar olsun.”
Öfkeyle yerden alıp gökten püskürerek,
“Siz ne diyorsunuz? Ben yerlerden Dolar mı topluyorum? Gökten mi yağıyor. Ne bu sizin yaptığınız? Hem yazı ve şiir süresini de 10 güne çıkarıyorum. İster yazın ister yazmayın. Hadi güle güle!!” Çatt.
Konumuzla ilgisi yok ama;
Timur ülkemizde birkaç yıl kalmış.
Fillerini de her kasabaya 1-2 tane olmak üzere dağıtmış. Yemesi, suyu, bakımı o kasabaya ait.
Akşehir’de de 1 tane var. Halk illallah etmiş. Nasrettin Hoca’ya “Hocam heyet olarak Timur’a gidip rica edelim. Şu fili alsın. Biz altından kalkamıyoruz” demişler.
5-6 kişilik heyet oluşmuş varmışlar Timur’un otağına. Kapıda Hoca bakmış kendinden başka heyetten kimse kalmamış. Hepsi tüymüş. Çıkmış Timur’un huzuruna,
“Hünkarım biz sizin verdiğiniz fili öyle sevdik, öyle sevdik ki n’olur bize bir fil daha verin..!!”
*
Bektaşi Fatih Sultan Mehmet’in kapısına dayanmış.
Kapıdakiler “Hooop, hooop, baba eren dur bakalım” demişler.
“Bırakın beni, ben kardeşimle görüşeceğim”
“Kardeşin kim?”
“Fatih!”
“Olur mu, o tek erkek çocuk” deseler de Bektaşi ısrarla “kardeşimle görüşeceğim, o benim kardeşim” diyor başka bir şey demiyor.
En sonunda padişaha haber vermişler. “Getirin demiş”
Fatih güler yüzle karşılamış. “Baba, biz seninle nasıl kardeşiz?” diye sormuş.
“Adem Aleyhisselamdan. O hepimizin babası değil mi? İşte o yüzden biz de kardeşiz. Sen burada keyif sür, kardeşin olarak ben yoksulluk çekeyim. Bu Allah’tan reva mı..??”
Fatih gülmüş.
Cebinden bir akçe çıkarıp vermiş Bektaşi’ye.
“Haklısın. Şunu al da aman sesini çıkarma! Diğer kardeşlerimiz duymasın. Onlar duyarsa var ya sana bu bile düşmez. Aman haaa ses etme!!”
Sürç-i lisan ettikse..
Suat Zobu
.