Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
belkibirharfimben
belkibirharfimben

Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım?

Yorum

Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım?

3

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

634

Okunma

Okuduğunuz yazı 7.7.2021 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım?

Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım?

"Evet, acz dahi aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tariktir ki, Hakîm ismine isal eder." Sözler’den.

Bediüzzaman’ın mesleğinde ’tasavvuf’ yok mudur? Ben bu soruya kat’i bir şekilde "Hayır!" diyemiyorum. Çünkü tasavvufu ’üç fıkıh’tan birisi olarak görüyorum. Nedir o ’üç fıkıh’ peki? 1) ’Fıkh-ı Ekber’ ki itikadımızdır. Neye inanıp-inanmayacağımızdır. 2) ’Fıkh-ı Zâhir’ ki amellerimizdir. Nasıl işleyip-işlemeyeceğimizdir. 3) ’Fıkh-ı Bâtın’ ki maneviyatımızdır. Nasıl duygulanıp-duygulanmayacağımızdır.

İşte bu üçüncü fıkha mihmandarlığı tasavvuf eder büyük ölçüde arkadaşım. İkincinin âmilleriyse fakihlerimizdir. Birincinin sahipleri de akaid imamlarımızdır. Allah hepsinden razı olsun. Elbette hepsinin başı Allah Resulü aleyhissalatuvesselamdır. Sahabesidir. Selef-i Salihîndir. Fakat ilerleyen asırlarda uzmanlaşmalar başlamıştır. Bir tür görev paylaşımı olmuştur. Ehl-i Sünnet ulemamız da, ekseriya birkaç alanda birden hamiyetini göstererek, ümmetin ilgili yaralarını sarmışlardır. Pâk mirası taşımışlardır. Taliplerine ulaştırmışlardır. Mutasavvıfların sardığı yaralar da çoğunlukla ’Fıkh-ı Bâtın’a dair yaralardır. Allah ecirlerini kat kat versin. Onlar dışarıda ’Fıkh-ı Zâhir’in şartlarına uymakla erişebilecek rızanın içimizde kollanması gereken yasalarını belletirler. Sözgelimi: Namazın hak mezheplerdeki şartlarına uymakla dışarısı tamam olur. Lakin içerideki kemali ancak ihlasladır. Tevazuyladır. Dolayısıyla gösteriş için kılınanı bâtıldır.

Bu üç dairenin birbiriyle ilişkisi bir anlamda besmeledeki Uluhiyet-Rahmaniyet-Rahimiyet ilişkisine benzer. Daire-i itikadın Uluhiyet mertebesinde tasdik ettiğini daire-i tasavvuf Rahimiyet mertebesinde tasdik eder. Arştan ferşe bir yol uzanır. İnsanî arşa çıkmaya bir yol olur. İtikadlar duygulanmalara dönüşür.

Bu anlamda Bediüzzaman’ın tedrisini ’Fıkh-ı Ekber’de sınırlayamayacağımız gibi ’Fıkh-ı Bâtın’dan da ibaret sayamayız. Hatta sanki mürşidim bu ikisinin birbiriyle ilişkisinden doğan enteresan bir tasavvuf dili konuşmaktadır. Erbabı değilim ki tayin edeyim arkadaşım. Ama "Allahu’l-a’lem!" kaydıyla derim: Belki bu tasavvufta da bir tecdittir. Tasavvufsuzluk değil de yeni bir tasavvuftur. Tecdit deyince de bazıları ’büsbütün yeni birşey’ arıyor. Yok. Değil. Büsbütün yenilik olamaz ki. Ancak üslûpta bir başkalık olduğu sezilir. Yoksa Ehl-i Sünnet’in ’Fıkh-ı Bâtın’ çerçevesinden ayrılan da istikameti bulamaz. Böyle bir ayrılış kastetmiyoruz. Hâşâ. Fakat mesela ’aşk’ın yerine ’acz’i merkezine alışında bile bir başkalık seziyoruz. Hikmetini inanıyoruz.

Evet, öyle, ahirzaman ikliminin âdemiyeti en çok ’acz bilinci’nden yaraladığını düşünüyorum ben. Çünkü modern(!) çağın insanı geçmiştekilerin yapamadığı şeyleri yapıyor. Gidilemeyen hızlarda gidiyor. Bilinemeyen şeyleri biliyor. Ulaşamadıkları seviyelere ulaşıyor. Yani ki daha önce yaşanılamayan şartlarda yaşıyor. Bu hali elbette onu Karun misali bir yanılgıya itiyor. "Bu bana ilmimle verildi!" deyu iddialara sapıyor. Hatta Alâk sûresinde aktarılana epeyce benziyor hali: "Şüphesiz insan azgınlaşır kendisini ihtiyaçtan uzak görünce!" Ahirzaman insanı da tastamam böyle değil mi? Veya buna yatkın değil mi? Bence öyle. Böyle olduğunu en çok giderek artan/çeşitlenen dalaletinden, günahlarından, zulümlerinden anlıyoruz. Evet. Eskisinden daha iyi şartlarda yaşıyoruz. Fakat, hayır, aynı zamanda eskisinden çok daha zarar vericiyiz.

Ahirzaman Karunları olduğumuza inanmakta güçlük mü çektin arkadaşım? O zaman seni mürşidimin bir metnine misafir edeyim: "Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse, izalesi kolaydır. Fakat dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşadla yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar. Hem bilmiyorlar hem kendilerini bilir zannediyorlar..." Hani sen de bilirsin: Bilmeyene ’cahil’ derler. Ama ’bilmediğini bilmemeye’ ’cehl-i mürekkep’ denir. Cahilliğin çaresi kolaydır da cehl-i mürekkebinki zordur. Zira bilmediğini bilene öğretirsin. Cahilliği geçer. Ama ’bilmediğini bilmeyene’ hiçbirşey öğretemezsin. Boşluğunu kabul etmediği bardağını dolduramazsın. Ters bardak doldurulmaz. Ahirzaman insanı bardağını işte böyle ters çevirmiştir.

Kendisi hakkında yanılgıdadır. Bu yanılgısı uzun asırlar boyunca başardıklarıyla inşa olmuştur. Seküler alandaki harikaları aklını başından almıştır. Karun’un şaşkınlığını yaşamaktadır. Şaşkınlığını aşamadığı için de irşad edilememektedir. Bu nedenle mürşidim manevî alandaki terbiyesine ’aşk’la değil ’acz’den başlar. Cidden sarsılmış bu bilincin korunmasına çaba sarfeder. Aczin ihyası ise ancak fakrın kabulüyle olur. İhtiyaçlarını ’ihtiyaç’ olarak görmeyene güçsüzlüğü anlatılamaz ki. İhtiyaçlarını karşılama sürecini ’varlığa boyun eğdirme’ olarak gören şuur düzeyi elbette zayıflığını zafer sanacaktır. Hiçbir cephede kendince yenilmediğinden zırh giymek gibi bir fikre de kapılmayacaktır. Hayatını tehlikede saymayacaktır. Halbuki maneviyat havf ve reca (korku ve ümit) arasında say etmekle ayakta durur. Yürüyüşü bittiğindeyse ölür.

Yani arkadaşım, bana öyle geliyor ki, ahirzaman dalaleti ’cahilliğin’ değil ’ukalalığın’ neticesidir. Bu yüzden dehşetlidir. Arızası içeridedir. Psikolojiktir. Merhem sürülmesi zor bir yerdedir. 5. Şua’da da izah edilen ’Süfyanın ilimle dalalete düşmesine’ dair rivayet, hakiki bir âlim olmasından değil, hevası ekseninde malumat/done sahibi olmasındandır. Bugün böylesi o kadar çok tiple karşılaşmaktayız ki. "Ulema-i su nedir?" diye sormaya ihtiyaç bile hissetmiyoruz. Bilmediğini bilmeyen bilirler heryanı sarmış vaziyette.

"Eski zamanda, esâsât-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda, dalâlet-i fenniye elini esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, Kur’ân-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i’câzından olan temsilâtından bir şulesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur’ân’a ait yazılarıma ihsan etti."

Mesele itikada da tam burasından bağlanıyor bence arkadaşım. Yani acz bilincinin inşası için de sahih bir itikada ihtiyaç var. Hem ’sahih’ hem de ’dinamik’ olmalı. ’Taklid’ değil ’tahkik’ olmalı. En azından temel meseleleri tahkikle halledebilmeli. Ehadiyet dairesinde soluklanmalı. Ferdi ihsan makamına çıkarabilmeli. Çıkarabilmeli ki bireyselliğine saklanamasın. "Bana öyle gelmiyor!" diyerek yırtamasın. Ona bile ister-istemez öyle gelsin. Bediüzzaman ahirzamanda bize böyle bir dil öğretmeye çalışıyor. İtikadda ilzam edici. Tasavvufta ikna edici. Yahut da itikadda ikna edici. Tasavvufta ilzam edici. Muhatabın inadına/kıvamına göre ikisi de var. Lazım. Ama hepsinin öncesinde merkezde acz var. Çünkü irşad olmak için insan önce insan olduğunu hatırlamalı. Başladığı yere dönmeli. Acz bunu yapmaya aşktan daha yatkındır. Veyahut da şöyle diyebiliriz ki: Mana-i ismiye müptela ahirzamanlıya aşk aczden daha tehlikelidir. "Muhabbetin bir vartası var ki: Ubûdiyetin sırrı olan niyazdan, mahviyetten, naza ve dâvâya atlar, mizansız hareket eder. Mâsivâ-yı İlâhiyeye teveccühü hengâmında mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismîye geçmesiyle tiryak iken zehir olur."

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ahirzamanda eğitime nereden başlamak lazım? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
8.7.2021 20:12:24
Değerli kaleminizi kutluyorum efendim.
İçeriği dolu ve bizlere de tercüman olmuşsunuz.

Sonsuz saygımla
poeme_şiir
poeme_şiir, @poeme-siir
8.7.2021 13:44:50
Yazınız tam da çağımızın hastalığını konu almış . Büyüklerimizin her gün verdiği nasihatlerde dile getirdikleri endişeleri, giderek bozulan ahlak, namus, örf adetlerini, sahip olduğumuz muhteşem bir dinin , unutulan vecibelerini ve bunca berekete rağmen doyumsuzluğu şimdi bizler de aynı endişe ile izliyor hatta yaşıyoruz. En acı olanı da bizden sonra gelen kuşakları bekleyen tehlikeleri. Düzeni bozduğumuz gibi düzeni kuranı da unuttuk. Oysa içerisinde tüm çözümlerin saklı olduğu bir de kitap gönderilmişti bizlere . Okumadık, okuduksa anlamadık, anladık ta anlamayı seçmedik...

Tebrikler duyarlı yazınıza.
levent taner
levent taner, @leventtaner
8.7.2021 09:08:04
Yazı, sağlam bir konunun sağlamasını almış

"efradını cami ağyarını mani" tabir edilen duruma yatkın

Modern dünyanın ve insanın paradoksu, parayı maddeyi yüceltmesiyle başlar, orada bitmez şüphesiz

Kemiyette gelişme keyfiyet zaaflarını getiriyor

Zirvelerle uçurumlar iç içe

Nicelik büyüdükçe nitelik küçülüyor

Hızdan bahsetmişsiniz söz gelimi

Aldatıcı bir öge kuşkusuz

Madde aleminde mesafe ve hız alanında geometrik dizi şeklinde yükselen bir ters orantı, nispetsizlik karşımıza çıkmakta

Dünyadaki mesafe ve hız yüzlerce, binlerce kilometre ve saat mefhumuna karşılık gelirken, uzayda süratle katlanarak korkunç büyüklüklere ulaşmakta

Güneş sisteminde bile güneşle en uzak gezegen Plüton arasındaki uzaklık beş milyar dokuz yüz milyon kilometre, ulaşmak insan ömrüne sığmaz belki de

Yıldızlar arası uzaklıklar akıllara zarar düzeylere ulaşır

Dolayısıyla evrende zaman ve mekanı yutan bir sistematik işlemekte

Bu anlamda insanoğlunun yeryüzünde ulaştığı kudret çok çocuk kalmakta derim

Yine eski çağlarda insanlar at, deve ile uzak diyarlara gidebilirken muazzam işler insan ömrüne sığmakta

Ömrü boyunca düzinelerce eser veren alimler, bilginler bunu mum ışığında ve at, deveyle başka ülkelere gidip gelerek yaparken, oradaki bereketi düşünmek gerek

Günümüzde ise zaman su gibi akıp gidiyor

Bir bakıyoruz hafta başı, bir bakıyoruz hafta sonu

Zamanın izafiliği dairesinde hız arttıkça zaman kısalmakta

Nihayet hocam, önemli hatırlatmaları bulunan derin yazınızı ilgiyle okudum

Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket

Saygı ve selamlarımla.


© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL