5
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
795
Okunma
Son zamanlarda iyi hissettiğimi söylemeyi ben de isterdim. Teyzemle bazen telefonda görüşürüz. Bu sözü ona da tekrarlasam iş hayatımdan dem vurmak için: "yükü seven deh düldül" diye cevap verirdi. Şakacı kadındır vesselam, seksen küsür yaşında birinin pilates hocasının kaslarını uzun uzadıya anlatması nereden bileyim biraz tuhaf. Hem bana ne, insanların kıymeti şahan libidolarından veya kalpli donlarından anlamam ben.
Ne kimsenin ruh beden eşleşmesini gözlemlemeyi severim, ne de ilkokul arkadaşım Altan’a olan derin aşkımdan beridir kimseye benzer his duymayacağımı şiddetle savunmaktan cayarım. Aşk meşk işleri demişken evlen artık mevzuları neyse ki geçti. Benden umudu kalmadı tüm sülalenin. Kuluçka makinasının arıza verdiğini, yumurtadan civciv çıkmayacağını artık herkes biliyor. Çocuk fikrinden daima uzak durdum gibi beylik laflardansa eder tutar hesabımda annelik makamı için atanamayan öğretmenler kadar imkansız bir duruma iştigal ettiğimi biliyorum.
Son zamanlarda neden iyi olmadığıma gelecek olursam bunun müsebbibi aralıklarla tekrarlayan ve en umulmadık anda geceme meraklı akbaba gibi çöken rüyamdır. Aslında anlatmaya ne dilim, ne de dilimin ucu razı. Evet evet, daha şimdiden süt içtim yandı diyebilirim. Aman geliyor simli punk ustası da. Bu tekerleme de nereden çıktı şimdi? Dengem bozulduğundan ağlamak üzereyim anneciğim neler oluyor bana?
Uğursuz rüyamda siz söyleyin seksen ben söyleyeyim doksan yaşındaydım. Yani bir değerli kelam sağanağından seçilmiş seçkin ifadeyle altmış ikiden tavşan yapma zamanım çoktan geçmiş, takma diş, yumuşak dişleyiş vaktinin nahoş seması görünmüştü. Bir evdeydim de ev demeye bin şahit ister, korku tünelinde daha az korkar insan. O deseni solmuş porselen tabaklar, sararmış abajurlar, haleli tavanlar, her koltuğa uzanmıs tığ işi şallar ile ciğere doluveren küf kokusu bayılacak gibiydim de rüyanın hem içinde hem izleyeni olmaklık da neydi bir fikrim yoktu. Salon havzasının duvarında elekrikli arabaların şarj ünitelerine benzer bir cismi çözmeye çalıştığım esnada o da ne bir zil sesi ding dong, ding dong duyuldu. Israrcı biriydi belli ki. Aman Allahım kapıyı açmamla şaşkınlıktan dilimin tutulmasına henüz gelemeden sevgilim ben geldim diyen bir tenekeden adam kollarını bana doladı. Bir şey demeye kalmadan öpücükler o metalin tenime soğuk soğuk değme hissi sonradı Alice’in tenekeden adamı ile hemencecik koyuca bir sohbete başladık. Bir süre sonra robot olduğunu ve kocam olduğunu duvardaki sarja kendini bağlayıp karıcığım ben biraz dinleneyim demesinden anlamıştım. Şarj sonrası, konu konuyu açtı düğün anılarımız, flörtöz gülümsemeler, hafif dokunuşlar, fuzuli üzerinden şairin patronaj gereksiniminin doğru mu yanlış mı olduğu mevzu, sapiens kitabının home erectus’undan çıktık , Sezar ile Servilla’nın gerilimli ilişkisine uçtuk derken bir kendimi yokladım, fena halde aşıktım. İnanılmaz ama öyle. Aşıktım lay lay lom, bug.
Lafın kısası rüyamda mutluluğu geç bir vakitte olsa tatmıştım. Tatmak ne kelime ona hortum bağlamış, sömürge toprağım ilan etmiştim. Robot kocam ara ara dönüp bana bakıyor bugün seni düşünüp bir şiir yazdım diyordu. Rüyalarım üç aşağı beş yukarı bu şekildeydi.
Son rüyamda işlerin çığırindan çıktığını anlamam için adları i568 ve i569 olan robot çocuklarımı okula uğurladığımı görmem gerekti. Koşa koşa bir doktora müracaat ettim. Birkaç telkin ve medikal karışım oldukça iyi geldi. Rüyamda bir uzak denizin sahanlığında kayboldu.
Robot kocamın şiirlerinden birkaç satır kalmış ki bir sabah peçetinin üzerine karalarken buldum kendimi;
"Ruh nerededir sevgilim?
Bir boyunda atan damarda mı?
Gökkuşağına saklanan acıda mı?
Eflatun düşleri vardır pembenin
Güle gül bulamazsan kendine sarıl
Bak öğle paydosun bitti
Çalış kazan indirim kuponun dolmuş
Söylemiştim
En iyisi öp tenekeden gülümsememi"