17
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
2096
Okunma

Bir antika mağazasının önünden geçiyorum. Vitrinde seksenli yıllardan kalma radyolu bir kasetçalar... İçeriye giriyorum..
-Merhabalar. Çalışıyor mu bu radyo?
-Pilini takarsan çalışır abla...
Radyoyu incelemeye koyuluyorum. Paslı anteni yerinde durmayan, düğmeleri epeyce yıpranmış, pillerin koruyucu kapağı düşmüş, kasetçalar kısmının altında da bir tuş gevşemiş...
-Bozuk mu bu tuş ağabey?
-Yok be ablacığım bir kibrit çöpü tak araya.
-Deneme imkanımız var mı acaba, boşa para vermeyelim, hem ne kadar bunun fiyatı?
-İki yüz tl ver, yeter.
-Ağabey, doksan tl vereyim ben buna, kaset alacağım pil alacağım daha.
Beş dakika sonra, radyoyu çalıştırdık, sıkı bir pazarlık yapmanın sevinciyle ayrıldım oradan...
O gün dışarıda ki işlerimi jet hızıyla halledip bir an önce eve gitmek, anılarımla baş başa kalmak istiyordum.
Aksilik bu ya ne zaman yalnız kalmak istesem, birden kalabalıklaşır çevrem. Aylarca aramayan insanların arayacağı tutar, gelmeyenlerin geleceği...
Büyük heveslerle aldığım radyoma iki gün dokunma fırsatı bile bulamadım, misafirlerimiz gittikten sonra ilk işim radyoyu paketinden çıkartıp temizlemek oldu... Halamdan görürdüm çocukluğumda, bir pamuğa kolanya döker ince ince silerdi her yerini.
Eskiden köy yerinde yaşıyorduk, orada her şey çok kıymetliydi. Eniştem, radyo ve televizyonun şeytan icadı olduğunu düşündüğü için; halamın bütün ısrarlarına rağmen eve sokmayınca, halam da ondan gizli para biriktirip bir radyo satın almıştı. Halam severdi müziği, en çokta türkü dinlemeyi. Kuzenim Selcan’la bana sıkı sıkı tembih etmişti
-Çocuklar, Ali gelirse hemen haber verin bana, ortalıktan kaldıralım radyoyu görmesin..
Küçük bir bahçemiz vardı, kapının hemen sağ tarafındaki duvara çaktığı kocaman çiviye asardı radyosunu.
Bahçeye piknik tüpünü çıkarır, üzerine genişçe bir kazan koyar, kaynayan suyu çamaşır leğenine döker, büyük bir keyifle türkü dinleye dinleye yıkardı beş çocuk, eniştem ve kendisinin çamaşırlarını. Hiç zor gelmezdi ona ev işleriyle uğraşmak, radyo onun bütün dünyası, müzik ise ruhunun gıdası olmuştu.
Köye çerçiler gelirdi o zamanlar, bütün alışverişi oradan yapardı halam. En çokta pil alırdı radyosuna, mutlaka yedeklerdi pilleri. Pil olmazsa radyo çalışmazdı, radyonun çalışmaması halamı hüzne boğardı.
Halamın dışarda olduğu zamanlar biz de kuzenimle radyoya el atar, incelerdik. Bir gün yine radyoyu kurcalarken ses kayıt yapıldığını fark ettik. Cihazın içindeki kasette kayıtlı olan müziği silip, kendi sesimizi kaydetmeyi planlıyorduk. Ben radyo sunucusu, Selcan da solist olacaktı.
Bizim işimiz halamdan daha zordu, çünkü hem halama hem de enişteme yakalanma riskimiz vardı. Ancak gizli saklı işler yapmak öyle tatlı öyle heyecanlıydı ki;
hemen başlamıştık sesimizi kaydetmeye.
Teybi iyice temizledikten sonra, kaseti takıp dinlemeye başladım.
...
-İyi akşamlar sayın seyirciler!
Hahahah (benim kahkaha sesim) Ayy olmadı bu ya silip baştan alalım
-Niye ki? Silme devam edelim hadi beni anons et ( Selcan)
- Ya izlenmiyoruz ki ahahaa
iyi akşamlar sayın dinleyiciler demem gerekiyordu. Tamam devam ediyorum. Şiştt!
Mutluluk radyosu Ebruli fm’ desiniz. Lütfen frekans ayarlarınızla oynamayın. Sırtınızı koltuğunuza yaslayın, kulağınız biz de olsun.
(Suskunluk)
-Ne oldu yine
-Ya belki evlerinde koltukları yoktur, yer halısında oturuyorlardır.
-Bırak nerde otururlarsa otursunlar beni anons et hadi ebru, annem gelecek şimdii.
-Sayın dinleyiciler sizi ünlü assolist Selcan Aydın’la baş başa bırakıyorum. Keyifli vakitler dilerim.
- Ahahaa ( Selcanın kahkaha sesi) Hangi şarkıyı söyleyeceğim şimdi.
-Ses kayıt oluyor söyle bir tane, ilk aklına geleni
-Annem geliyor Ebruu ne yapcaz şimdi? Radyoyu koyalım yerine çabuk.
-Dur kaseti çıkaralım içinden
Öyle korkmuştuk ki halama yakalanmaktan, apar topar radyoyu duvardaki çivisine asıp kaçmıştık
Halam gelir gelmez çamaşır kazanına suyu doldurup ocağın altını açtı. O gün yine çamaşır yıkayacaktı. Sonra tam radyosunu açıp keyifle dinleyecekti ki daha elini atar atmaz radyo, su dolu kazanın içine düştü.
Halamın tek tesellisiydi o radyo, bizim çocukça zevklerimizin kurbanı olmuştu. Aceleden sadece çivinin ucuna asabilmiştik ve bunu hiçbir zaman itiraf edememiştik.
EbRuAsya//