3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1221
Okunma
1 Yürekte yara yok, sözlerde tesir
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
En derin mânâlar maddeye esir
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
2 Belki delirmedik ama kudurduk
Nefsimize göre bir dünya kurduk
Zevkin de keyfin de dibine vurduk
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
3 İliklere kadar girdi siyaset
Fikir müflis, vizyonumuz hamaset
Önyargının adı oldu feraset
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
4 Ufuk olmayınca dünden dem vurduk
Yarını olmayan günden dem vurduk
Biraz sıkışınca dinden dem vurduk
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
5 Düzenbaz diriler düşünce gözden
Ölülerden medet umduk bu yüzden
Âlâ düşman mı var ki bize bizden
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
6 Bozacının şahididir şıracı
Nereye el atsan durum çok acı
İbadetler bile reklam aracı
Tükettik her şeyi neyimiz kaldı
7 Mülkün kölesiyiz, makamın kulu
Kaydı şirazemiz, şaşırdık yolu
Müzeye kaldırdık sağ ile solu
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
8 Dünyayı verseler yine yetmiyor
Tamahkâr olunca istek bitmiyor
Hiçbir şey kimseyi tatmin etmiyor
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
9 Ömründe bir kalbe dokunmayanlar
İnsandan, insaftan, halden ne anlar
Masal olup gitti güzel zamanlar
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
10 İşiten sağırlar, gören körleriz
İş lafa gelince esip gürleriz
Fırsatı bulunca her haltı yeriz
Tükettik her şeyi neyimiz kaldı
11 Mefhumu öldürdük, ruhumuz yasta
Kibrimiz dorukta, kalbimiz hasta
Vefadan eser yok, sabır iflasta
Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı
Uğur IŞILAK..
Kıta Sayısı: 11
Hece Ölçüsü: 11’li
Duraklar: 6+5 , aralarda 4+4+3
Kafiye Şeması: abab bbba ccca.... Düz Kafiye
Ağırlıklı Kullanılan Kafiye: Tam Kafiye.
Sabit ayaklı bir hece şiiri: Sabit ayak: "Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı"
Şiirdeki ahengimizi oluşturan sessizlerimiz; k,t,z olarak görüyorum. Ekstra bir ses sayma işlemi yapmadım lakin. Şiire yukarıdan aşağıya bakınca (a-e-ı-i-o-ö-u-ü) tüm sesli harflerimizin kullanılması ayrı bir zenginliktir. Sesli harf ahengine bakınca, direkt olarak şu sesliler ağırlıkta diyemiyoruz.
Ayak mısramızda 8 sesli harfimizden 4’ü kullanılmış. Ayak durakları kendi başında birer cümle, iki fiille oluşturulmuş vurucu bir ayak.
Fiil köklü kelimeleri okuyuş olarak şiire hareket katar. İsim ve fiil köklerinde güzel bir teraziye sahip bir şiir.
Teknik olarak eleştirilecek bir yer göremiyorum.
Bir zaman önce olsaydı görsel olarak, mesela; 9. kıtadaki sonda bulunan kafiye kelimelerinin hece sayısı fazla olanın alt mısralarda olması gerektiğini savunuyordum, hala da savunmakla birlikte mısra ve anlam sıralaması güzel yapınca eleştirilecek bir yer bulamıyorum. Hayret ediyorum bu bakımdan kendime.
Yine 4. kıtadaki ikinci durak bölümüne gelen "dem vurduk" redifinin 2+3 duraklı olarak, dünden, günden ve dinden olarak işlenilmesi güzel bir örnek.
3. kıtadaki; Siyaset, hamaset, feraset : Gövde kafiyesi,
6. kıtadaki; Şıracı-acı-aracı: Tunç kafiyesi
9. kıtadaki : dokunamayanlar-anlar-zamanlar: ekten başlayan tam kafiyeleri de ekstra güzellikleri oluşturuyor.
Şiirde şah mısra seçimi okurun kendine kalmış, şu diyebileceğim bir mısra olmamakla birlikte, bir çoğu şah mısra diyebileceğimiz örnekler verilmiş.
"En derin mânâlar maddeye esir"
"Önyargının adı oldu feraset"
"Zevkin de keyfin de dibine vurduk"
"Biraz sıkışınca dinden dem vurduk"
"Kibrimiz dorukta, kalbimiz hasta"
gibi şahsen öne çıkaracağım mısra örnekleri verebilirim.
"Ömründe bir kalbe dokunmayanlar
İnsandan, insaftan, halden ne anlar"
Yine 9. mısramızdaki ilk iki mısranın birbirinin çok güzel şekilde tamamlaması ayrı bir güzellik.
Toplumsal, sosyal, siyasi olarak bakarsam;
Çok geç kalınmış bir özeleştiri şiiriydi. Sanatçıları geç kalan milletlerin hali perişan olur. Ülkemizin de hali ortada.
Sayısal olarak bakarsam;
Şiirde sayılsal bir veri karşılaştırma yok, ekseri edebi benzetmeler. Beylik mısra ve kıt’alar. Hal böyle olunca teşhis de manevi ağırlıklı oluyor.
Muhafazakar ve milliyetçi bir duruşu olduğunu bildiğimiz sanatçımızın geç gelen ancak yine de bir reçete sunmayan eserinin daha görsel ve sayısal ve hukuksal reçeteler sunmasını da ekstradan beklerdim. Böyle olunca şiirdeki ve mısralardaki özel anlamların tersini düşünerek bir reçete hazırlanabilir. Bu reçete de ekseri mavevi ağırlıklı olur.
Çok geç kaldın üstad, bir hece üstadının bir sanatçının, bir çok çağ bilimininde mürekkep yutması gerekir. Böyle olmayınca eserler de artık bıçak kemiğe dayanınca ortaya çıkar. Ne gerek vardı bıçakların kemiğe dayanmasına değil mi??
Bir kısım insanların edecekleri tövbeler asla kat’a kabul olup olmayacağını elbette Allah bilir, kul veya insan bilemez inanç yönünden değil mi?
Ah keşke şahsen saz veya bağlama çalabilseydim ya...
* Bu güzel sitede nice şair ve ozanlarımız da var da, işte; görünmüyorlar ekranlarda.
Saygı, sağlık ve huzur dileklerimle..
En sevdiklerimize emanetiz.