16
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1852
Okunma


Eğitim ve öğretimle ilgili ve uzun saatler süren bir canlı yayında ilginç bir cümle duydum.
Sağlıkçı bir profesör: “Öğretmen diye bir meslek yoktur, çünkü öğretmen hiçbir şey öğretemez!” dedi. “Öğrenci vardır ama öğretmen.” yoktur diye de birkaç kez ısrarla tezini savundu!
Bunu söyleyen kişi şu anda aktif olarak bir üniversitede öğretim üyesi!
Öğretmen – öğretim görevlisi
Bu iki sözcüğün kökü ve işlevi aynı. Biri ilk öğretim ve orta öğretimde görevli, diğeri yüksek öğretimde… Yani biri MEB’in diğeri YÖK’ün kurallarına göre aynı işi yapıyorlar: ‘öğretmek’!..
Bu sözcüğün gerçek kökü ‘öğre’ ölü bir köktür ( türemeden kullanılamayan) ve eylem türündedir. Anlam bağı olan sözcükler, bu kökten türer.
Öğre – n ( mek)
Öğre – t ( mek)
Öğre - n – ici ( öğrenme işini yapan) ( Öğrenci sözcüğü yazılırken ünlü düşmesi yaşanır. )
Öğre – t – ici ( öğretme işini tapan )
Öğre – t – im ( öğretmekle ilgili yapılanlar )
Öğre – n – im ( öğrenmekle ilgili yapılanlar )
Sözcüğün bu kadar etimolojik kökenine girmemin nedeni konuyla ilgili biraz daha ‘bilimsel’ açıklama yapmak içindi.
“Ben söylüyorsam, bu böyledir!..” yaklaşımıyla kökensiz ve dayanaksız cümleleri, reddettiği bu mesleğin devamını hâlâ yaptığının farkında olmayanlar söyleyebiliyorsa, ( birilerinin de bu konuya açıklık getirmesi gerekiyor kanısındayım) bu konulardan uzak olanlar neler söylemez!..
Öğretmen diye bir meslek elbette var!... Dünyada da bizde de var… Milyonlarca!..
Çağ değişiyor.
Bu süreçte bazı mesleklerin işlevini kaybedeceği belki de zamanla ortadan kalkacağı aşikar ama bu gelişme hızımızla ne zaman?
Bizde hâlâ havasından yanından geçilmeyen ‘güvenlik görevlileri’ teknolojilerin hakim olduğu işletmelerde kökten kalktı. Yani onlar artık ‘badigard’ kullanmıyorlar. Sesten, iristen, parmak izinden… gibi yöntemlerle kodlaması olanları alıyorlar içeri. Diğer işlemlerin çoğu da internet üzerinden yapılıyor. Görünen o ki bu meslek tükenmeye geçti. ( meslek miydi, iş miydi… o da tartışılır. )
Uzaktan kumandalı araçların kullanıma girmesiyle ehliyetler de gerekmeyecek, sürücülük diye bir meslek da olmayacak!
Öğretmenlik de muhtemeldir ki bir gün bu süreçten payını alacak. Okul – derslik – defter – kitap… uzaktan eğitimde sorgulanmaya başladı.
Geçen dönem başında ( daha dünyada bile pandemi yokken) gelecekte yerimiz ve kuşakların farkları konuşulurken öğrencilerime:
“Siz, birçok öğrenciye göre ayrıcalıklı bir eğitim alıyorsunuz. Sabah erkenden kalkıp servislerinize biniyorsunuz, okulda akşama kadar sandalyelerde oturuyorsunuz, yapılan program gereği spor salonuna, yüzmeye, bilgisayar – fizik – biyoloji – kimya laboratuvarlarına gidiyorsunuz. Akşam eve döndüğünüzde verilen çalışma kağıtları ya da ödevler üzerinde çalışmaya başlıyorsunuz.
Yıllar sonra bu ‘lüksünüzü’ torunlarınıza ya da belki çocuklarınıza anlattığınızda sizi zannettiğiniz kadar ilgiyle – özençle dinlemeyecekler. Belki de şimdiki durumunuza üzülecekler. Kendi zamanlarındaki ayrıcalıklı durumunu anlatan büyüklerinizin o yıllarını anlayamadığınızdan onlar için içinizden şimdi ne geçiriyorsanız, onlarda sizin için sonra bunları düşünecekler…” demiştim.
Bu dönem o öğrencilerimin bazılarıyla yine ders yapıyorum. Dönemin ilk derslerinde bana bunu hatırlattılar.
Biz, Cumhuriyetin getirdiği modernlikleri, üretim faaliyetlerini korumayı, artırmayı beceremezken, hele 80’lerin çelmesinde dolayı hâlâ ayağa kalkamamışken bu dayanaksız ‘gelişmişlik hayalleriyle’ bugün çözüm bulunması gereken bunca sorunumuz varken, çok da ‘ilerici ve iyi niyetli’ gelmiyor bana bu söylemler…
‘Rahle eğitimi’nin tekrar önemsenmeye başlandığı dönemde ‘öğretmeni ve öğretmenliği’ itelemek ve ötelemek bu ülke üzerindeki heveslerini ağzı sulanarak dile getirenlerin ‘büyük plan’ın bir parçası olabilir mi?
N’oluyor bize!..
Kimin değirmenine su taşıyoruz?
Neden herkes elinde taşla birilerinin camını gözlüyor?
Neyin hıncı bu?
Bu ülkeye ve geleceğimize zarar verebilecek her atağa ‘sazan gibi’ atlayanların ‘yüreklerinin iyi olması’ diye bir söyleme de beni kimse inandıramaz!
İyilik göreceli bir kavram, bazen kişinin kendinden başka kimseye iyiliği de dokunmaz. Hatta bazen kendine bile iyiliği dokunamaz!.
Ama zeki ve akıllı olmak işlevseldir, ispatlıdır. Üstelik bu melekelerin sahipleri en az kendilerini düşünürler, yaşadıkları toplum için çalışırlar. O nedenle bu değerler, çok daha kıymetlidir benim için.
Geçen yıllarda bir rektör yardımcısı televizyondaki bir programda şöyle konuşmuştu: “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye’nin okumuş kesimi profesörden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Üniversite ve sonrası çok vahim. Çünkü zihinleri bulanık. Sultan Hamit devrine dönelim. Sultan Hamit mülkiye olmak üzere sultaniyeleri kurdu. Yani Osmanlı Aydınlanması’nı sağlayan Sultan Hamit’tir. Bu okullarda okuyanlar Sultan Hamit’i devirdi. Bu okullarda okuyanlar Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar Osmanlı Aydınlanması’nın mezunlarıdır. Biz de de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben açıkçası korkuyorum.”
KAYNAK LİNK: www.sozcu.com.tr/2016/gundem/rektor-yardimcisi-bulent-aridan-skandal-sozler-ulkeyi-ayakta-tutmak-icin-cahil-nesil-lazim-1147218/
Kişi bunu hangi fikir ya da dinsel etki için yaparsa yapsın, içinde yaşadıkları ülke bütünlüğünün sağlanmasında taşımaları gereken bir sorumlulukları olmalı. Bu da ‘kendini aydın ya da modern zannedenlere’ bu kadar zor anlatılırken ya da hiç anlatılamazken kalanları düşünmek bile çok zor!
Yıkmak kolay!
Eleştirmek de!..
Önemli olan eleştirilere çözüm getirebilmektir, eleştiri işte o zaman ciddiye alınabilir!
Büyük bir özveriyle ve sorumluluğumun farkında olarak mesleğimi sürdürmekten onur duyuyorum.
Son söz, cumhuriyetimizin kurucu büyük liderimizden:
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK
Yazımı ’Günün Yazısı’ olarak taltif eden Seçki Kurulu üyelerine, okuyarak ya da yorum yaparak katkıda bulunan sayfa arkadaşlarıma en içten teşekkürlerimle... Sevgilerimle... Saygılarımla.
Saygılarımla…
18.09.2020 Serap IRKÖRÜCÜ