Ruhum sıkılıyor. Epeyidir bir kerpeten ve onun itinalı bir çevirme ve sıkıştırma hareketleri eşliğinde saatlerimi geçiriyorum. Sıkıldıkça hüzünleniyor, hüzünlendikçe bir şeyler oluyor bana. Biraz hava almak için yaptığım kısa yürüyüşler de bir işe yaramıyor. "Oksijen cilde ve ruha iyi gelir," bu bayağı ve ne yazdığının idrakinde olmayan kendini bilmezin yaptığına emin olduğum haberi, bir mecmuanın hafta sonu ekinin sondan ikinci sayfasında olduğunu, senesi zihin çöplüğüm tabanında yatıyor olsa bile hatırlıyorum. Mecmua sözcüğü, bu bakımdan bilinçli seçimim, pek okuyan kalmadı öyle şeyleri. Zaten oldum olası gazetelere dokunmaktan hoşlanmazdım. Şimdi düşününce ölü ağaçlara zorla giydirilen renkli kimlik mi buna beni mecbur etti bilemiyorum. Neyse, böyle ayrıntılarla kimse yorulmuyor, örneğin sahipsiz çiçeklere, aç kedilere, komşunun kapısına alalade asılmış ekmeğin poşetinden düşmek üzerine oluşuna kafa yoruyorum. Geçenlerde bir kuş geldi pencereme, nasıl desem uçamadığını sonradan fark ettim. Hala bahsi geçince hemen gözlerim doluyor, garip şey doğrusu. İnsan değiştiğini böyle tahmin edilmez anlarda anlıyor. Ölüme yavaş yavaş gidişi değil, belki de ona yolculuğunda eşlik eden başka bir kuştur böylesine içlenmemin nedeni. Çocuğu, eşi ya da bir akrabası mıydı bilinmez ama insan ölürken bir topluluk, bir doku oluşturup birlikte hareket ederler. Şimdi düşündüm de birkaç gün sonra yani onun öldüğüne kanaat getirdiğim bir öğlen vakti sağlıklı bir kuşun gelip buğdaylarını yediğini, suyunu içtiğini görüp buna memnun olduğumu anımsadım. Memnuniyetim üzerine birazcık düşününce de oldukça rahatsız oldum. Yorgunluğundan düzeltemediği kıyafeti ile yaşlı bir kadına benzeyen, uçacağına olduğu yerde öylece duran bir solgun tüylü bir kuşa bakmayı kimse istemezdi sanıyorum. Oysa bi güzelliği vardı gidişinin demek isterdim. Bunu söylerken de bir sanat musikisi parçası çok çok uzaktan duyulmalı kanun sesine geçince de....her neyse şuraki ağaca yıldırım düşmüş olmalı, derin bir yarık açılmış gövdesinde hala börtü böceği ağırlıyor. Fotoğrafını çekmeyi tek bir an istedim. Ölüm beraberinde rahatma hissini getiriyor. Başında bekleyen kuş, onu unutmuş mudur? Yaşlılar ve çoğul hastalar için çilesi bitti derler. Ya görünmeyen çilesi olanlar için aynı şey kolayca söylenir miydi bilemiyorum. Hayatın devamlılığı başını döndürüyor insanın. Tüm bu kavrayış canlılığa övgüden başkası değil. Eserleri olan insanlara ölmediler bir yanıyla yaşıyorlar sözleriyle onur bahşedilir. Hafif aralık kalmış bir ağıza, mavi, mor bir tene, hareket etmeyen kaskatı bir bedene bakmamış olmalılar. Bunun gibi ifadeleri birkaç kez dile getirince pek arayıp sormaz oldu kimi arkadaşlarım. Dedim ya kimse solgun tüylere bakmak istemediği gibi ölgün, sıkılmış bir ruha da bakmak istemiyor. Çılgın bir hızla çoğalan hücrelerin, taşın bile önce gömülüp, akışkan halde ortaya çıkıp katılaştığı bir gezegende öylece aşınmayı beklemenin çaresizliğinde bir ruh, benim ruhum, onu kucaklıyorum sıkıca, tıpkı bir kerpeten gibi. |