15
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
2353
Okunma


Öğretmenler ve doktorlar, çocukluğumdan bu yana benim için hep birer masal kahramanı olmuşlardır.
Hemen her çocuğa denildiği gibi bana da büyüdüğünde ne olacaksın diye sorulduğunda, iyi hatırlıyorum hiç istisnasız öğretmen ya da doktor olacağımı söylüyordum. Sanırım bunun temel nedeni her iki mesleğinde doğrudan insana dönük insanla ilgili olmasıydı.
Çocuk psikolojisindeki bu tip eğilimlerin en temel ölçüsü, çocuğun çevresindeki rol modellerden etkilenmesi ve bu etkilenme ölçüsüne göre meslek tercihinin oluşmasıdır. Öğretmen ya da doktor olma isteğime takılmış olan bazı aile dostlarımız çocuk olduğuma bakmazsızın yüzüme karşı ve acımasızca, -ne zaman sorsak öğretmen ya da doktor olacağını söylüyorsun? Halen kararını değiştirmemişsin, diyerek benimle akıllarınca alay ederlerdi. İşte o zaman sinir olur susar ve içimden size göstereceğim derdim. Henüz ilkokula giden bir çocuktan daha nasıl bir cevap vermesini istiyorlardı, onu da anlamış değildim? öğretmen veya doktora alternatif olarak söyleyeceğim en fazla asker ya da polis falan olurdu muhtemelen daha ne olacaktı?!’’ Kalkıp ta Quantum fiziğinin mekanik boyutunu ve onun atom altı parçacıklarının moleküler yapısını inceleyen bir fizikçi olacağım diyecek halim yoktu ya, hayret bir şeydi. Bu gıcık verici sorgulama ve alaycı konuşma sonrasında asıl sinir olduğum şeye sıra gelirdi, göster bakıyım amcalarına durumu!’’
Hanımlarınızla birlikte evimize misafir olarak gelmişsiniz oturun güzel güzel çayınızı kahvenizi içip sohbetinizi yapın, daha neyin peşindesiniz?’’ Bu neyin merakı anlamıyordum. Ama yok, illa görecekler!’’ Birde utanmadan şarlatanlık yapıp hep bir ağızdan göster göster deyip elleriyle de tempo tutuyorlardı! Üstelik aile büyüklerim araya girip, -lütfen biz böyle şeyleri doğru bulmuyoruz çocuğun gelişimi açısından hoş şeyler değil bunlar, deyip müdahale ettiği halde, yine de ahbaplarımız aymaz bir anlayışla ille de görmek istiyorlardı. Doğal olarak geriliyor ve haklı olarak neyle mukayese edilip neyin tatminini yaşayacaklarının kaygısını yaşıyordum. Sanırım hanımlarına hava atmak istiyorlardı. Gerçi benim meslek seçimimle ilgili tercihimi alay konusu yaptıkları için öfkelenmiş ve bir şekilde göstermeyi istiyordum ama böyle ulu orta değil. Nihayetinde benimle eğlenip moral bulmak isteyen ahbaplarımızın, bazen gördükleri karşısında moralleri bozuluyor ve karı koca kendi aralarında küçük tartışmalar yaşıyorlardı.
Daha çocuk olmama rağmen bu iki saygın mesleğe dönük ilgim kuru bir heves den ibaret değildi. Bunun için derslerime çok çalışmam gerektiğini biliyordum. İlkokulu İstanbullun iki ayrı ilçesinde ve semtinde okumak zorunda kalan bir öğrenci için karne not ortalamam oldukça iyiydi. Ahbaplarımızın ısrarla görmek istediği karnemin morallerini bozmasının sebebi sanırım kendi çocuklarının karnesiyle benim kisini mukayese etmelerinin bir sonucuydu.
Evet, iki ayrı ilkokul değiştirmenin yani, yeni bir öğretmen, yeni sınıf arkadaşları ve farklı bir okulda yeni bir eğitim dönemine başlamanın öğrenciyi ne şekilde etkiyeceği ve psikolojik sonuçlarının neler olacağı, konun uzmanlarınca tartışılabilirdi. Ancak bu iki ayrı ortama dönük uygulanan eğitim metotlarının bir uzmana gerek kalmadan çocuğun algı düzeyine inen olaylara dönüşmesi, öğrenciye sosyolojik açıdan gözlem yapabilme fırsatını sağlayacağı tartışmasız bir gerçekti.
İlk öğretmenimle ikincisi yani son öğretmenim arasında eğitmenlik noktasında çok ciddi kalite farkı vardı. Pedagojik eğitim almamış mesleki deformasyon ve tükenmişlik sendromu yaşayan şiddete eğilimli son öğretmenimin bizleri ya da en azından beni olumsuz yönde etkileyen en kötü davranış ve düşünce biçimi biz öğrencilerini birbirimizle mukayese etmesiydi. Örneğin: sınıfta başarılı öğrencilerle başarısız olanları birbiriyle kıyaslayıp başarılı olanlara açıkça övgü dolu sözler söylerken başarısız öğrencileri resmen aşağılayıp hakaret ederdi. Oysa sınıfın başarı ortalaması çok düşüktü ve bu kesinlikle öğretmenin suçuydu. Çünkü sınıfta başarılı öğrenci sayısına göre başarısızların oranı çok daha fazlaydı. Peki, içlerinde benimde olduğum az sayıdaki öğrencilerin başarılı olmasının nedeni neydi?!’’ Asla, öğretmenimizin eğitmenlik kalitesi veya bizlerin diğer arkadaşlarımızdan daha akılı olduğumuz gibi özel bir nedenle ilgili değildi. O başarılı olan öğrencilerin başarısının araksında yatan tek etken anne veya babalarının öğretmen olması ya da evlerinde tahsilli abi veya ablalarının olmasıydı. Nihayetinde, bu durum benim içinde geçerliydi. O dönem bizim evde kalan öğretmen dayım lise ve üniversite okuyan ağabeylerimin sayesinde ödevlerimi zorlanmadan yapıp, derste anlamadığım ya da çözemediğim problemleri onlara danışarak evde kolayca çözebiliyor olmamdı. Kısacası öğretmenimizin okuldaki eğitmenlik açığını evdeki eğitimli büyüklerimiz kapatıyordu.
Aile fertlerinden teorik destek alamayan böyle bir şansa sahip olamayan diğer öğrenciler de doğal olarak geride kalıp derse olan ilgileri giderek azalıyor ve konulara konsantre olamayıp sınıftaki diğer arkadaşlarından kopuyorlardı. Bu durumdan kendisine dönük öz eleştiri yapıp genel durumu rasyonel ölçüde sorgulaması gereken öğretmenimiz o arkadaşlarımızı başarısız olarak görme kolaylığına kaçıyordu. Doğal olarak, kötü karne notlarından dolayı, o arkadaşlarımız da muhtemelen aileleri tarafından aşağılanıp azar işitiyorlardı.
Oysa o arkadaşlarımız da ailelerinden destek alma noktasında bizim kadar şanslı olabilselerdi ya da doğru bir eğitimci tarafında sağlıklı öğrenim süreci yaşaya bilselerdi inanıyorum ki birçoğu tahsil hayatlarını devam ettirerek doktor, mühendis, hukukçu vs gibi ülkenin ihtiyacı olan sosyal statüsü yüksek mesleklerde başarılı olup, bu millete hizmet etmiş olacaklardı.
Gerçi ülkemiz özelinde ve o yıllarda okuyup öğretmen doktor vs olsalardı bile iyi eğitim alamamış, dolayısıyla insan hakları ve demokrasi kültürü gelişmemiş kuş kadar beyni olmayan insanların demokrasiye müdahalesiyle sakıncalı damgası yiyerek fişlenip o görevlerinden uzaklaştırılır ya da o mesleklerin sadece hayaliyle avunabilirlerdi. Ama olsun böyle bir risk olsa bile kaliteli bir eğitim her zaman iyi bir eğitimdir.
Aynı ilkokulun, aynı sınıfında, aynı öğretmen tarafında eğitim alan sınıf arkadaşlarımın birçoğuyla öğrenim hayatımın diğer evrelerinde bir daha hiç karşılaşmadım. Bu da arkadaşlarımın önemli bir bölümünün tahsil hayatlarını devam ettirmediğini ve bu tercihlerinde öğretmenin ne kadar belirleyici bir rolü olduğu görülebiliyordu.
Elbette ki insanın hayattaki başarısı, diplomayla sınırlı değildir. Ancak doktor, mühendis, hukukçu vs gibi sosyal statüsü yüksek meslekleri seçmiş insanların mesleklerini sürdürebilmelerinin veya mesleki başarılarının arkasında onlara iyi bir eğitim veren donanımlı öğretmenlerin olmasının önemli bir önceliği ve ayrıcalığı vardır.
Serhat BİNGÖL 02.05.2020