7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1266
Okunma

Birkaç yıl öncesine kadar aynı sitede ikamet ettiğimiz komşum Mehmet hocamla geçtiğimiz günler de bir telefon görüşmesi yaptım. Telefon görüşmesinin içeriğine geçmeden önce Mehmet hocamla olan dostluğumuzla ilgili ve hocamın özeline dönük birkaç şey söylemek istiyorum. Çünkü söylemek istediğim şeyler bir şekilde telefon görüşmesinin içeriğiyle de alakalı olacak.
Mehmet hocam Elazığ Fırat üniversitesi fizik bölümü mezunu çiçeği burnunda bir fizik öğretmeni iken seksen darbesi sonrasında siyasi düşüncesinden dolayı öğretmenlikten atılmış özel bir sektörde üst düzey yönetici olarak çalıştıktan sonra emekli olmuş bir Abimdi. Aynı sitede komşum olan ve kendisi ile aynı siyasi görüşte olan orman fakültesi mezunu, fakat serbest ticaretten emekli olan bir başka komşumla sitenin kafeteryasında yaptıkları site yönetimiyle ilgili bir tartışma sonrasında birbirlerinin üzerilerine yürüyüp hakaret ettikleri bir olumsuzluk yaşamışlardı. Sonradan ve diğer komşularımdan öğrendiğim o üzücü olayın üzerine iki komşumu barıştırma çabalarım Mehmet hocamın aldığı radikal karadan dolayı sonuçsuz kaldı. Hocam o komşumla olan dostluğunu kafasında tamamen bitirmişti.
Öyle ki, onunla aynı sitede ikamet etmemek adına oturduğu evini kiraya verip, yaklaşık on kilometre mesafede çarşı içi denilen hareketli bir cadde üzerinden daire satın alıp siteden taşınıp gitmişti.
Sitede ikamet ettiği dönemlerde farklı siyasi görüşten olsak ta bulabildiğimiz her fırsatta hocamla bir araya gelir çay kahve eşliğinde siyasi konularda veya her ikimizin de ortak ilgi alanı olan fizik konularında ya da güncel aktüel konularda saatlerce keyifli sohbetler yapardık. Balkonda baş başa yaptığımız sohbetleri gören diğer komşuların da birbiri ardına çat kapı gelip sohbete dahil olmalarıyla genellikle iki kişi başladığımız sohbet ortamı bazen sekiz on kişiye kadar da ulaştığı oluyordu. Her sosyal statüden dostlarında katılımıyla süren sohbet ortamın da ara ara hararetli tartışmalar da yaşanıyordu. Siyasi münakaşa ve tartışmaların sonunda maalesef küçük çapta küskünlükler de olabiliyordu. Neyse ki, kin tutmayan kısa süreli küskünlükler yeni bir sohbet ortamında çabucak son buluyordu.
Ancak Mehmet hocamın aynı siyasi görüşten olduğu komşumuzla olan tartışması bir daha bir araya gelmemek üzere derin bir küskünlük ve ayrılıkla son bulmuştu. Hocamın sitemizden taşınması üzerine ve benim yoğun çalışma şartlarım dan kaynakla doğal olarak eskisi kadar sık görüşemez olmuştuk. Müşterek bir dostumuzdan öğrendiğime göre bundan dolayı Mehmet hocam bana küsmüştü, karantina sürecinde evde olmam nedeniyle gönlünü almak için kendisini telefonla aradım. Bana sitem eden birkaç cümlesi sonrasında yeniden sohbet ortamını oluşturduk.
Görüşmediğimiz süre içerisinde evine yakın bir sokak arasında düz ayak bir dükkan kiralamış. Boş zamanlarını değerlendirmek için bir yayın evinde editörlük yapan eşi hanımefendiyle birlikte o dükkan sanat atölyesine çevirmişler. Sanat atölyesinde çeşitli boncuk süslemesi ahşap boyaması ve yağlı boya tablo resim çalışmalarını yapıyorlarmış. Sohbetimizin sonuna doğru hocamın sanat atölyesini görmemi ve eskiden olduğu gibi bir araya gelip derin sohbetler edelim talebine inşallah hocam ilk fırsatta yapalım diyerek cevap verdim. Ve kendi yoğunluğuma örnek olması açısından hocama hitaben; hocam inan ki işlerimin yoğunluğundan üyesi olduğum edebiyat defterine ve çok sevdiğim sayfa dostlarımın yazı ve şiirlerini okumaya bile yeterince zaman ayıramıyorum. Deyince Mehmet hocamın beni çok etkileyen bir sözü oldu. ‘’Sanal ortamın dostluğumu olurmuş, çekersin bilgisayarın fişini ne dostluk kalır ne düşmanlık, ne sen onları tanırsın nede onlar seni dert ettiğin şeye bak’’demesi o an içimi acıtıp ruhumu derinden sarsmıştı.
Öyle ya on yılla yakın bir süreyle edebiyat defterinde birçok sayfa dostu edinmiştim. Bu dostlarımın arasında vefat edenlerde, defter yönetimce üyeliği sonlandırılanlar da oldu. Neticede üyelik tarihimden bu güne defterde aktif olarak yazan şair ve yazar dostlarımla kalem dostluğumuz hep sürdü. Bazen fikir ayrılığı yaşadığımız bazen de aynı fikirde buluştuğumuz paylaşımlarda olmuştu, hatta az sayıda da olsa özelden telefonla ya da yüz yüze görüştüklerimiz de oldu.
Evet, doğrudur belki yılarca paylaşımlarda bulunduğumuz defterdeki dostlarımızın büyük bir kısmıyla sokakta ve aynı kaldırımda yürürken karşı karşıya gelsek büyük ihtimalle bir birimizi tanımaz yanından gelip geçeriz ama aynı insanlarla sosyal hayatımızda var olan çok yakınlarımızla bile paylaşamadığımız duygu ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz az şey mi?’’
Mehmet hocamla konuşmamızı sonlandırıp telefonu kaptıktan sonra bile uzunca bir süre içimi acıtan o sözün etkisinden çıkamadım. Öyle ya yoğunluğuma örnek sunduğum gerekçeyi adeta küçümsemişti. Sonrada kendimi teskin etmek adına aynı siyasi görüşten arkadaşını bile bir çırpıda silen onunla aynı ortamı paylaşmamak için evini taşıyan bir insanın benim edebiyat defterindeki dostlarıma olan saygı ve sevgi bağımı anlamasını beklemek saflık olurdu. Dolayısıyla anlayamamasını da normal karşılamam gerekir diyerek kendime telkin ettim.
Doğrudur sanal ortamda oluşan dostlukları sonlandırmak isteyen biri için bilgisayarın fişini çekmek yeterli olabilir. Fakat o dostların gönüldeki yerlerini, zihnimizdeki izlerini silmek için neyin fişi çekilir ki?!’’
Serhat BİNGÖL. 24.04.2020