9
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1741
Okunma
Her şeyin başladığı zamanlarda daha yeni yeni insan oluyorduk. Eril şeylerin ilk cinayeti bir ’’kadın’’ yüzünden işlenmiş. Erkek olmanın en önemli güdüsü şiddet düşkünü olmak demek midir? Dünya tarihine baktığımızda ister dinlerden yola çıkın isterseniz de sosyal veya siyasi yolu izleyin tüm dönüm noktalarımızı şiddet unsurları ile belirtmişiz. Oysa bizler tüm Dünyaya yayılmamış mıydık? Bu mamut katliamlarının tüm mağara duvarlarında olduğunu iddia eden ve her şeyin mızraklarla başladığını düşünen o büyük kafalı erillere soruyorum: ’’ Bizler ne ara çiftçi olduk?’’ . Tüm erkek ve kadınların uzunca bir süre toplayıcı oldukları zamanlarda bir tavşan öldürmek için bir erkeğe ihtiyaç duyduğumuzu siz söylüyorsunuz. Oysa biz o otları hep birlikte topluyorduk. Ya havalar soğuduğunda ne olmuştu? Yağmurlu günler de bebeklerimizi alıp nasıl dışarı çıkmıştık? Hım! ’’Erkekler topluyordu. ’’diyeceksiniz. Evet, tamam, bunu kabul edelim. Peki o erkekler topladıkları gıdaları bir mızrağın ucuna takıp mı eve getiriyorlardı? Bir avuç buğdayı,tohumu, bazı böcekleri,bir tutam otu ceplerine mi dolduruyordu sizce? Yani sizce eril bir Dünya tarihine mızrak kadar yakışmasa da acaba ilk insanın icat ettiği ilk şey torba,tabak gibi bir şeyler olması daha akla yatkın değil mi?
Bir mideye ancak yiyebileceğiniz kadar şeyi sığdırabilirsiniz. Peki ya sonraki gün? Yüce mitoloji lütfen bana kızma. Zeus’un kanatları altındaki defolu dişil beynimle toplayıcı olmanın, biriktirmenin, turşunun, salamuranın, ekip biçmenin, bebek büyütmenin öyle pek kahramanlık öyküleri yazdıracak bir tarafı olmadığını biliyorum ama havalar hep güzel ve güneşli olmadı. Tropik iklimlerin bize getirdikleri içinde hep torbalara ihtiyacım oldu. Bir kılıç,bir mızrak, bir silah, bir atom bombası kadar eril ve havalı şeylerle adım anılmasa da insan neslinin devamı için gereken şey kış aylarında midemize sığdıramayacağımız gıdaların saklanabilmesi için birilerinin bunu yapması gerekiyordu. Anne salçası belki binlerce insanı öldürecek bir bomba değil.Yine de ben adımın bir kavanoz salça ile anılmasını seviyorum.
Mızraklar, bombalar, cinayetler, toplu katliamlar, nepalm, sinir gazı, biyolojik silahlar ve adı aklıma gelmeyen türlü cinayet ve imha silahları... Sevgili Freud benim için’’ Uygarlıktan yoksun’’ demişti. Bir penisin uygarlıkla yürütebileceği şeylerin medeni mızraklardan bombalara yürüyen kanlı yollardan geçtiğini görünce kendisine teşekkür ediyorum.Evet, kısmen haklısın Freud. Ursula L. kitabında der ki : ( ’’“Kadın Freud’un sandığı gibi uygarlıktan değil, uygarlığa ‘sadakatten’ yoksundur” der Lillian Smith.)
Büyük bölümü topluyordu,otları,başakları,meyveleri,sebzeleri topluyordu. Sonra... O zamanlar henüz bu kadar ’’uygar’’ değildik. Uygar Sümerler henüz tabletlerine konuşan kadınların dişlerinin taşla ezilmesini emreden,kadınların (mal) köle olduğunu ilan eden kanunlar basmamıştı, henüz o zamanlar Konfüçyüs kadınlara ahlaklı olmanın ailesindeki erkeklere ve hatta kendi doğurduğu erkek evlada bile itaatten geçtiğini anlatmamıştı. Bizler sadece topluyorduk. Çinli lotus ayaklı kızların var olmadığı zamanlardı onlar. Bizler beslenmek için topluyorduk. Dünya ve doğa bize sadece cinsiyetlerimizi verdi. Bir Tanrı vardı ama onun eril şeyleri sevmesini siz istediniz. Tanrı eliyle bizleri evlere, odalara, çarşaflara, kendi ağzımızın içindeki dilimizi bile kullanmamaya mahkum ettiniz. Kusura bakmayın ben uygarlığınızı istemiyorum. Uyumsuzum. Bir kadın bedenine karşı hissettiklerinizin tüm kefaretini bize ödettiniz. Doğanın bana verdiği zevki klitoris sünneti ile elimden almaya çalıştınız. Bir Tanrı hem zevk alsın diye bir düğme koyacak hem de eril şeyler onu kessinler diye din yasası gönderecek, öyle mi? O hayvanın dişi, o sopanın ucuna takıldığından beri Dünyayı ne hale getirdiğinize bir bakın! Memnun musunuz? Uygarlığınızdan, medeni şeylerinizden, cinayetlerinizden, tecavüzlerinizden, katliamlarınızdan memnun musunuz? Dünya sizin uygarlığınızın altında ezilip yok oluyor.Siz memeler ve bacaklar yüzünden Helen savaşları çıkarabilesiniz diye bizler zorla, vahşetle, kanla, işkenceyle ’’susmayı’’ öğrendik. Biz susarken sizler devasa canavarlar gibi Dünyayı medeni bir ateşle cayır cayır yaktınız. Freud’un penisini kıskanmaktan daha ciddi sorunlarımız olmasına neden oldunuz. Aşağılanan bedenlerimiz, ruhlarımız ve aklımızla çaresiz ve etkisiz bıraktığınız halde tüm olan bitenden sorumlu tutulmaktan da kurtulamadık. Cadı olduk yaktınız, ahlaksız olduk astınız,linç ettiniz,toplu halde taşladınız... İlk taşı atan adamın gözlerindeki şey; sahip olamadığı eril şeylerin öfkesi idi.Öfkesi kendisi idi.Kendisi ve öfkesi bir kadın bedenini yok ederek arınmaya çalışıyordu.Kendi karanlığını öldürmeye çalışan adam bir taşla bana saldırıyordu.’’Kadın’’ işkenceleri ile kendi sunaklarını yaratan adamlar kan gölünde yıkanarak erilliğinin saflığına inanmaya çalışıyordu. Her biriniz kendi uygarlığınızı sevdiniz, içinizdeki hayvanın suçlusu bizmişiz gibi her birimizi öldürdükçe daha çok yükseldiniz. Yüksek medeniyetinizde kan,gözyaşı,idam,toplu katliamlar,taciz ve tecavüz Dünyanın duvarlarına çarparak yüzyıllar boyu yankılandı.
Bir ’’kadın’’ hikayesinde her zaman özne, erkek olmalıydı. Bizler sadece topluyorken sizler Meryem’in kovulduğu meclisten kendi eril tanrınızı doğurdunuz. Bu Tanrı sizin öykünüzü anlatsın diye tüm dünyayı vahşetinizle kasıp kavurdunuz. Masumiyetin bekaret,ahlakın sadakat olduğunu ve bunun sadece kadınlar için bir yasa olduğunu ürettiğiniz tüm yasalarda dayattınız. Felsefe kuramlarınızda ’’insan’’ sözcüğünün karşılığını dolduran yegane cins erkektir. Aydınlanma süreciniz de siz ortaçağın bir devrimle yenilikler doğurduğunu söyleseniz de sadece çehresi değişmiş eril terörizminden başka bir şeyi günümüze getirmediniz. Locke dahil neredeyse tüm liberal düşünürlerin erektik sunuşlarında ’’kadın’’ defolu bir üründen başka bir şey değildir. Önce ağzımızı canlı canlı dikip taşlarla dilimizi ve dişlerimizi ezdiğiniz bir çağdan bunu yapmadığınız için size şükran duymamızın gerektiği başka bir tanırsal çağa geçtiniz. Önce zorla, öldürerek,döverek,işkence ederek elimizden aldığınız ve zaten bizim olarak haklarımızın bir kısmını bize uygarlığınızdan bağışlayan tanrılar oldunuz.
Bizler o zamanlar sadece topluyorduk ve mızraklar yerine torbalarımız vardı. Sizin uygarlığınızla bana bekaret kemeri taktınız. Sonra bekaret kemerini benden aldığınız için size minnet duymamı istediniz. Sizin zamanınızın bittiği yerde benimki başlasın istediniz. Oysa ben sizinkiyle aynı zamanı kullanmayı ilk nefesimle hak etmiştim. Bedenimi kendinizden bir parça gibi gördünüz. Benim başka bir bütün olduğumu anlamak istemediniz. Lacan’ın sunduğu bir cennetten doğmadı Irigaray. Onun kendi dili ve kelimeleri vardı. Başından beri gözden kaybolana dek yok saydığınız dişil bir ağzı vardı. Kendi öykülerini anlatan Virginia ve Plath dehşetinizdense ölümü kutsayanlardı. Sizin koyduğunuz sınırlarda yaşamak istemeyen kadınların dikilmemiş ağızlarından,ezilmemiş dişlerinden korktuğunuz için püriten bir diyet sundunuz bize. Saflığın zarafeti ancak çocuklara yakışan bir şeydir. Senin ellerinde kirlenen şeylerin Dünyaya mal olduğunu görmüyor musun?
Bizler sadece yonca yapraklarından daha lezzetli bulduğumuz böğürtlenleri de toplamaya karar vermiştik. Reçel fikri saklama yöntemlerindendir ve buradan hareketle metodolojik olarak çalışma hayatına ilk atılanın kadın olduğu fikrini öne sürebilirim. Bir reçelin oluşum aşamalarında gerçek bir öykü vardır. Bu öykünün materyalist bakış açınızla ne kadar uyumlu olduğunu bir düşünsenize! Belki de gerçekten korktuğunuz şey, en çok aşağılamaya çalıştığınız aklımızdır. Benim aklımın bir erkeğinden daha az çalıştığına inanmanız size dünya üzerinde devasa bir boşluk verdi. Sahtekar Edison belki de Freud’un kendi penisi ile sorunları olduğunu çoktan duymuştu. Büyüklük ve küçüklük algısı ise mesele, neden o zaman erkek çocukta annesinin vajinasını dolduramayacak kadar büyük bir penisi olmadığı için vajina kıskançlığı yaşamamış ki? Horney ve Thompson sizi alaşağı ettiler sayın Freud. Kadınların siz de o şeye sahip olamadıkları için üzülmediklerine yemin edebilirim. Sorunun sizlerin, bir vajinası olduğu için yüzyıllar boyunca kadınları aşağılamış olmanızdan dolayı onların, kadınların da bir vajinaya sahip olmalarından duydukları kaygının toplumsal eril egonun bir yansıması olduğunu nasıl göremediniz ki! Size rağmen var olmayı başaran azınlıktan gelen bir Mamie Phipps Clark bir ’’kadın’’ öyküsünün öznesi olmayı başarmıştır.
Edebiyatta sözlü iletişim zamanlarına bile geçilememişti belki de. Ancak konuşulan bir dil,dillerimiz sayesinde çıkardığımız sesler vardı. Belki de doğanın sakin ve yemyeşil bir gününde Sappho bile henüz doğmamışken güzel sesli bir kadının çıkardığı seslerden doğmuştur ilk şiir. Ritmin doğaya karışmasından sözcükler, cümleler,öyküler doğmuştur kadınların ağızlarından. Bir mızrağın, bir dinozoru öldürmeyeceğini bildiğimizden bir fareye dönüşüp kuyruk sokumu mirasımız olmadan çok çok önceleri torbalarımızda kadın şairlerin dilleri vardı belki de kim bilir.
Andersen ’’Gölge Masalları’’ yazmadan önce kötülüğün güneşte eridiğini, bir kavanoz reçele karıştığını hayal edebiliriz. Fantezinin ötesindeki gölgelerimiz hepimizin içinde var olan Mr Hyde vr Dr Jekyll gölgeler efsanesi ile yüzümüze çarpacaktır. Ben senin hobbit’inim biliyorsun değil mi? Senden zayıf ve güçsüz olmama rağmen içimde var olan inanç ile başa çıkabileceğinden çok daha fazlası olan bir ’’insan’’ modelinim. Sümerlerden ve daha öncesinden beri bunu bildiğin için eril bir vüritik salgını çağlar boyunca ayakta tuttun. Yaydığınız Botulizm benim konservelerimi zehirlemiş olabilir, farkında olmadığın şey o konservenin içinde yaşıyor olduğundur.
İçinde bulunduğum durumdan bir zencinin zenci oluşu kadar suçluyum. Ona zenci olduğunu söyleyen ten rengi değildi, sizlerin dikilmemiş ağızları idi. Sınıf farkından doğan eşitsizlikten,bir gecekondu da doğan çocuğun suçlanması, onu öyle olduğu için suçlu hissettirilmesi,istese başarabileceğini söyleyerek ruhunun daha da ezilmesi o gecekondunun orada var olma sebebinin suçudur. O gecekonduyu oraya sizin uygar sanayi devriminizden başka bir şey koymadı. Tüm izmlerin insanların parçalanarak idare edilmesine yaradığını anladığım kadar cinsiyetimden kaynaklanan eşitsizliğin nedeni olmadığımı da biliyorum.
Bu bir feminizm manifestosu değildir. Biz böğürtlenleri paylaşırken senin olduğu kadar benim de anlatacak öykülerim vardı. Sadece bir mızrak kadar olan denge Dünyanın sonunu getirdi. Tüm söylemek istediğim, söylemek istediklerimi, söylemek için senden izin almam gerekmediğini görebilmendir. Senin saygını kazanmak için bir şeyler yapmamı düşünüyor olmanın sebebi, gölgesinin gölgesi olmuş eril kimliğinin acınası güçsüzlüğüdür.
Hey,sen! Bırak o mızrağı artık elinden...
Deniz...