14
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1509
Okunma

Eskiden hemen hemen her mahalle bakkalında bulunduğu gibi evlerden de eksik olmazdı. Denemek için sorun mahalle bakkalınıza:
“Bir mum istiyorum. Ama o pasta mumlarından değil. Beyaz yuvarlak olanından. Aydınlatma için.”
“Yok.” Diyecektir.“Yok o eskidendi.”
Çünkü eskisi kadar sık elektrik kesintisi olmuyor artık.
Ama enflasyon hesaplanmasında hep vardır mum. Ortalamayı düşürür.
Seksenli yıllar. Bir yılbaşı gecesi. Eşim ve üç çocuğumla haşlanmış, suyuna bulgur pilavı pişirilmiş tavuğumuzu iştahla yedik. Açtık siyah beyaz televizyonumuzu Zeki Müren, Ajda Pekkan, Muzaffer Akgün, Soner Özbilen dinleyecek, gece oniki de de dansöz seyredeceğiz. Dansöz saatine kadar çocuklar da çoktan uyumuş olacaklar.
Kesiliverdi elektrik. Hepimiz birden:
“Haydaa.”
Daha kuruyemiş, mandalina yenilecek, mısır patlatılacaktı.
Evdeki yerini hepimizin bildiği mum getirildi. Yakıldı. Duvarlarda büyümüş gölgelerimiz oynaşıyor.
Morallerimiz bozuk. En çokta çocuklarımızın. Onları oyalayacak bir şey bulmam lazım:
“Gelin bakalım çocuklar. Şu yanan mumu ortaya koyacağız. Hepimiz yüz üstü uzanacağız. Bakın size ne anlatacağım.”
Şaşkın şaşkın dediğimi yaptılar. Gözlerimiz Ortada yanan mumda, çenelerimiz ellerimizin arasında.
“Hanım sen de gel.” Hanım sinirli.
“Benim işim var.”
Çocuklar merakla beni dinliyorlar.
“Şu yanan mum bir insanın ömrü olsun. Mesela benim ömrüm. Ne dersiniz?”
Büyük kızım “Tamam.” Dedi. Peşinden diğerleri. “Tamam baba.”
“Hani onu yaktık ya. Ben doğdum şimdi.”
Mum yanmaya devam ettikçe ben yürüyorum. İlkokula başlıyorum.
Yılbaşlarında içmek yazılı olmayan bir emirmiş gibi de arada bir “Siz devam edin ben geliyorum.” Deyip mutfaktaki içkimden bir iki yudum almaya gidiyorum. Geldiğimde çocuklar tartışıyorlar:
“Babam şimdi genç oldu.” Hayır, ortaokula yeni başladı.”
Ben böyle mumla, mutfak arasında gidip geldikçe, mum da yanmaya devam ediyor. İçkinin de verdiği hoşlukla ben coştukça coştum…
Mesleğe girdim. Mezun oldum. Evlendim. Sırasıyla çocuklarım oldu. Onlar da okudular. Büyüdüler. Büyük kızım hemşire oldu. Oğluma önce baba mesleğini seçtim. İstemedi.” Ben silahı sevmiyorum.” Onu doktor yaptım. Küçük kızım üniversiteyi kazandı. Mum yanmaya devam ettikçe büyük kızımı ağlayarak gelin ettim. Sonra oğlum kendi mesleğinden biriyle evlendi. Ben evlenmeleri anlattıkça o yıllarda henüz dört yaşlarında olan küçük kızım:
“Baba ben de gelin olmak istiyorum.” Dedi. Ona:
Daha sana sıra var kızım.” Dedim.
Elektrikler geli verdi birden. Hanım sevindi:
“Hadi kalkın bakalım. Söndürün mumu.”
Çocuklar:
“Hayır, anne yakma ışığı biz babamı seyrediyoruz.”
“Deli bu adam deli. Çocuklara neler anlatıyor? Diye söylendi. Yaktığı ışığı çocuklar tekrar söndürdüler.
“Sen anlat baba.”
“Sonra emekli oldum çocuklar.”
Muma baktım bitmesine az kalmıştı.
“Anneniz de, ben de ihtiyarladık. Her biriniz işiniz gereği bizden ayrıldınız. Siz bayramlarda beni ziyarete geldiniz. Bazen biz de sizlerin yanına geldik.”
Derken… Mum bitti ve söndü.
Büyük kızım koşarak lambayı açtı.
Üçü de sarıldıl bana.
“Babamm…Babamm… Ölme ne olur ölme Babamm…”
Onlar da ağlıyordu. Ben de…
Büyük kızım devlet memuru. Silahı sevmeyen oğlum muazzaf jandarma. Küçük kızım bir büyük şirkette sekreter. Üçünden de torunlarım var. Gerçek hayat mumum ne zaman söner bilmiyorum.
Ama acısıyla tatlısıyla bir ömür bitti bitecek. Ölümün eli kulağında…