- 511 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HUZUR VEREN NAMAZ
Kış mevsiminin kısa günleri yaşanıyordu. Günler hayli kısalmıştı. Ha demeden güneşin kızıllığı ufuklarda gözüküyordu. Günlerden Cuma idi. Mesai gününün son günüydü. Amirin, memurun tatile başlama günüydü. Saat on altı otuz civarına geliyordu. Yozgat Çekerek’te görev yapıyordum. Sorgun üzerinden Akdağmadeni’ne gidecektim. Yozgat ilinin Çekerek ilçesinden, Yozgat Sorgun mevkiinde bulunan Kayseri Sivas yollarının ayrıldığı dört yola geç saate kalmadan varmalıydım. Oraya ne kadar erken varırsam Akdağmadeni arabasına yetişip binecektim ve sıcacık evime varıp akşam namazını eda edebilecektim. Yolculuk başlamıştı. Çekerek-Sorgun arası çalışan minibüs, çok hızlı gidiyordu.
Ben, Akdağmadeni-Yozgat arasında çalışan minibüsü Yozgat Şeker Fabrikası yakınındaki dört yolda yakalarım diye düşünüyordum. Çekerek’ten bindiğim son arabayla şimdiki yetişeceğim araba arasında bir buçuk saatlik zaman farkı vardı.
Dolmuşçuya dedim ki:
“Abiciğim! Uzun yoldan gidelim, Şeker Fabrikası tarafından gidelim ben sana ücret farkını veririm.” Sağ olsun şoför beni kırmadı. O istikametten gitmeye başladı.
Yolculuk çoktan başlamıştı. Zaman hızla ilerliyordu. Güzergâhımızdaki yol kenarlarında erimemiş alaca karlar vardı. Yol kenarının birçok yeri çamur deryası idi. Hava olabildiğince soğuktu. Akşam oldu mu dona çekiyordu. Hissedilen sıcaklık çok daha fazlaydı. İnsanlar soğuktan tir tir titriyordu. Akşam on altı otuz sıralarında bindiğim araç beni on yedi onda gideceğim yere bıraktı.
Akdağmadeni güzergâhına gidecek yolcu aracını kaçırmadım diye içimden o kadar seviniyordum ki anlatamam. Zaman ilerledikçe sevincim kursağımda kalmıştı. Benim bu sevincim beyhude idi. Bense umutla bekliyordum. Bir hastanın iyileşmesini ümitle beklediği gibi bekliyordum. Ancak beklediğim araç bir türlü gelmiyordu. Saatler ise geçmek nedir bilmiyordu. Aracı beklemem esnasında bildiğim bütün sureleri, duaları okuyordum. Tesbihatlar çekiyordum. Bulunduğum anı çok güzel bir şekilde değerlendirmekti maksadım. Bütün bunlara rağmen beklediğim araç bir türlü gelmiyordu…
Ayaklarım çoktan üşümeye başlamıştı. Beni yalnız bırakmayan karanlık ve soğuk havaydı. Hapishane mahkûmları gibi oradan oraya gidip geliyordum. Soğuktan başımı atkıyla iyice sarmıştım. Akdağmadeni’nde ikamet eden ailem ise sofranın başında beni bekliyordu. Güya akşam yemeğini beraber yiyecektik. Ben ise Sorgun Dört Yolda araba beklerken adeta donuyordum. İki bin on iki yılı kışının soğuğunu yaşayanlar bilir. Her taraf buz kesmişti. İnsanlar üşüyordu. Toprak üşüyordu. Su üşüyordu. Kısaca her şey üşüyordu…
Çekerek’ten yola çıkmadan önce ikindi namazımı huşu içinde kılmıştım. Namaz bana huzur veriyordu. Bunu ancak tadanlar bilir. Planıma göre akşam ve yatsı namazlarımı evimde rahatça kılacaktım. Akşam namazı vakti ile yatsı namazı vakti arasındaki bir buçuk saatlik zaman hızla ilerliyordu. Hava çoktan kararmaya başlamıştı. Beklediğim araba bir türlü gelmiyordu. Dört yolun dört tarafından gece vakti gelen arabaların farları beni yüz gölgeli adam yapıyordu. Akşam namazının vakti hayli uzaklaşıyor, yatsı nazmının vakti ise o derece bana yaklaşıyordu. Benim ise akşam namazımı mutlaka kılmam gerekiyordu. Vakit çıkmadan kılmam gerekiyordu. Beklediğim yerde abdest alacağım su yoktu. Her taraf çamur deryası idi.
Nefsim bana:
“Namazı kazaya bırak, evine ulaşınca kılarsın” dedi.
Aklımın iradesi ise:
“Ya varacağın yere ulaşmadan ölürsen, namazınla borçlu gidersin. Rabbinin huzuruna namaz borcunla nasıl çıkacaksın?” diyordu. Beklemekten ağaca dönmüştüm. Soğuk ise beni üşüttükçe üşütüyordu. Ayaz, ağzını açmış sırtlan gibi baba bakıyordu. Beklediğim araba ise hâlâ ortalıkta gözükmüyordu. Beni yalnız bırakmayanlardan biri de ümidimdi. Yıldızlar çoktan belirginleşmişti. Bana göz kırpıyorlardı. Beni ümitleniyorlardı. Bana:
“Sabret, sabret! Allah sabredenlerle beraberdir.” Diyordu. İnanan insanı, Yüce Rabbi hiç yalnız bırakır mıydı hiç?” soğuk bile merhamete geldi beni üşüteceği yerde ısıtmaya başladı. Bütün eşrafı mahlûkat, akşam namazında secdeye giderken ben nasıl secdeye gitmezdim?
Akşam namazını kılamama duygusu içimi kemiriyordu. Ne şart altında olursa olsun:
“Ben bu akşam namazımı mutlaka eda etmeliydim” diye içimden geçiriyordum. Niyetim halisti. Şeytan ise bu arada içime vesvese vererek:
“Ya sen namaza başladığında beklediğin araç gelirse ne yapacaksın? Aracı kaçırırsan ne olacak? Sabaha kadar burada bu ayazda bekleyecek misin?” diye vesvese veriyordu. Kararım kesindi. Ne olursa olsun, bu yaşıma kadar bırakmadığım namazımı eda edecektim…
Yol işlekti. Arabalar vızır vızır gelip geçiyordu. Arabalara bakarak yolun Sarıkaya-Kayseri tarafına geçtim. Orada kocaman bir çamur yığını vardı beni bekleyen. Burada sudan eser yoktu. Paltomu, eldivenlerimi, başımdaki atkımı çıkardım. Onlar beni iyi ısıtıyordu. Su bulamadığım için toprakla teyemmüm yapmam gerekiyordu. Ama topraktan da iz yoktu. Etrafta çamur deryası vardı. Ben de çamurla teyemmüm abdesti aldım. Elim ve yüzüm çamur olmuştu. Olsun bu çamur ve toprak ne güzel bir topraktı ki benim abdestim oldu. Benim muhafızım oldu. Keşke namaz kılmak isteyen birine bir yudum su ve teyemmüm abdesti almak isteyen birine bir yudum toprak ve çamur da ben olaydım… Elim yüzüm çamur olsun önemli değildi. Bana bu mutluluğu yaşatan Rabbime sonsuz şükranlarımı sunuyordum. Abdestimin nuru etrafı aydınlatıyordu. “Nasıl olsa teyemmüm abdestimi yaptım ya gerisini boş ver.” Diye içimdeki sevincimi gizleyemiyordum. Bu ne muhteşem bir duyguydu. Gece Rabbim ile baş başaydım. O beni korurdu. Ancak ondan yardım dileyebilirdim. O öldüren ve diriltendi…
Teyemmüm abdestimi tamamlamıştım ve huzura ermiştim. Ama namazı nasıl kılacaktım? Namaz kılmak için uygun bir yer yoktu. Şöyle düşündüm. Her halde namaz kılmam için en uygun yer asfalttı. Asfalt ise buz kesiyordu. Soğuk yerden yüzünüze fışkırıyordu. Çamurlar ise parlayan gözleriyle sizleri denetliyordu. Orası soğuk olsa da en azından çamur değildi ya da az çamurluydu. Etrafa baktığımda bütün nesneler benim üzerimde namaz kıl dercesine bana bakıyordu.
Asfalt, kar ve çamur deryası:
“Namazı benim üzerimde kıl.” Diyordu.
Hatta çamur:
“Benim üzerimde namaz kılarsan elbiseni kirletmem.” Diyordu.
Kar:
“Benim üzerimde namaz kılarsan seni asla üşütmem.” Diyordu.
Asfalt ise:
“Namazı benim üzerimde kılarsan seni hiç incitmem.” Diyordu.
Teyemmüm abdestimi tamamladıktan sonra paltomu giydim, atkımı sardım boynuma. Eldivenleri de parmaklarıma taktım. Güzel bir ezan okudum, sonra kamet getirerek asfaltın kenarında akşam namazımı kılmaya başladım.
Yoldan gelen geçen araçtakiler:
“Bu yolun kenarın duran kimdir?” Diye sesleniyorlardı.
Yine benim için:
“Bu deli, zır cahil, tinerci, ya da sarhoş yolun üzerinde ne yapıyor? Bu adam kafayı mı bozmuş?” diye seslenen ve düşünenlerin sayısı hayli fazlaydı. Araçların vurduğu ışıklar ise beni birçok açıdan gölgelendiriyordu. Ben tekbir alırken yüz gölgemle birlikte tekbir alıyordum. Namazda kıyamda iken yüz gölgemle birlikte kıyama kalkıyordum. Rükûa gittiğimde yüz gölgem ile birlikte rükû yapıyordum. Secdeye gittiğimde ise yüz gölgem benimle birlikte secdeye varıyordu. Aman Allah’ım! Ne muhteşem bir manzaraydı bu.
Namaz kılarken dizlerim asfaltın sertliğinde acımıyordu. Buz, kesen soğuk ayaz beni üşütmüyordu. Adeta ibadetim beni ısıtmıştı sıcak duygularla. Ben, bütün bu yaşadıklarımla mutlu oluyordum ve huzurluydum. Bu soğuk kış günün ayazında ve soğuğunda üşüsem de donsam da bu acılara rağmen mutluydum ve huzurluydum.
Akşam namazımı huşu içinde kıldım. Dizlerim asfalttan acısa da diz kapaklarım, elim, yüzüm, alnım ve elbiselerim çamur olsa da ben çok mutluydum. Belki de ömrümde bu kadar huşu içinde namaz kılmamıştım. İçim huzur dolmuştu, adeta mutluluktan uçuyordum. Namazımı huşu içinde kıldıktan sonra bizi yaratan yüce yaratıcıya dualar ettim. Bana namaz kılma ve kendine şükretme fırsatı verdiği için. Yüce Rabbime sonsuz şükranlarımı sundum…
Bir müddet sonra Akdağmadeni minibüsü geldi. Arabaya bindim, Akdağmadeni’ne ulaştım kazasız ve belasız olarak. Yüce Rabbime beni aileme ve sevdiklerime ulaştırdığı için dualar ettim. Belirli bir süre sonra evime vardım. Çocuklar elleri kaşıkta hâlâ beni bekliyorlardı. Bu gördüklerim karşısında gözlerim doldu. Çünkü onları çok seviyordum. Onlar ben gelmeden kaşıklarını yemeğe daldırmamışlar. Aman Allah’ım bu ne büyük bir sevgi…
13.01.2012
Sorgun-Dörtyol
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.