3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
917
Okunma

Sanırım ömrümün son gününe kadar yazmaktan, konuşmaktan, çaba harcamaktan bıkmayacağım bir konudur doğal yaşam alanlarımız. Ve poşetleri hayatımızdan eksiltmeye başladığımız bir süreçte olmanın sevinciyle; çantama yerleştirdiğim küçük bir alanı kaplayan bez torbayla bu uygulamaya katkı sağlamanın mutluluğunu yaşadığımı belirtmek istiyorum.
Artık alışveriş yaşantımızda yeni dönemde yepyeni uygulama başladı. Poşetleri yasal zorunluluk gereği de olsa hayatımızdan çıkarıyor olmak çok memnuniyet verici bir durum. Şimdilerde herkesin farklı da olsa Türk insanına özgü ilginç çözüm yöntemleri gelişmeye başladı: çantasında taşıdığı bez, naylon torbadan tutunda kimileri biraz abartılı gelse de marketin içine kadar taşıdığı iki tekerlekli el arabasını, hatta sepetini sırtlayıp gidebiliyor alışverişine.
Bu konuyla ilgili şahsen en sevindiğim husus elbette bu atıkların doğaya/ toprağa verdiği zararın giderek azalacak olması. Bu durumu düşünmeden itiraz eden, rahatı bozulanların bu konuyu bir kez daha düşünmelerini tavsiye ediyorum.
Madem çocuklarımıza miras bırakma derdindeyiz ve madem en değerli miras tertemiz bozulmamış bir doğal yaşam alanı bırakmaksa o halde şimdi bir değil yüzlerce kez düşünmeliyiz bu konuyu.
Doğal alanların toprağın kirlenmesi zarar görmesinin bedelini aslında sofralarımıza gelen gıdalar(meyve, sebze, hatta unlu gıdalar) ve diğer besinlerde fazlasıyla görmüyor muyuz? Yediğimiz, içtiğimiz tüm besinlerde çocukluk dönemindeki tatları aramıyor muyuz? Salça tadındaki domatesler, kabuğunu soyar soymaz ruhunuzun derinliklerini besleyen portakal, mandalina eski tadını veriyor mu? Fırınlarda pişen ekmeklerin kokusu evimize kadar gelirdi eskiden kendine çağırırdı adeta. Şimdilerde ister büyük ister küçük kentlerde yaşayın her birimiz o doğal tatların özlemini yaşıyoruz. Çünkü ayrım yapmaksızın bu ülkede yaşayan herkes bilerek/bilmeyerek; yada istemsizce yada istekle bir şekilde doğal alanlara ve toprağa zarar verdi.Piknik alanları, ormanlar, parklar, göller ve denizlerin kirliliği maalesef bizim hesapsızca attığımız çöplerle dolu. Şimdilerde ücretli olduğu için kullanmadığımız o poşetler toprağa değdiği anda, önce içindeki kimyasalları yağmur ve su yoluyla akıtıp, sonra da yüzyıllarca toprakta kalıp yüzyıllar sonra eriyip gittiğini biliyoruz.Buna rağmen birazcık rahatımız kaçınca sesimizi yükseltiyoruz. Doğaya zarar veren o kadar atık var ki saymakla bitiremeyiz. Bu atıkların toprakta/ doğada yok olma sürelerine bakınca aslında yaşadığımız tüm problemler(havanın, suyun toprağın kirlenmesi, sebze ve meyvelerin, diğer besinlerin tatsız olması, sel felaketleri, iklimlerin dengesiz hale gelmesi, kanser vakalarının artması, vücut direncimizin bozukluğu ve diğer sağlık problemleri v.b) doğanın bize bağıra çağıra verdiği cevaptır, tokattır.
İhtiyacımızı karşıladıktan sonra, hiç düşünmeden çöpe attığımız sadece evsel atıkların doğada ki yok olma sürelerine bir bakalım isterseniz :
Cam atıklar 4000 yıl en uzun süreyle tarihi eser gibi doğada kalan atıklardır. Plastik atıklar, en az 1000 yıl gibi bir sürede kaybolur. Ayrıca plastik, çevreye en çok zarar veren atıklardandır. Plastik poşetler, plastik şişeler de doğada geç kaybolur.
Telefon kartları; 1000 yıl
Plastik tabaklar; 500 yıl
Bebek Bezi; 550 yıl
Pet şişeler; 400 yıl
Alüminyum; 100 yıl
Çakmak; 100 yıl
Kutu kola; 10 yıl
Sakız; 5 yıl
Sigara İzmariti; 1 yıl
Gazete; 3 ay
Bütün bu sürelere bakınca, şu çarpıcı durumu görmemek imkansız sanırım: Bizden sonraki nesil olan çocuklarımız, torunlarımız ve hatta onların torunları bizim bıraktığımız atıkları miras gibi görecek ve zararlarını bizden sonrada hissedeceklerdir.
Dolayısiyle, aslında bizden sonraki nesle yaşam alanlarını daraltarak telafisi imkansız miras bırakıyoruz. Aslında o poşetlerle ve atıklarla torunlarımızın sağlığını, istikbalini yani yaşam alanı dünyayı çöpe atıyoruz.
Yarının doğası bugünden yaratılıcaksa çocuklarımızın hatta tüm canlıların geleceğini bugünden ellerimizle kirletip devretmek kabul edilemez büyük yanlıştır. Dostoyevski’nin dediği gibi: Tabiat bir aynadır, hem de aynaların en parlağı. Gelecek nesillere baktıkça mutlu olabilecekleri atalarıyla gurur duyabilecekleri pırıl pırıl aynalar bırakmak umuduyla.
Gülsen Dede- Ocak 2019