2
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1367
Okunma

Gözlerin iki dünyaya açılan dehliz! Okuyup, okuyup öldüğüm zindan karasına yazılan son mektup.
Kirpiklerinle örttüğün keskin bakışlarındır, geceyle sivrilen kalemimi beyaz kağıdın huzurunda naçar kılan.
Ah sol yanın en güzel uykuya beşik, kundaklanmış hayallerimi şefkatiyle sarmalayıp sallayan. Evhamlarıma telkin, en güzel ninni sesindeki sükûnet.
Sıcaklığın, uyuyup uyandığım cennet.
Ay`a öykünmelerim, ateşinden su gibi geçip yangınına düşüşüm...
Güneş´in battığı yerden sana doğuşum, Ayça!
Titreyerek yürüdüğüm bu soğuk şehrin sokaklarında noksanlığıma eklenir yokluğun, donarım.
Narı saran zar gibi inceden sar düşlerimi!
Söz ki beyhude, köze değmiyorsa öz.
Yer ile göğün birbirine verdiği ant ile dönen Dünya´da biz iki fani.
Dört duvar kuş yuvası, dört yanım nevbahar.
Mevsime inat tomurcuklanan erik ağacının çiçeğe durmuş dalları Aralık´tan süzülüp Ocağ´a meyl etmişse aşktan...
Bayram sabahı sevincini yüzünde taşıyan küçük kız çocuğunun, sokağa koşarken telaşa kapılıp minik ayaklarına ters giydiği pembe papuçları ve tüm şirinliğiyle eşiğindeyim, ürkek serçe yüreğim. Beni çok sev....
Nasıl da güzel bakıyor kara gözlerin, uyuduğunda bile içime batıyor siyah kirpiklerin. Kocaman öpüyorsun, ölüyorum...
İki dünya ağırlığınca kucaklıyor kolların. En öfkeli, umutsuz hallerinde bile gülümsüyor, çok başka seviyor bendeliğin....
sude nur haylazca