8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1134
Okunma

Yanılsamalarla dolu hayatın içinden geçerken gerçekliğin nerede başlayıp nerede son bulduğunu asla bilemeyeceğiz. İkilik varoluşun vazgeçilmezidir. Eğer dünyada iyilik diye bir kavram var ise kötülük karşıtlığı olmak zorundadır. Kötülüğün en sinsi yollarla aramıza sızışı ise gerçekliğin ta kendisidir. Görünen kötülüğün ne kadar kötü olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Bir kedinin yaralı bir kuşu yemesi ne derece kötülük mesela?
‘’Tanrı’’ kavramı iyilikle özdeşleşmiş ise kötülük kavramı neden bu kadar gelişmiş? Görünen iyilikmiş gibiler bizi batıla götüren bir handikap. Bazen öyle olaylara tanık oluyoruz ki ne felsefi ne de dini bakış açısıyla yapılana akıl sır erdiremiyoruz. Ying yang en basit haliyle tasvir ediyor bize bazı şeyleri. Oysa ‘’kötülük’’ insanoğlunun çılgınlıkları ile boyuttan boyuta geçiyor.
İllüzyon evreninde ihtiyaç duyduğumuz karşıtlık bilincin ihtiyacıdır. Verilerin peşinde koşarken yarattığı onca kavram arasında taşları yerine oturtması için, dağılıp un ufak olmaması için ödediğimiz bedel belki artık haddinden fazladır. Parmakla gösteremediğimiz kötüler hangi bilincin yeniden doğuşuna yol gösteriyorlar merak ediyorum.
Bazen sanal ortamda, gerçek hayatta karşımıza çıkan iyinin iyi olduğuna öyle emin oluyoruz ki kötülük darmadağın oluşumuzu zevkle izliyor. Sanal ortam diyorum evet niye şaşırdınız? Karşımızda yazan, çizen, iletişim kurduklarımız, okuduklarımızın tamamı birer insanı temsil ediyor. Düşünmeden itham ettiğimiz, vurup kaçtığımız, canının yaktığımız her mahlas bir insan.
Kuşlar için pencere kenarına yem bırakıp Suriyeli çocukları görmezden gelerek işe giderken hepimiz iyiliği temsil ediyor olabilir miyiz? Maya; gerçeklik ile sanal arasında her zaman bize kendi rüyamızın gerçeğini gösteriyor aslında. Uyanmak istemedikçe bilinç kendi erkini bize kabul ettirecek.
Dünya dediğimiz hem eril hem de dişil ilkelerin arasında var olan sanal bir gerçeklikten başka bir şey değil mi? Tüller ve arasında ilerleyişimizin sırrı sanki sadece yine kendi bilincimizde saklı.
Tarih boyunca kötülük ve iyilik kavramları felsefe ve dini epeyce meşgul etmiştir. Ancak değişen çağlar, yaşanmışlıklar, gelişen dünya asla bu kavramları belli bir kurala oturtamamıştır. Immanuel Kant evrensel ahlak yasasını savunmuştur mesela. Benim için en akla yatkın olanı bu gibi görünse de zaman içinde kendime ters düşmeye başladım. Dürüst olmak ilkesi iyiliğin vazgeçilmezlerindendir diye düşünürüz. Karşımızda bir ruh hastası bir katil var ve yaşı 20’den küçük olanları içinde bulunduğumuz grup içinden seçip sırayla öldürecek. Yaşınız 20 ve siz yalan söylememek adına bu katile yaşınızı söyler misiniz? Söylemediğiniz için kötü olur musunuz?
Belki okuyana sıkıcı bir konu gibi gelecektir. Biraz kendinizden ve birazda çevrenizden örneklerle değerlendirirseniz zıt kavramların içinde insanlığın sonunun kötülükle geleceğini hesaplayabilirsiniz.
Şimdi kendimizi sorgulama vakti. O halde şu sözü bir kez daha yazmalı bir köşeye diye düşünüyorum: ‘’Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden. Albert Einstein’’
Zaten ölmüş bir adama kurşun sıkmak kötülük müdür? Peki ya siz onun öldüğünü bilmiyorsanız? Hangi halde daha kötü olursunuz? Beynimi yeyip bitiren kötülük sinsi ve bulaşıcı bir hastalık gibi her yerden hücum ediyor üzerime. Bir dilencinin yanından elimdeki dondurmayı yalayarak geçerken gözlerimi ondan kaçırıp yok saydığım gün ben bir kötüydüm. Siz iyi birimisiniz?
Hubris sendromu (kibir sendromu-tanrısal ego) diye bir hastalık olduğunu bilenleriniz vardır. Daha çok politikacılarda görülür. Bence kötülüğü besleyen ve güçlendiren en güzel bahanelerden biridir. İşte buradan sonra beynimin çarpık yapılaşmasına engel olamıyorum. Tanrısal davranışlar kötülüğün gücü ise Tanrı olmak iyilik mi? Yanlış anlaşılmak istemem. Aslında kendi felsefemle yaklaştığım İslamiyet’e inanmıyor değilim. Yaratıcı bu kadar çok kibir ve güce sahipken bizler neden sürekli yalın bir hayatı ve tevazu sahibi insanlar olmayı seçmekle yükümlüyüz. Belki de kibir uygun düşmedi onu nitelenmesine…
O zaman onca güç nerede? İnsan insanı, doğayı, evreni katletmeye var gücüyle devam ediyorken bu iyiliğin gücü nerede? Dünyaya gönderilip test edildiğimiz fikri ise ayrıca canımı sıkıyor. Biz aynı şeyi mesela deney farelerine veya maymunlara yaptığımızda kötü mü oluyoruz? Bunu bilim için yapınca adına iyilik mi diyoruz? O zaman iki kedinin kuyruğunu birbirine bağlayan ve ne yapacaklarını test eden bir çocuk bu davranışından dolayı neden suçlanıyor?
Yoksa evren koskocaman bir boşluk ve bizim inanç dediklerimiz sadece halüsinatif kurallar dizini mi? Ve dediler ki ; "tanrı öldü" –nietzsche…
Klasik bir söylem olacak ama adını kötülüğün zirvesine taşımış olan Hitleri anmadan geçmeyelim diye düşündüm. Tarih her şeyi yazdı ve belki de affetmek büyüklüğünü Yahudilerden ve insanlıktan istemeye hala yüzü varsa gerçekten tanrı öldü.
Hayvanların kürkleri için onların diri diri derilerini yüzen insanları, Afrika’yı görmezden gelen tüm dünyayı, kadınlara yaşayamama hakkını dayatarak sunan tüm insanlığı, çocuk ve tecavüz kelimesinin yan yana gelmesine neden olan ve seyirci kalan tüm hepimizi lanetliyorum. Ağaçları yok edenleri, sigarasının ucuyla karınca yuvasına dalıp gelen çıtırtı seslerinden keyif alan o ruh hastasını, keyif aldığımız için yetiştirdiğimiz çiçekleri sonrada dur ben bunu öldüreyim de vazomda dursun birazcık da diyebilen bizleri lanetliyorum.
Siz iyi birisiniz! Bunu duymayı seviyoruz. Kötülük şeytanın üzerine atıp ötekileştirdiğimiz bir kavram. Oysa tek korkunuz gerçeğiniz… Kötülük; ilk insan tohumundan beri içkin bir duygu olarak bizimle. Yani dostum kötülük aynadaki aksinde…
Deniz…