8
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1388
Okunma

Masumiyetin gözlerini oymuşlardı.
Düşünce külleri, yapay suratlar
ve orijinal putlar takmışlardı yerine.
Nasıl anlatılacak bunca çürüyüş. Bunca çözümsüz yorgunluk. Hangi söz sanatı, hangi benzetme, hangi imge ve ironiyle anlatılabilir bunca kopuş. Nereye baksan; oyundan atılmış doğallık. Uçsuz bucaksız uçuruma yalvarış endüstrisi. Ona eşlik eden mecazi kemanlar ve görünmeyen susturucular. Dağılan dikkat. Hiç ara vermeden sürüp giden bencillik oyunu. Aşağıdakilerin görkemli memnuniyeti ve şükürler çağının kırılmış caddelerinde birer taşa dönüşen ele geçirilmiş insan. Hangi dil ve hangi din temizler insanın göğsündeki karanlık çukuru.
Bütün bunlar arzulanan faşizmdir.
Ölmekte olan;
Biz duygusudur.
Hatırlamanın yasaklandığını duyuruyor çirkin ağız. Çalışkan yırtık bellek bütün çirkin ağızların yardımcısıdır. Yırtık bellek tuzak kurulmuş merdivenlerin suç ortağıdır. İnsan değerden düşmüş bir görüntüdür. Zorbalık ve ertelenmiş vicdan kesindir. Kesinliğin gücü rastlantıyla oyun oynuyor. Tıka basa beslenen zihinsel yılan; yan etkinin dişleri. O büyük umursamazlık; kanın akışı. Duygusal kuklalar devrinde heykellerin sohbeti. Çünkü dopdoludur ön yargı sepeti. Çünkü getirip o büyük içsel meydanın en görünür yerine koydular sarılmanın suç olduğunu. Nasıl anlatılır bunca tasarlanmış bozukluk ve silinmiş his. Hangi kelime kalplerinde paslı çiviler taşıyan hastalıklı bir kavmin avukatlığını yapar.
Bu korkunç sirk!
Lanetli yüzler müzesi.
İncinmiş vatan.
… İşte bu nedenle, uzaktan ya da yakından, haklı ya da haksız nedenlerle insanları öldüren ya da öldürmeyi haklı çıkaran ne varsa hepsini reddetmeye karar verdim. (Albert Camus)
Onca cami, onca kilise, onca sinagog, onca dua, onca parlatılmış tanrı, onca kutsal cümle, onca ritüel, onca ruhları kamaştıran kitaplarınız ve kötülük hâlâ devam ediyor son hızla. Çünkü bütün çirkin ağızlardan engellenemeyen salyalar akar. Tiksinç bir akışın kapanmayan bozuk musluğudur bu. Başkalarının açlığından ve ölümlerinden zevk alanların içi bomboştur. Onlar aralıksız Allah’a inanıp aralıksız servet sahibi oluyorlar. Aralıksız seviyorlar Allah’ı ama Allah’a güvenmiyorlar. Borsaları ve şirketleriyle huzurlu yoksullar yaratırlar. İncinmiş tohumların ağrısı yükseldikçe seslerin evreninde rekor üstüne rekor kırar bu korkunç sirk, bu lanetli yüzler müzesi.
Çirkin ağızlara ödüller verilir.
Onların asıl yurdu;
Maddiyat ve menfaat mağarasıdır
Ama bir sis bükücüsü çıkar gelir ve şiirsel öfkenin işaretini verir toprağa. Toprak düşününce kaldırımlar yerinden oynar. Obur bellek patlar, bilgi başkaldırışlar yolculuğuna dönüşür. Unutulan o şarkı yeniden söylenmeye başlar. Unutulan o şarkı yeniden söylenmeye başlar. Keskinliği ciddiye alınmayan kentler kızıl saçlı sevgililerle dolar yeniden. Barikatlar ve o coşkulu dans; kucaklaşmaya çağırır hurdaya ayrılmış umudu. Yapraklar bile keman çalar sis bükücüsü öksürdüğünde. Dünyayı tamir etme girişiminde bulunan sözcükler maviye boyanıp sözlükten ayrılma kararı alır. Ekranlarda lastik gibi esneyen yüceltilmiş küçük adamlar ve onların küçük adamları megafonlarıyla yanaşıp ağızlarında bir cesetle; kalbinizi buraya park etmeyiniz diyerek korkular salmaya çalışır mavi yüzlü çocukların üzerine. O mavi yüzlü çocuklar toplanıp çirkin ağızlı ezenin suratına gökyüzü atar densizce. Pejmürde kılıklı anlam en güzel gömleğini giyip sahtekârların kürsüsünü ışıkla devirir. Çürütmeyi durdurma kararı alır o mavi yüzlü çocuklar. Çünkü bilirler ki, gölge varsa ışık da vardır ve devrim uzun zamandır beklenen bir misafir gibi kapıyı çalınca parlatılmış kölelikler satıcısı sürüne sürüne çıkıp gider belleğin odasından.
Fikre dönüşen bakışların kanatlarıdır masumiyetin gözleri.
Bıçağın dayandığı kemiğin çığlığıdır.
Rüya katillerinin çıkardığı yangınları söndürmek için
yola çıkmış damlacıkların evidir masumiyetin gözleri.